27 Ağustos 2009 Perşembe

Açılış ve kapanış



Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

”Kürtler ve Türkler, temeli yanlış atılmış bir ilişkinin tarihsel kurbanlarıdırlar. Kürtler köle, Türkler efendi olarak kurbandır. Köleyi köle olarak tutmak için, efendinin sürekli gerilim ve zincire ihtiyacı vardır. Bu zincir de ülkenin topuna atılmış bir zincirdir…”


Açılım üzerine çok yazı yazdım. Köşede duran birkaç yazının başlığı şöyle: “Açılım Hallerimiz”, “Çözüm Yalanları”, “Temsil”...

Bütün yazılarımda; Türk devletinin Kürt sorununu çözemeyeceğini, çözmeye yatkın bir yapısının olmadığını, Kürt sorunun çözüldüğü yerde devletin eski devlet olarak yerinde kalamayacağını belirtmişim.

Buna rağmen hükümetlerin Kürt sorununda ara sıra açılıp saçılmaya niyetlenmelerinin de bir çaresizlik, aynı zamanda oyalama taktikli zaman kazanma olduğunu defalarca yazdım.

Kürt halkının her türden olanaklarını kullanan siyasetçileri ise, sürecin olumlu olduğunu, susmayı beceremiyorsak olumlu şeyler yazmamız gerektiğini söylediler.

Neyse, süreç istedikleri gibi gitmediği zaman da bu kez Türk devletine yönelik alıngan açıklamalar yapıyorlar:

“Bizi kandırmakla ayıp ediyorsunuz! Gerçekten bu kez inanmak istemiştik.”

Epeyi zamandır Türk televizyon kanallarınız izlemiyorum. Televizyonlardaki danışıklı Kürtlerle-Türkler arasındaki bıktırıcı tartışmaları kaldırabileceğimi sanmıyorum. İnternette dört adet Türk gazetesine yirmi dakika göz attınız mı, gündem ve Türkiye’nin ruh hali hemencecik önünüze açılıyor. Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşımı, 500 bölümlük pembe Brezilya dizilerini andırıyor. Baştan, ortadan ve sonlardan birer bölüm izlediniz mi, tümden konunun hakimi oluyorsunuz zaten. Hiçbir bölümü kaçırmayanlar genellikle ev hanımlardır. Sabah on sıralarında dizi başladığında evin hanımı bulaşığı yarıda bırakır ve televizyon karşısına çöker. Bölüm bittiğinde ise, pencereden karşı apartmandaki can ciğer komşusuna seslenir:

“İzledin mi?”

“Ayol kaçırır mıyım!”

Siyaset yorgunu bazı Türk ve Kürt şahsiyetlerin şimdiki hali bu. Elde kumanda aleti o kanaldan o kanala zıplama sağlanıyor. Bir yerde Kürt kelimesi mi geçti, kumanda olta gibi yakalıyor ekranı. Otuz senedir iki arkadaşını ikna edememiş Kürt ile emekli bilmem ne Türk’ü, tartışma halinde:

Bir de program başlamadan önce email adresinize mesaj gelir: Bilmem kim, yarın akşam saat sekizde şu kanalda... İyi ki kanal manal yok kardeşim...

Çok konuşmakla bir şey olunsaydı Türk basın ve televizyonlarında temposuna bir türlü yetişemediğimiz Mehmet Metiner ruh sağlığını korumuş olurdu.

Yirmi dakikalık basın turundaki gerilimi görünce hiç şaşırmadım.

Çünkü daha önce Kürt sorununun çözümsüzlüğüne dair çok net olgular kullandık.

Kürt-Türk ilişkisinde paltonun düğmeleri baştan aşağı yanlış iliklenmiştir dedik. Alt veya üst düğmeleri çözmekle paltoyu doğru iliklemiş olmuyorsunuz. Paltonun baştan aşağı açılması gerekiyor. Bu ise ayrı bir şey, farklı bir şey...

Türk-Kürt ilişkilerinde yine devletin temeli yanlış atılmış. Yanlış atılmış bir temel üzerindeki çatıyı düzeltmeye kalkmakla, temeli düzeltmiş olmuyorsunuz...

Kürtler ve Türkler, temeli yanlış atılmış bir ilişkinin tarihsel kurbanlarıdırlar. Kürtler köle, Türkler efendi olarak kurbandır. Köleyi köle olarak tutmak için, efendinin sürekli gerilim ve zincire ihtiyacı vardır. Bu zincir de ülkenin topuna atılmış bir zincirdir.

Faşist MHP, açılımın Türk devletini nereye sürükleyeceğini gördü. Dün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli açıkladı:

“Karar anı gelmiştir!”

Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Hasan Aksay, ise “son PKK’li ölünceye kadar mücadelemiz sürecektir,” diyor.

Genel Kurmay Başkanı Başbuğ: “Tek dil vardır, o da Türkçe!”

AKP açıklama yapıyor:

“Başbuğ’un açıklamalarını sahipleniyoruz.”

Bunlar tesadüfü açıklamalar değil. Tepeden tırnağa Kürt inkarı üzerine konumlanmış devlet sorumlularının bunun dışında bir açıklama yapması devleti çöküntüye götürür. Böyle konuşmak zorundadırlar.

Sovyetler Birliği reform yapmak isterken dağıldı. Reform, güçlü devletlerin ve güçlü ilişkilerin bir sonucudur. Çeteci devletlerin yapısı reforma uygun değildir.

Siz bakmayın PKK’nin sürekli “demokrasi ve demokratik cumhuriyet” demesine. Demokrasi, sınıflar arası ilişkilere bir rahatlık sağlıyor. Eğer demokrat olmak Kürt sorununu çözmeye yetseydi, Kürt sorununu Türkiye’deki demokratların çözmesi gerekirdi. Halbuki Kürt sorununda en ılımlı adımları Türk muhafazakar ve tutucuları atıyor. Kürt sorununda en katı inkar geleneğine sahip olanlar ise, Kemalist ordu ile CHP... Ordunun milliyetçi sol kanadına yaslanmış olanlar ise şu anda Ergenekon tutukluları...

Sol böyle değil demeyin. Sol, ulusal sorun ve ülke yönetimlerinde çok kötü bir mirasa sahip. İşte Kamboçya, işte Stalin Sovyetleri, Enver Hoca Arnavutluk’u... Latin Amerika’da iktidarda olan sol ise en iyi ilişkileri İran ile kurmuş...

Yani Türkiye, sağı ve solu ile Kürt sorununu çözecek bir yapı arz etmiyor. Kürtlerin yakınında olan bazı solcuların ise fazla bir etkinliği yok...

Peki ne olacak? Kürt sorunu hep çözümsüz mü kalacak?

Ne yazık ki, epeyi bir süre daha çözümsüz kalacak. Kalması gerekiyor. Eğer kadının karnındaki çocuk beş aylıksa, kadını illa doğuma zorlamanın bir anlamı ve mantığı yok. Beş aylık çocuğun yaşama ihtimali yüzde bir bile değil. Çocuk gürbüzleşsin, vakti gelsin...

Türkiye ve Kürtler çözüme hazır değil demiştik. Geçekten hazır değil. Herhangi bir Kürt siyasetçi, örneğin Ahmet Türk, Türkiye’nin yetmiş iline giriş yapamaz. Polis korumasında bile giriş yapamaz... Hele bu koşullarda...

O zaman Türkiye’nin Kürt sorununu çözmeye hazır olduğu nereden çıkarılıyor!

PKK kendi durumuna ve sıkışıklığına göre Türk devletine rağmen bazı adımlar atabilir. Bu adımları atacağı zaman, Türk yönetimi dışındaki bir çok devletten destek de görebilir. Atacağı adımlar, Kürdistan coğrafyasını Türk savaş uçaklarının atış poligonu olmaktan çıkara da bilir.

Bunları söylerken, Kürt halkının ve PKK’nin savunmasız kalmasını önermiyorum. Kendisine ve Kürt halkına yönelik saldırıları karşılayacak çok farklı olanaklara sahiptir PKK. Şehir örgütlerine ve milislere sahiptir...

Türk devleti ile PKK arasındaki kilitlenmede, kilidi Türk devletinin açacağına hiçbir zaman inanmadım. Fakat PKK, bu kilitlenmeyi açabilir.

Bu tür hassas konular da kamuoyuna açık makalelerde tartışılamıyor. Eğer PKK’nin veya genel anlamıyla Kürt ulusal mücadelesinin, Türk meclisi gibi bir meclisi, kongresi veya konferansı olsaydı, Kürt bireyleri veya aydınları olarak gider öneri ve görüşlerimizi kongre veya meclisin meşru zeminlerinde anlatırdık...

Böyle bir olanak da yok. Kuzey Kürdistan Kürtlerinin ulusal mücadeleye ilişkin tartışmalar yapacağı konferans veya kongreleri bulunmuyor.

Bahçeli’nin, Başbuğ’un veya Baykal’ın kükremesiyle Kürt sorunu ne geriler ne de Kürtlerin cesaretinde bir kırılma yaşanır.

Kürt hikayesinin “kart-kurt”tan buralara geldiğini biliyorsunuz.

Türk ırkına dayalı devlet kendini ne kadar yırtarsa yırtsın, Kürdistan’ın egemenliği ve özgürlüğü sağlanacak...

Türkiye’de ve Ortadoğu’da Kürt için adalet yoksa kimse için olmayacak...

Tanrı bizi herhalde sür git sömürgeci alçaklığın yanaşmaları olarak yaratmadı...

İnsan olmaktan kaynaklanan haklarımızı istiyoruz...

Kürt halkı için istenilen hakların hiç biri abartılı değil üstelik. Abartılı olan, bu hakların karşısında duran inkarcı anlayıştır...

Kaçışı yok; Kürt özgürlüğü, mücadeleyi yirmi yıl geriden takip eden uyduruk yasalarla değil, fiili olarak kazanılacaktır...

Kürt özgürlüğünün olmadığı yerde Türk devletinin Kürtleri yönetme şansı sıfırdır.

Bu nedenle kimse boşuna kabadayı ayaklarına yatmasın...

Yutmuyoruz ve korkmuyoruz...

Kürdistan-Post
http://www.kurdistan-post.com/

Hiç yorum yok: