17 Mayıs 2012 Perşembe

Aklınızdan çıkmayanlar...






Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com

 Anayasa’yı bir grup siyasetçi devletin bekası ve halkı oyalamanın yeni bir yöntemi olarak yeniden yazmaya çalışıyor. Ben kişisel olarak, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlara iyilikler ve güzelliklere dayalı yeni bir yaşam sunulacağını düşünmüyorum. Çünkü demokrasi ya da demokratikleşme (insan hakları) bir avuç egemen (yönetici) tarafından yönetilenlere (yurttaş demek istiyorum ama siz parya olarak anlayın) babalarının hayrı için verilmek istenen bir “sadaka” olarak görülüyor.

 Osmanlıdan beri yöneten (bürokrasi) anlayışı Cumhuriyet’le birlikte devam etmiş, siyaseti de, yönetici (siyaset)+komutan (asker)+rahip (din adamı) devletinin temelleri arasına “en kurnaz” olanı olarak koymuştur. Bireyleri ezen ve tahakküm kuran devletin en kurnaz parametresi siyasetçidir. Ve ne yazık ki “Kürt siyaseti” de bu anlayıştan etkilenerek en naif şahısları siyaset dışı bırakarak belli bir grubun (devletçi olmadıklarını iddia etseler de!) anadan doğma mesleği haline dönüşmüş durumdadır. Bakın isteseniz, hep aynı ya da benzer simaları göreceksiniz. Bu ahval ve şerait içinde ben Türk ve Kürt siyasetçilerinin yeni anayasa yazılımında siyasi oligarşinin çıkarlarından kendilerini soyutlayacaklarını, alttakilerin (Türklerin ve Kürtlerin çarıksızları, kimsesizlerinin) adalet, eşitlik, özgürlük ve demokratik sosyal bir refah yaşantısına layık görüleceklerini aklımdan geçirmiyorum.

 27 Nisan e-muhtırasına (bildirisine) sözde demokratik tavır gösteren bir anlayışın (Başbakan ve AKP’nin) aynı Genelkurmay’ın-son günlerde!-iki sivil Kemalist’e (daha sonra astsubaylara) e-muhtırasını (bildirisini) savunması, askerci (militarist) tahakkümüne destek vermesi bu zihniyetin aklında esas geçenlerin (lapsus’unda) demokrasi olmadığını gösteriyor. Asker benim karşıtlarıma muhtıra verebilir, vesayetini devam ettirebilir, (AKP) anlayışında evrensel hak, hukuk, ahlak, demokrasi değerlerinin çok ta önemli olmadığı görülüyor. Hele Başbakan Erdoğan’ın şu söylediklerine bakınız: “Asker eskiden daha çok konuşuyordu, şimdi az konuşuyor!” Başbakan demokrasilerde askerin siyaset yapamayacağını bilmiyor mu? Başbakan askerin demokrasilerde siyasi demeçler, bildiriler veremeyeceğini de mi bilmiyor? Bu nasıl bir savunmadır? Acaba bu da mı ağzından kaçtı, dili mi sürçtü?

 Ve bu aralar aklınızdan çıkmayan (lapsus’unuzda olan!) bir şey daha var, daha doğrusu ağzınızdan kaçırdığınız(!): “Tek din!” Başbakan’ın daha geç olarak, yardımcılarının ise  daha erken davranarak üstünü kapattıkları bir “dil sürçme(?!) olayı”na gelmek istiyorum. Çünkü ben de tıpkı onun bazen yutmadığı gibi, bunu pek yutmadım! Bunu lütfen benim karaçalan kalemime versin.

 Evet, tek din! Demek ki sizin yapacağınız anayasalarda ve yasalarda hedeflediğiniz devlet tipindeki tuğlalardan en önemlisi “tek din”dir. Buna İslam demek isterdim ama tek karşılığının bu olmadığını bildiğimden akıllarda olanın Sünni İslam (sadece Hanefi mezhebi düşünülüyor!) olduğunu söylemeliyim. 4 Mayıs 2012 AKP Kahramanmaraş il kongresinde ve 5 Mayıs 2012 AKP Adana il kongresinde Başbakan, temel çizgilerini açıklarken peş peşe, “Tek millet, tek bayrak, tek din, tek devlet dedik. Ama asla tek dil demedik” dedi.

 Yani Hıristiyanlık, Yahudilik, Alevilik, Yezidilik, Şiilik gibi din ve mezhepler bu devletin kırmızıçizgileridir, demektir. İstediğiniz kadar lafı oraya buraya götürmeye çalışın, birileri dil sürçtü filan desin, aklınızda olanın devletin lâik yapısının olmamasıdır. Din devleti düşünüyorsun
anlaşılan ve bunun mevcut yasalarda ve hatta yazmaya çalıştığınız anayasada suç olduğunu bile bile söylüyorsunuz. İnsanların inançlarına ve ruhani yaşantılarına Allah adına kendinizde müdahale etme hakkı görüyorsunuz. Bunun bu topraklar üzerinde Allah’ın Gölgesi olmanın deklere edilmesi anlamına geldiğini sosyal (siyasal) bilimciler bilir. Böylesi tehlikeli ve ayırımcı anlayış bu topraklar üzerinde kötülük rüzgârları estirir. Tek dinin bekasını ve tahakkümünü siyasi yollardan oluşturmanın getireceği yeni bir tebliğci anlayış dilerim yeni bir sefer (fetih) operasyonuna dönüşmez.

Dinlerin ve İslam’ın kutsallığına da zarar verecek bu uygulamalar yöneticilere (hükümete) Allah adına eylem yapma hakkı verirse, bunun bir insanoğlu tarafından nasıl kullanılabileceğini varın siz düşünün. Hüseyin Çelik’in sözde bu dil sürçmesini izah ederken kullandığı Şamanist Türk, Zerdüşt Kürt tanımlamaları oldukça kışkırtıcı ve tehlikeli anlamlara neden olabilir. Bunu yoksa bilerek mi yapıyor?

 Dinler ve özelde İslam’a olan saygı ve sevgi insanları etnik ve farklı yapılarıyla sevmekten geçer. Bırakalım sevap ve günahlarımızı Allah sorgulasın. Bırakın inanmayanların (ateistlerin) düşünce ve yaşam biçimlerini hayat sorgulasın. Hükümetlere düşen inanan/inanmayan herkese saygılı olmaktır.


------------

Kaynak:  Özgür Haber



Hiç yorum yok: