17 Nisan 2008 Perşembe

IRKÇILIĞIN ELİ BENZİN KOKUYUR, YÜZÜ ÖLÜM

PARİS’TEN BAKIŞ









Prof. Dr. M. ŞEHMUS GÜZEL


Son aylarda, son haftalarda, son günlerde Almanya Federal Cumhuriyeti’nde, Fransa Cumhuriyeti’nde, Danimarka Krallığı’nda, Hollanda Krallığı’nda ve Avrupa Birliği (AB) üyesi devletlerin diğerlerinde de neredeyse her gün ırkçı bir saldırı, bir cinayet, bir kundaklama (yani bilerek ve can alıcı olmasını arzulayarak veya enazından mala mülke zarar ziyan vermesi isteğiyle yakmak, yani kasıtlı yangın çıkarmak) meydana geliyor.

Daha birkaç gün önce Danimarka’nın başkentinde Deniz Özgür Uzun isimli bir çocuğumuz öldürüldü.Deniz onaltı yaşındaydı : Daha istediği kadar futbol oynayamadan, arzuladığı kadar maç seyredemeden, gençliğini yaşayamadan, hayata doyamadan, Deniz öldürüldü.

Saldırılar sürüyor.

Bu bağlamda teşhisimizi doğru ve yerinde koymak gerekiyor : Bu saldırıların ve kundaklamaların altında yatan belaların isimleri ırkçılıktır ve yabancı düşmanlığıdır. Ve her ikisi de AB devletlerinin yasalarına ve hatta kiminin Anayasa’sına göre BİRER SUÇTUR.

Irkçılık veya yabancı düşmanlığı, burada özel olarak dikkatinizi rica ediyorum, « düşünce » değildir, birer suçtur. Ve AB üyesi devletlerin özel yasalarında öngörülen cezalara çarptırılırlar. Çarptırılıyorlar da. Fransa’daki ırkçı siyasetcilerin zaman zaman siyasi haklarına belli bir süre için son verildiğini, para ve kimi kez hapis cezaları aldıklarını artık herkes biliyor : Irkçılıktan ve/veya yabancı düşmanlığından yargılandıktan sonra.

Irkçı siyasetciler herşeye karşın, yasaların olanaklarından yararlanarak ve gerçek ırkçı yüzlerini saklayarak VEYA SAKLAMAYA ÇALIŞARAK ırkçılık ve yabancı düşmanlığı « zehirini » siyasete ve topluma « mal etmenin » yollarını arıyorlar. Seçimlere katılıyorlar. Seçim kampanyalarında radyo ve televizyon gibi araç gereçlerden yararlanıyorlar. Ve propagandalarını yapıyorlar : Belediye meclislerinde, il özel idarelerinde, bölge meclislerinde, millet meclislerinde, varsa senatolarda ve nihayet Avrupa Parlamentosu’nda temsilcilere sahip olabiliyorlar.

Bunlara koşut bir biçimde, bazen bu tür ırkçı siyasi partilerle elele, kolkola ve bazen açık siyaset yapanlarla yarışarak, gizli olduklarını iddia eden küçük ve son derece tehlikeli kümeler ise zaman zaman « daha radikal » olduklarını ispat etmek için saldırılar düzenliyorlar : « Yabancı »ların evlerine, işyerlerine, tapınaklarına, mezarlıklarına saldırarak, bireyleri yaralayarak ve kimi zaman öldürerek kendi kendilerine « puan kazandırmak » istiyorlar. (« Yabancı » sözcüğünü tırnak içine koyuyorum : Çünkü ırkçılar için esmer olan herkes veya en basit bir şekilde « kendisine » benzemeyen herkes « yabancı »dır.Yani yasaların veya genel konuşma dilimizin alışkın olduğu « yabancı » tanımları ırkçılar için geçerli değildir.) Çünkü bu tür küçük kümelerin de kendi aralarında bir tür « ligi » bulunuyor. Yaptıkları saldırılara göre belli bir « güç kazandıklarını » iddia edebilecek kadar geri zekalı ve henüz insanlaşmamış « hayvanlardır » söz konusu olan.


Bu yaratıklar bir yerde « Parlamentolar sizinse sokaklar bizimdir ! » demek istiyorlar. Polis, elbette bir devletten diğerine değişen bir etkinlikle ve polislerin bizzat kendi eğilimlerine göre, kendi araştırmasını yaparak suçluları bulmaya çalışıyor. Bu saldırıların hangi saiklerle yapıldığını ortaya çıkarmaya çabalıyor. Ancak ırkçıların « kendi liginde » saldırıyı ve/veya cinayeti kimin veya kimlerin yaptığı biliniyordur. Çünkü her saldırgan saldırısından sonra mutlaka kendi işaretini de bırakıyor. Böylece saldırıyı « üstleniyor » ve saldırıyı kimin yaptığı « duyuruluyor ».

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı belaları sadece sokakta kalmıyorlar. Bu belalar, yukarıda değindiğim gibi, siyaset sahnesinde kendilerini ırkçı ve zaman zaman da aşırı sağcı partilerle göstermeye çalışıyorlar.

Anımsatmak isterim : Daha birkaç yıl önceye kadar Almanya’daki « Cumhuriyetçiler » isimli « siyasi parti » seçimlerde yüzde on kadar oy toplayabiliyordu. Daha sonra oy oranı yüzde ikiye kadar düştü. Bugün başka isimlerle bu tür siyasi partiler Almanya’daki kimi « land » Meclis’inde temsilciye sahip.

Fransa’da 2007 ve 2008 seçimlerinde FN’in (Milliyetçi Cephe) oy oranı azaldı.Ancak bu partinin seçmenleri buharlaşıp uçmadılar.Hem birçoğu yine FN’e ve adaylarına oy verdi. FN oyların % 5-6’sını yine toplayabiliyor. Bugün bu partinin hala 2 milyon kadar seçmeni var. Kimi « Bölge Meclis »lerinde temsilcileri bulunuyor.Kimi belediye meclislerinde de…Bu Fransa gibi « İnsan Haklarının Beşiği » olmakla övünen bir ülke için yüzkarasıdır.

FN seçmenlerinin kimiyse FN « programını » kısmen benimseyen fakat bunu fena halde saklamaya çalışan Sarkozy’inin peşine takıldı. Sarkozy’nin Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanı seçilmesi ancak bu sayede mümkün olabildi. Hemen şunu da anımsatmalıyım : Sarkozy cumhurbaşkanı seçildikten sonra Le Pen’i Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kabul etti.Böylece Fransa’da 5. Cumhuriyet tarihinde (1958’de Charles de Gaulle’ün şaibeli bir biçimde önce başbakanlığa getirilmesi sonra cumhurbaşkanı seçilmesi ve yeni bir Anayasa ile oluşturulan cumhuriyet) ırkçı bir siyasetciyi kabul eden İLK VE ŞİMDİYE KADAR TEK CUMHURBAŞKANI ünvanını da kazandı.

Bugün Fransa’da oyların % 45-50’sini klasik sağ veya aşırı sağ alıyor. Kırk kadarını sol ve yeşiller.Kalan %10 kadarı ise ırkçılara gidiyor : FN ve benzeri birkaç küçük partiye. Mart 2008’de yapılan belediye seçimleri ile il özel idareleri seçimlerinde denge sol lehine değişse bile milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ırkçılar klasik sağın kazanması veya yitirmesinde etkili olabiliyor. İşte bu nedenle Sarkozy öteden beri ırkçıların oylarına gözlerini dikti.Ve hem bu oyları kendisine çekebildiği için hem de bizzat kendisi de onların kimi saçmalıklarına yeşil ışık yaktığı için ırkçıların da bugünkü iktidara ortak olduklarını söylemek mümkün.

Bugün Almanya ve Fransa’da ırkçıların siyasi yelpazede yerleşik olarak varlıklarını sürdürdüklerini görüyoruz.Irkçı partiler batı tipi demokrasilerin yüzseksen derecelik siyasi yelpazesinde sıfır derecede yer alıyorlar. Aşırı sağ 5 derecede. Klasik sağ on derece ve sonrasında. Fark çok değil ama yine de fark var. Ancak kimi konularda klasik sağ ve aşırı sağ sıfır noktasına kadar iniyorlar. Ve işte orada ırkçılarla buluşuyorlar. Örneğin yabancılara yönelik saldırılarda.

Bu konuda iki örnek vermek istiyorum :

Birincisi Fransa’dan : FN’in yıllardır barbar bağırdığı « Ulusal Kimlik Bakanlığı », Sarkozy tarafından hemen Mayıs 2007’de kuruldu. İsmi kısaca şudur : « Ulusal Kimlik ve Göç Bakanlığı ». Ve hükümetteki ilk gününden bu yana Sarkozy’nin çocukluk arkadaşı ve en yakın dostu Bakan (Adını yazmıyorum) « kağıtsız yabancılara » karşı akıl almaz bir tutuklama ve sınırdışı etme faaliyetine girişti. « Kağıtsız yabancılar » veya sadece « Kağıtsızlar » ( « les sans papiers ») ile Fransa’da oturma ve çalışma kartı olmayanlar tanımlanmak isteniyor.

Cumhurbaşkanı Sarkozy ve burada adı geçmeyen Bakan « Yılda enaz 25.000 kağıtsız yabancı sınır dışı edilecek » gibi bir kotayı hedefleyerek yola çıktı. Böylesi bir rakama ille ulaşmak isteyince neler mi oluyor ?

« Kağıtsız yabancı»ların devam ettikleri lokantalara, kahvelere, « otellere » (tırnak içinde : Çünkü bunlara otel diyebilmek için bin şahit lazım), evlere polis baskınları düzenleniyor. Ve hem de nasıl baskınlar : Sanırsınız tepeden tırnağa silahlı haydutların yakalanması için baskın düzenleniyor. Oysa topu topu diyelim iki diyelim beş veya on « kağıtsız » yakalanacak ( !!) Ve bu akıl almaz polis baskının gürültüsü ve şiddeti sonucunda « polise yakalanıp sınır dışı edilmektense ölmek daha iyidir » diyerek kaçmaya çalışanlar, kaçarken düşüp ölenler, üçüncü veya beşinci kattan atlayarak ölenler veya intihar edenler pek çok : Lütfen anımsatmama izin veriniz : Birkaç ay önce Marsilya’da sınırdışı edilmek üzere « depot »da (gözaltında) bekletilen genç bir Türk intihar etti. Birkaç ay önce Çinli bir anne kendisini pencereden atarak intihar etti.Ve 4 Nisan 2008’de yani daha birkaç gün önce 29 yaşında genç bir Malili polis baskını üzerine Seine Nehri’nin bir kolu olan Marne Nehri’ne atlayarak intihar etti…Evet akıl alacak gibi değil ama bugün Fransa gibi « demokrasinin kalesi » olmakla övünen bir devlette kimi insan « yabancı » diye, « kağıtsız » diye « kovalanıyor » ve polis korkusu sonucu ölüyor…

Peki bu amaçıyla inanılmaz derecede ölçüsüz polis baskınlarının ve apaçık polis şiddetinin anlamı ne oluyor ? Sokaklardaki çok afedersiniz hayvanların veya haydi ağzımızı bozmayalım insanlıktan nasibini almamışların ırkçı saldırılarına, yabancı düşmanlıklarına Devletten gelen bizzat Devletin yabancı düşmanlığı da eklemleniyor.

Bu ikisinin ortak noktası nedir ? CAN ALMAK. Şiddetle, polis baskınlarıyla, polis korkusu salınarak ve adam öldürmekle bu sorunlar hiç bir zaman çözülemedi. Çözülmesi de mümkün değil.

Hem neden Fransızların ve Almanların ellerini kollarını sallayarak gidip gelebildikleri eski Fransa veya Almanya sömürgelerinden (Fransa dışında yaşayan ve çalışan yani oralarda yerleşik Fransa Cumhuriyeti vatandaşı sayısı 3 milyon kadardır.Turistleri saymıyorum.) çocuklar buralara gelemesinler ? Geldikten sonra oturma ve çalışma kağıtları yok diye neden SUÇLU KONUMUNA KONULSUNLAR ?

İkinci örneğim Almanya’dan : Die Zeit ve Der Spiegel Almanya’daki « yangınların » ille kundaklama olmadığını ileri sürüyorlar.Ve bu vesileyle Avrupa’da yayınlanan Türkçe yayın organlarıyla polemige girişiyorlar.Pes ! Hele bu iddialarını ispat etmek için « Son zamanlardaki yangın sayılarının Almanya’daki yangın ortalalamalarına » uygun olduğunu ileri sürmeleri. İnsan birazcık utanır. Belki bir veya iki yangının nedeni başka bir şey olabilir. Bunu polis araştırması sonucunda öğreneceğiz. Ama artık çok açık ki kundaklamaların altında yatan saik ırkçılıktır. Yabancı düşmanlığıdır.

Dahası adı geçen pek ünlü ve sağcı ve zaman zaman aşırı sağcı ve burada görüldüğü gibi apaçık ırkçı olduklarını maalesef hiç bir zaman saklayamayan yayın organları bu yangınların neden SADECE Türkler en başta yabancılara ve esmerlere ait evlere, işyerlerine ve Müslümanların camilerine yönelik olduklarını açıklayamıyorlar. Oysa tam ZAMAN’ıdır AYNA’yı kendilerine ve kendi toplumlarına çevirmelerinin.

Hiç yorum yok: