28 Ekim 2011 Cuma

KUTLU (SAVAŞ) OLSUN(!)



Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com

PKK’nin 19 Ekim’de (Hakkari’de) 24 askeri şehit etme eyleminde suçlu aranıyor: Suçlu PKK, AKP ve Cumhurbaşkanı’dır. Bir kere bu saldırıya sebep olan olay Kürt sorunudur. Bunu peşinen kabul edelim. Ve bu sorunun (günümüzdeki) Türk devleti sorumluları hükümet ve cumhurbaşkanlığıdır. Çok değil, daha dün Öcalan ve PKK ile müzakereler yapılıyordu, bir halkın asgari taleplerinde anlaşmak ve barışı inşa etmek olanaklıydı. Ama üç defa büyük çoğunlukla iktidara gelmek, tüm kurumları ele geçirmek, basını susturmak-hoş, olmayan bir basın vardı ya?-, kendi ordu ve polisini yeniden kurmak, tek adamlılığını ilan etmek bir kompleks yarattı, değil mi? “Ne yapsam halk bana oy veriyor, en son %50 oy aldım, gelecekte %60-70-90 ve belki de %100 oy alacağım!” hastalığına yakalanıldı. “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!” Kültürlerine yakın olan bu sözü dahi unuttular!

Bir megalomani yaratıldı. Oysa öyle üç sefer bu anlayışla iktidar olmak bir oligarşik diktatörlük yaratmak için yeterli bir süreydi. Biz Arap ülkelerindeki Bin Ali, Mübarek ve kanlı bir sonla giden Kaddafi diktatörlüklerinin aleyhinde öyle çok söz ettik ki? Onların gitmesi için operasyonlara bile katıldık. Ama ne ki, ABD bize “iyi” diyor ya, bizden iyisi yok, değil mi ha? Gün gelir bunu adama demezler işte, Mübarek ve Mısır rejimi Müslüman ülkeler için ABD tarafından model olarak sunulmuyor muydu? Yoksa o gün gelse dahi ABD, Türkiye’den mi, başbakanımızdan mı korkacaktı ha? Gün gelir ülkende bu kadar kan dökülüyor, huzursuzluk var, gitmen gerekiyor diyen bir dış (emperyalist) müdahale olmaz mı? Ya da bunun olmaması için bir garantimiz mi var?

Ölen 24 asker gerip ve gariban çocuklarıydı, köylü çocuklarıydı, yoksuldular, memur ve işçi çocuklarıydı. Askere gitmemeyi hiç düşünmediler ve zaten bunun için torpilleri yoktu! Bedelli yöntemini kullanmadılar ve Hakkari’ye gitmemek için adam aramadılar. Çünkü onlar saftılar, temizdiler ve yoksuldular. Kimsesizdiler! Babaları milletvekili ya da varlıklı bir işadamı değildi. Babaları general de değildi. Hiç başbakan akrabaları olmadı onların! Ama biz ne yaptık, bir cumhurbaşkanı olarak, tıpkı Çiller gibi askeri kamuflaj elbiseleri giydik ve savaş naraları attık. Ve bu saldırıdan sonra, “Bu saldırıların intikamı çok büyük olacaktır ve misliyle alınacaktır!” dedik. Evet, Abdullah Gül böyle bir intikam ve savaş narası attı. Bölgede herkes Cumhurbaşkanının bu sözlerinden dolayı endişe duydu. Çözümü savaşta, kanda, intikamda, silahlı yöntemde arayan bu en yüksek makamın reçetesi buysa “yandık” denildi. Siz vuracaksınız, onlar da vuracak! Siz öldüreceksiniz, onlar da öldürecek, öyle mi? Sizin askeri kamuflaj elbiseler içinde teftiş ettiğiniz birlik değil miydi saldırıya uğrayan? Ayaklarından iple bağlanarak sürüklenip “Ne mutlu Türk’üm diyene!” panosu önünde resimleri çekilen PKK’lilerin cesetlerini basına servis eden birlik değil miydi saldırıya uğrayan? Güzel bir “intikam” anlayışınız varmış(!)

Ya Başbakan, ya AKP? AB tipi bir hukuk ve rejim sözleri ederken aşırı ırkçılaşan ve Türkçüleşen bir lider ve parti oldu(lar). Şu haliyle AKP, BBP’lileşmiş durumdadır. Yani MHP’nin dindar(!) hali olmuş! Ya bu ülkede zaten bir MHP var, ikincisine ne gerek var? Dışarıda seçilmiş tek BDP’li bir yerel yönetim üyesi bırakmadınız. Şırnak’ta Hasip Kaplan’ın dışında seçilmiş bir üyenin kalmadığından bahsediyorlar. Hem İmralı ve hem Kandil’le müzakere yaptığınız halde, ansızın örgütün liderine (Abdullah Öcalan’a) tecrit uyguladınız. Bütün bunlar kışkırtma ve barışçıl yöntemleri budamak değil midir? Her suçlu (mahkûm) gibi ne olurdu yani avukatlarıyla görüşebilseydi, ya da AB tipi ülkelerde böyle bir uygulamanın olup olmadığına neden bakmadınız? Eğer bu şahsın görüşmeleri çok tehlikeliyse siz neden görüştünüz? Uygulanabilecek ilkeler üzerinde anlaşmak üzereydiniz? Aniden görüşmeleri kestiniz ve operasyonlara başladınız. PKK’nin illegal ve silahlı bir örgüt olduğunu bilmiyor muydunuz? Lideri için etrafı kana bulayacağını tahmin etmediniz mi? Zaten aranan bir örgüt değil miydi, kaybedeceği neyi vardı? Bütün bunları hesaplayamadınız mı?

Bir defa son olayların boyutuna ve 24 askerimizin şehit edilmesine bir isim bulalım. Bu bir SAVAŞ’tır. Ve savaşan tarafları söyleyelim: AKP ve PKK! Türkler ve Kürtler böyle giderse düşmanca hislerle ve nefret duygularıyla donanacaklar. AKP, ABD piyonu Irak Kürt Federe Devleti’nde işbirlikçi Kürt yöneticileri arıyor. Bulabilir de! İran’dan da Kürtlere karşı savaş politikası istiyor. Başarabilir de! Bu daha çok Kürt ve Türk ölecek demektir. Daha fazla nefret duyguları yayılacak demektir. Birlikte yaşama şartlarını ortadan kaldırmak demektir. Ayrılık rüzgârları ekmek demektir. Ne olurdu yani Türkçe eğitim yapılan okulların yanında birkaç Kürtçe eğitim yapılan okul olsa! Kürtçe bu şekilde unutulmasa ve asimilasyon engellense? Zaten resmi dil Türkçedir. Kürtçe eğitim veren okullardan alınan diplomalar geçerli olsa ve oradan mezun olanlar doktor, avukat olsa! İsteyen çocuğunu Türkçe eğitim yapılan okula ya da Kürtçe eğitim yapılan okula gönderse! Ne olursu yani, kıyamet mi kopardı? Bu ülkede ODTÜ’de İngilizce dili ile eğitim veriliyor, kıyamet mi koptu? ODTÜ, Amerikan ya da İngiliz yanlısı insan mı yetiştirdi? Demirel’e sorun bir, size ODTÜ’lüleri anlatsın! Bir İngilize tanıdığınız şeyi kendi yurttaşınıza-sırf Kürt olduğu için-tanımıyorsunuz. Anlaşılan PKK de, AKP de (ordu+polis+idareci) silahlı güçlerle iktidar ve demokrasiyi(?!) arıyor! Bu yol ölüm(ler)e gider! Ve ne yazık ki, ölenler her iki taraftan da kimsesiz Türkler ve Kürtlerdir!

Hiç yorum yok: