Yener ORKUNOĞLU
1989-1990 yıllarında Sovyetler Birliğinin/Doğu Blokunun çökmesinde sonra ‘kapitalizmin tarihsel zafer kazandığı’ çığlıkları yükselmişti. Kapitalizmin hegemonyasının sonsuz olacağı biçiminde yeni-liberal masallar yayılmaya başlamıştı. Küresel mali kriz, liberalizmin masallarına son vermiştir.
Mali kriz, kapitalizmin kendi iç dinamiğinden, kâr oranının düşmesinden kaynaklanan krizdir. Kapitalizmin işleyiş yasalarını kavramayanlar, ekonomik krizlerin gerçek nedenini izah edemezler. Krizlerin nedeni sermayenin mantığında değil, başka yerlerde ararlar. Örneğin kimileri, krizin nedenini bankaların yeterince denetlenmediği, menecerlerin hatalar yaptıkları, petrol fiyatlarının yükselmesi gibi nedenlerle izah etmeye çalışırlar. Böylece krizin gerçek nedeni gizlerler.
Marx, kapitalizmin 2 temel özelliğine dikkat çekmişti: Birincisi, kapitalizm, dinamik bir sistemdir. Üretim teknolojisini devrimcileştirmeden var olamaz; İkincisi kapitalizm yıkıcı bir sistemdir. Kriz, kapitalizmn yıkıcı özelliklerin açığa çıkarır. Marx, ‘kapitalist üretimin engeli bizzat sermayenin kendisidir’ diyordu. 1929 krizinde, Brezilya’da 10 milyon çuval kahve yok edilmiş, Arjantinde de 100 bine yakın koyun telef edilmişti. Bu krizin neleri yıktığı daha sonraki bir süreçte tüm yanlarıyla ortaya çıkacaktır.
Kapitalizmin krizini analiz etmeye çalışanlar, kendi prizmalarından olaya yaklaşmaktadırlar. Yaşanan krizin analizi konusunda yazıları ikiye ayırmak mümkün. 1. ABD ve Batı ülkelerinde yapılan analizler; 2. Türkiye gibi ülkelerde yapılan analizler.
Batı’da kapitalizmi sorgulayan analiz eğilimi ağır basmaktadır. Küresel kriz’in Marx’ı haklı çıkardığı çok sık bir şekilde dile getirilmektedir. Örneğin, İngiltere’deki Guardian gazetesi, ‘Marx, bu kriz anını zevkle izlerdi. Mali sermaye her taraftan darbe yemektedir’ diye yazıyor. Dolayısıyla İngiliz basınında ‘Kaptalizmin sonu mu?’ soruları sıkça sorulmaktadır.
Hollanda’daki NRC Handelsblad: ‘ Şu andaki mali kriz tarihsel bir krizdir. Çünkü hiç kimse artık sınırsız ticaretin otomatik olarak daha iyi bir dünya yarattığını artık iddia edemez. Pazar ekonomisinin kendini düzenlediği masalına da artık inanılamayacak. 2008 yılının yaz sonu, 20. yüzyılın en son politik ideolojisinin, liberalizmin çöküş anı olarak tarihe geçecek. Komünizmi yenmiş gibi görünün galiplerin, şimdi kaybedenler olduğu anlaşılmaktadır.’
Almanya’daki Welt gazetesindan Eckhard Fuhr bir söyleşide şunları söylüyor: ‘Real sosyalizm’ çöktüğü zaman, liberalizmin ve pazar ekonomisinin ebedi zazfer kazandığına inandı insanlar. Pazar ekonomisine yönelik eleştirilerin yok olunacağı sanıldı. Şimdiki kriz, pazar ekonomsinin iflas ettiği anlamına geliyor.
Avrupa’da çeşitli uzmanlar, kapitalizmin bu biçiminin sona erdiğini, küresel yeni bir düzenin zamanın geldiğini dile getiriyorlar.
Şimdi ABD ‘paket-yardımı’ mali krizin yükünü emekçilerin sırtına yükleyecektir. Artık şu söz çok sık duyulur hale geldi: ‘Karlâr özelleştiriliyor, zararlar kamulaştırılıyor.’ Zararların kamulaştırlması demek, halkın sırtına yüklenecek yeni vergiler demektir. Burjuva ekonomisti Nouriel Roubini ABD’nin hükümetinin izldiği politikayı ’zenginler için sosyalizm’ diye adlandırarak, devletin zenginler için hizmet ettiğini dolaylı yoldan ifade etmek istiyordu belki de.
‘Devlet, elini ekonomiden çekmeli’ diyen liberaller şimdi devleti yardıma çağırıyorlar. Zaten kapitalizm, devletin müdahelesine her zor dönemde ihtiyaç duyar. Hem zararların kamulaştırılmasını devletten başka kim yapabilir ki!
Küresel mali krizin analizi, bizim gibi geri bıraktırılmış ülkelerdeki bazı liberal bakış açılarının sefaletini ortaya koymaktadır. 28 Eylül tarihli Taraf gazetesinde ‘Krizin çözümü sosyalizm soslu kapitalizmde değil’ başlıklı yazıda Alper Akalın şöyle diyor:
’Öncelikle şu belirtilmelidir ki; kriz kapitalizmin değil bizahati devletçilik ve müdahaleciliğin krizidir. Ve tekrar iddia etmekte yarar vardır ki; sıkı kurallar ile piyasaları denetlemek yerine, bilakis piyasaların devlet otoritesinden tamamen bağımsız şekilde yoluna devam etmesine olanak vermek, bu derin krizin çözümü için uygulanması gereken tek reçetedir.’ Eeh, geri biraktırılmış bir ülkenin geri kalmış liberal bakış açısından ancak bu kadarı olur!
Lenin, kapitalizm için içinden çıkılmaz durum yoktur diyordu. Kapitalizmin krizini, sersemlemiş boksöre benzetiyordu. Sersemlemiş boksörü nakavt etmek için, isabetli yumruklar indirmek gerekir. Emekçilerin yumruğu kapitalizmi nakavt etmezse, kapitalizm sersemliğinden kurtulabilir.
1989-1990 yıllarında Sovyetler Birliğinin/Doğu Blokunun çökmesinde sonra ‘kapitalizmin tarihsel zafer kazandığı’ çığlıkları yükselmişti. Kapitalizmin hegemonyasının sonsuz olacağı biçiminde yeni-liberal masallar yayılmaya başlamıştı. Küresel mali kriz, liberalizmin masallarına son vermiştir.
Mali kriz, kapitalizmin kendi iç dinamiğinden, kâr oranının düşmesinden kaynaklanan krizdir. Kapitalizmin işleyiş yasalarını kavramayanlar, ekonomik krizlerin gerçek nedenini izah edemezler. Krizlerin nedeni sermayenin mantığında değil, başka yerlerde ararlar. Örneğin kimileri, krizin nedenini bankaların yeterince denetlenmediği, menecerlerin hatalar yaptıkları, petrol fiyatlarının yükselmesi gibi nedenlerle izah etmeye çalışırlar. Böylece krizin gerçek nedeni gizlerler.
Marx, kapitalizmin 2 temel özelliğine dikkat çekmişti: Birincisi, kapitalizm, dinamik bir sistemdir. Üretim teknolojisini devrimcileştirmeden var olamaz; İkincisi kapitalizm yıkıcı bir sistemdir. Kriz, kapitalizmn yıkıcı özelliklerin açığa çıkarır. Marx, ‘kapitalist üretimin engeli bizzat sermayenin kendisidir’ diyordu. 1929 krizinde, Brezilya’da 10 milyon çuval kahve yok edilmiş, Arjantinde de 100 bine yakın koyun telef edilmişti. Bu krizin neleri yıktığı daha sonraki bir süreçte tüm yanlarıyla ortaya çıkacaktır.
Kapitalizmin krizini analiz etmeye çalışanlar, kendi prizmalarından olaya yaklaşmaktadırlar. Yaşanan krizin analizi konusunda yazıları ikiye ayırmak mümkün. 1. ABD ve Batı ülkelerinde yapılan analizler; 2. Türkiye gibi ülkelerde yapılan analizler.
Batı’da kapitalizmi sorgulayan analiz eğilimi ağır basmaktadır. Küresel kriz’in Marx’ı haklı çıkardığı çok sık bir şekilde dile getirilmektedir. Örneğin, İngiltere’deki Guardian gazetesi, ‘Marx, bu kriz anını zevkle izlerdi. Mali sermaye her taraftan darbe yemektedir’ diye yazıyor. Dolayısıyla İngiliz basınında ‘Kaptalizmin sonu mu?’ soruları sıkça sorulmaktadır.
Hollanda’daki NRC Handelsblad: ‘ Şu andaki mali kriz tarihsel bir krizdir. Çünkü hiç kimse artık sınırsız ticaretin otomatik olarak daha iyi bir dünya yarattığını artık iddia edemez. Pazar ekonomisinin kendini düzenlediği masalına da artık inanılamayacak. 2008 yılının yaz sonu, 20. yüzyılın en son politik ideolojisinin, liberalizmin çöküş anı olarak tarihe geçecek. Komünizmi yenmiş gibi görünün galiplerin, şimdi kaybedenler olduğu anlaşılmaktadır.’
Almanya’daki Welt gazetesindan Eckhard Fuhr bir söyleşide şunları söylüyor: ‘Real sosyalizm’ çöktüğü zaman, liberalizmin ve pazar ekonomisinin ebedi zazfer kazandığına inandı insanlar. Pazar ekonomisine yönelik eleştirilerin yok olunacağı sanıldı. Şimdiki kriz, pazar ekonomsinin iflas ettiği anlamına geliyor.
Avrupa’da çeşitli uzmanlar, kapitalizmin bu biçiminin sona erdiğini, küresel yeni bir düzenin zamanın geldiğini dile getiriyorlar.
Şimdi ABD ‘paket-yardımı’ mali krizin yükünü emekçilerin sırtına yükleyecektir. Artık şu söz çok sık duyulur hale geldi: ‘Karlâr özelleştiriliyor, zararlar kamulaştırılıyor.’ Zararların kamulaştırlması demek, halkın sırtına yüklenecek yeni vergiler demektir. Burjuva ekonomisti Nouriel Roubini ABD’nin hükümetinin izldiği politikayı ’zenginler için sosyalizm’ diye adlandırarak, devletin zenginler için hizmet ettiğini dolaylı yoldan ifade etmek istiyordu belki de.
‘Devlet, elini ekonomiden çekmeli’ diyen liberaller şimdi devleti yardıma çağırıyorlar. Zaten kapitalizm, devletin müdahelesine her zor dönemde ihtiyaç duyar. Hem zararların kamulaştırılmasını devletten başka kim yapabilir ki!
Küresel mali krizin analizi, bizim gibi geri bıraktırılmış ülkelerdeki bazı liberal bakış açılarının sefaletini ortaya koymaktadır. 28 Eylül tarihli Taraf gazetesinde ‘Krizin çözümü sosyalizm soslu kapitalizmde değil’ başlıklı yazıda Alper Akalın şöyle diyor:
’Öncelikle şu belirtilmelidir ki; kriz kapitalizmin değil bizahati devletçilik ve müdahaleciliğin krizidir. Ve tekrar iddia etmekte yarar vardır ki; sıkı kurallar ile piyasaları denetlemek yerine, bilakis piyasaların devlet otoritesinden tamamen bağımsız şekilde yoluna devam etmesine olanak vermek, bu derin krizin çözümü için uygulanması gereken tek reçetedir.’ Eeh, geri biraktırılmış bir ülkenin geri kalmış liberal bakış açısından ancak bu kadarı olur!
Lenin, kapitalizm için içinden çıkılmaz durum yoktur diyordu. Kapitalizmin krizini, sersemlemiş boksöre benzetiyordu. Sersemlemiş boksörü nakavt etmek için, isabetli yumruklar indirmek gerekir. Emekçilerin yumruğu kapitalizmi nakavt etmezse, kapitalizm sersemliğinden kurtulabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder