17 Mart 2008 Pazartesi

AKP, HALK İRADESİ VE ELİTİST LAİKÇİLİK 1


Yener ORKUNOĞLU / E-Mail: yorkunoglu@gmx.net

‘Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiştir’ gerekçesiyle AKP hakkında açılan dava Türkiye’nin birinci gündem maddesi haline geldi.

Tarih biliminin ortaya koyduğu bir gerçek var: İktidar mücadeleleri tarihi karmaşık bir süreçtir. Bu süreç, sorunlar, çatışmalar ve süprizlerle dolu bir süreçtir. 1960 yılında Menderes’in hazin sonu, Türkiye Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne geçen iktidar mücadelesinin aldığı biçimleri gösterir. Türkiye’de olup bitenleri, iktidar mücadelesindan bağımsız olarak ele almak doğru bir yaklaşım olmaz.


Türkiye Cumhuriyeti devleti, gerçek Aydınlanma sürecinden geçmeden modernleşmiş bir devlet. Dolayısıyla Aydınlanma ve modernleşmeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Türkiye’de devlet aracılığıyla yukarıdan aşağı elitist bir tarzda yürütülen bir modernleşme süreci var. Askeri ve sivil elit bürokratik kesime dayanılarak yürütülen bu modernleşme sınırlı olmuştur. Toplumun büyük bir çoğunluğu, Cumhuriyetin ilk yıllarında modernleşme sürecinin dışında kalmıştır. Türkiye’de Siyasal İslamın yükselmesinin çeşitli nedenleri var. Bunlardan biri, modernleşen, ama tam bir Aydınlanma süreci yaşamayan bir devlet ve toplum yapısının varlığıdır. Siyasal İslamın yükselişi, gerçek bir aydınlanma yaşamayan bir toplumun ödediği bedeldir. Türkiye’de, din doğmatizmi ve teoloji ile gerçek bir hesaplaşma yaşanmamışır.


Kapatılma davası konusunda herkes kendi tutumunu belirlemeye çalışıyor. AKP, hakkında açılan ‘kapatılma davası’ konusunda en çok ileri sürülen gerekçelerden biri, ‘Demokrasilerde parti kapatılmaz olmaz’ iddiasıdır.

Radikal gazetesindan liberal İsmet Berkan, ’bir daha köşeye itildik, taraf seçmeye zorlanıyoruz. Benim tarafım belli: Demokrasi’ diyor. Liberal Mehmet Altan’a göre ‘kendi halkıyla dövüşen. Bu dövüşü kazanabilmek için kendi halkını insafsızca suçlamaktan çekinmeyen...’ bir devlet ile karşı karşıyayız. Ortadaki kavga konusunda ise şöyle diyor: ‘‘Laiklik’ meselesi değil, halk iradesine karşı bir sivil darbe olduğu iyice anlaşılsın. Bu liberallerin demokrasi ve halk iradesinden anladığı şey ise oy çoğunluğu.

Kapatma davası konusunda tavrımızın ne olduğunu ortaya koymadan önce, AKP’nin ‘çoğunluğa dayanıyoruz’ ve ‘milli iradeyi’ temsil ediyoruz vb. gibi iddialarını inceleyelim. AKP, bir taraftan biz ‘milli iradeyi’ temsil ediyoruz derken, bir taraftan da ‘birey laik olmaz, devlet laik olmaz’ düşüncesini piyasaya sürdü. Daha önceki bir yazımda şöyle ifade etmiştim:

‘Siyasal İslamın ileri sürdüğü üç gerekçe var: 1-) Birey laik olmaz, devlet laik olur! 2-) Türban hakkı bir insan hakkıdır. Türbana özgürlük, bir özgürlük istemidir;3-) Oy çoğunluğuna bakarak, biz ‘Milli İradeyi’ temsil ediyoruz! İleri sürülen bu üç gerekçenin içi boş olduğunu göstermeye çalışacağız. Bu yazıda ilk gerekçeyi ele alacağız. Diğer iki gerekçe başka yazılarda ele alınacak.’

‘Birey laik olmaz, devlet laik olur’ düşüncesini şöyle özetlemiştik: Laik-olmayan bireylerle laik devleti kuşatma stratejisi. ‘Türban Sorunu’ ve ‘Milli İrade’ konusundaki yazılar ise, ‘Kara Harakatı’ ile ilgili yazılar nedeniyle sonraya ertelenmişti. Bu yazıda ‘milli irade’ konusunu ele alacağız.

AKP, seçimlerde aldığı oy çoğunluğuna dayanarak, ‘milli iradeyi’ veya ‘halk iradesini’ temsil ettiğini iddia etmektedir. Evet, ‘oy çoğunluğu’ ile ‘halk iradesi’ arasında bir bağlantı vardır. Ama oy çoğunluğu ile halk iradesi arasında bire-bir ilişki ve özdeşlik yoktur. Oy çoğunluğu ile halk iradesini birbirine eşitlemek doğru değildir.


Halk iradesi veya milli irade (ulusal irade) ne demek? Halk iradesi, Fransız Devriminden sonra ortaya çıkan bir kavram. Fransız Devriminden önce, sadece Tanrı’nın iradesinden bahsedilirdi. Halkın iradesinden söz edilmezdi. Nasıl edilebilsin ki? Çünkü insan, tanrının bir ’kulu’ idi. ‘Kul’un tanrı karşısında iradesi olamazdı. Dolayısıyla Tanrı ve din merkezli toplumda, bireyin veya halkın iradesinden bahsedilemez. ‘Milli irade’ esas olarak, tanrı ve din merkezli bir düşünceden kopmayı ifade eder. ‘Milli irade’, tanrı iradesinin yerine, ulusun iradesini geçirmek demektir.

Aydınlanma düşüncesinin önemli bir kazanımı otonom’ insandır. Otonom insan ise Kant’ın sözleriyle ‘kendi aklını kendisi için kullanan’ insan demektir. Bir başka deyişle, insanın, doğa dışı güçlerden (mitoloji, din ve tanrı vb) kurtulması demektir. Aklını tanrının hizmetine veren biri otonom birey değil, Tanrının bir ‘kulu’dur.

Bu durumda oy çoğunluğu, otonom bireylere değil de, kendini tanrının kulu olarak bireylere dayanıyorsa, ‘ulusal irade’den değil, ‘oy pusulası’ kılığına girmiş ilahiyatçılıktan bahsetmek daha doğru olur... (devam edecek)

Hiç yorum yok: