3 Temmuz 2011 Pazar

MİLLİ İ(R)ADE...

Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com


Oyların %50’sini alan AKP’nin genel seçimleri kazananı olduğu kesindir. Bu ülkede her iki kişiden biri AKP’lidir. Bu sonucun iyi bir tarafı olduğu gibi tehlikeli bir tarafı da vardır. İyi tarafı, bu oylar onu ülkeye AB tipi bir demokrasiyi (anayasayı) getirme ve ülkede barışı tesisi etmeye mecbur kılmasıdır. Kötü tarafı ise oldukça düşündürücüdür: Çünkü İslamcı-milliyetçi çizgideki bir AKP’nin bu oyları alması tüm iyi niyet ve pembe tablolara rağmen ülkeyi AB’ye yaklaştırmaz. Dindarlığı biz hiçbir zaman tehlike olarak görmedik. Ve hatta gerçek dindarlığın iyilik, sevap, günah gibi dini belirlemelere yüzünü dönüp davranışlarını bu yönde belirlemesi “iyi insan “ tipini yaratacağı kesindir. Ancak biz siyasete bulaşmış milliyetçi bir İslamcılıktan bahsediyoruz. İşte böyle bir İslamcı(?) anlayış-BDP’nin başarısını yorumlayan-Bülent Arınç’ın tuhaf açıklamasında açıkça görülebilir: “İlçeler, köyler kendi aralarında organize olmuşlar. Onları organize eden düşünceyi (PKK ve Öcalan demek istiyor!) hepimiz biliyoruz.”

CHP ve MHP bu seçimden yenilgiyle çıkmışlardır ama yok ta olmamışlar. Bu sonuçtan, ülkede ulusalcı-milliyetçi çizginin varlığının da belirli bir oranda devam edeceğinin anlamı çıkmaktadır. Ancak ilginçtir ki AB ve ABD’nin, ulusalcı-milliyetçi çizgiden desteğini çekip ülkemizde İslamcı-milliyetçi bir iktidara destek vermesinin önemi hiç unutulmamalıdır. Avrupa ve ABD artık Türkeşlerin eğitildiği ya da İnönülerin desteklendiği bir dünyayı temsil etmiyorlar. AB-ABD dünyası bundan böyle Ortadoğu’yu, Kuzey Afrika’yı, Yakın Doğu’yu, Kafkasya’yı kontrol edebilecek (onlar örnek olarak sunabileceği bir model olan) bir Türkiye için (“demokrasi” ve “insan hakları” adı altında) artık Erdoğanlara destek vermektedir. Cumhuriyet, demokrasi, parlamenter ya da başkanlık sistemlerinin olup olmaması önemli değildir. Önemli olan İslamcı-milliyetçi bir siyasi partinin (Ilımlı İslam görüntüsü altında) AB ve ABD’nin çıkarlarına bu büyük coğrafyada bir örnek model olmasıdır.

Bu seçimde “demokratik ulus ittifakı (Kürtler, Türk sol demokratlar, dini azınlıklar, Müslümanlar)” denilen “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku”nun 36’yı bulan milletvekili sayısı İslamcı-milliyetçi AKP’ye karşı Kürtlerin Bölge’de gösterdiği bir tavır olarak değerlendirilmelidir. AKP Bölge’de 7 milletvekilliğini kaybetmiş, BDP ise Kars’a kadar varan büyükçe bir alanda oylarını artırmıştır. Diyarbakır seçim sonuçlarının bile tek başına dünya kamuoyuna ve AKP’ye verdiği mesaj oldukça önemlidir. AKP, Diyarbakır’da 2007 genel seçimlerinde 191 bin olan oylarını 12 Haziran’da (2011) 218 bine çıkartabilmiştir. Oysa BDP misyonu (2007’de) 220 bin olan oyunu 397 bine yükselterek (6 milletvekillilikle) seçimi kazanmıştır. Tüm Türkiye’de %50 ile seçim kazanmış AKP’nin önüne bu 6-5’lik yenilgi bir handikap olarak her zaman çıkacaktır. Kürtler AKP’ye bir balans yaptırmıştır.

CHP ve MHP ulusal-milliyetçi çizgisinin Bölge’de bu halleriyle tabela partileri olmaktan öteye gidemeyeceklerini anlamaları gerekir. AKP’nin demokrat ve demokrasi çizgisine dönmesi gerekmektedir. Kürtleri Akil adamlar, Özerklik Şartı, Hakikatler Komisyonu ile ikna edemeyen Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi ideolojik bir değişime (sosyal demokrasiye) dönüştürmesi zor görülmektedir. Kişisel olarak ben bile onun samimiyetine tam ikna olmuş değilim. MHP’nin “ırkçı”, “Turancı/Türkçü”, ve “şovenist” ideallerinden vazgeçmesi çok etnisiteli bir ülke olan Türkiye için büyük önem taşımaktadır. MHP’nin-eğer-mutlaka “milliyetçi” bir siyasi parti olması gerekiyorsa bunun “Demokratik Milliyetçilik” çizgide olmasını öneririm. Bunun daha fazlasının yaşadığımız “Kapitalist Modernite” çağıyla çelişeceğini ve mutlaka tasfiye ile sonuçlanacağını söylemek istiyorum. BDP istemlerinde Demokratik Özerklik dese de, bununla devletten öte (devlet üstü) bir statüden bahsettiğini anlıyorum. Erdoğan ve AKP’nin demokratik rejim adı altında-AB ve ABD’nin desteğiyle!-stratejiksel ve taktiksel olarak Baasvari iktidarlarla 50-100 yıllık iktidarları ve gittikçe çoğalan (%60-70-80-100’lük) oyları hedeflediğini düşünüyorum. Ve biz neye, kime demokrat ve demokrasi diyeceğiz? Zor olan da budur!

Hiç yorum yok: