14 Haziran 2011 Salı

İNŞALLAH KAZANIRSINIZ(!)



Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com

BDP, Diyarbakır’da zaten her gün miting yapıyor. Kılıçdaroğlu’nun mitingini Başbakan’ın mitingi, sonra da Bahçeli’nin mitingi izliyor. Diyarbakır yolgeçen hanı oldu! Dilin kemiği yok! Salla sallayabildiğin kadar, nasıl olsa kafa sallayacak adam bulursunuz! Mitingler seçimlere kadar devam edecek, konuşmalar da! Ancak kendileri birer “demokratik parti” olmayan mevcut siyasi partilerimizden nasıl bir “gelecek” ya da “Anayasa” bekleyebiliriz? Liderlerinin istediği kişiyi aday gösterdiği, istediğini-küfür bile olsa!-söyleyebildiği, halka tahakkümü ve zulmü uygulamayı olağan sayan bu “demokratik olmayan” siyasi partilerin adının, unvanının, şanının, namının ne kıymeti harbiyesi var? Siyaset kişisel çıkarlardan soyutlandığı zaman ancak hizmet yapabilir, yolsuzluklar olmaz, ülke kalkınır. Çünkü benim hayal ettiğim ülkede yurttaşlar akıllarına hırsızlığı, adaletsizliği, rüşveti, eşitsizliği, ayırımcılığı bile getiremeyecekler. Çünkü insanımızın genleri değişecek, vergi kaçırmayı düşünmeyecek, ihale düzenini usundan (aklından) silecek, siyaset yapmak ta bir “evrak memuru”nun yaptığı iş gibi sıradanlaşacak. Bir “milletvekili”nin ülke’deki forsu (şöhreti) (geliriyle, göreviyle, dokunulmazlığıyla) bir evrak memuru kadar olduğu zaman bu ülkeye “tam demokrasi” gelecektir. İşte bu ülkeye biz “demokratik cumhuriyet” o zaman diyeceğiz.

Böylesi bir düzende “vekil” olmak cazip gelmeyecek, bu işe gönül verenler sıradan bir yurttaş gibi-küçük bir devlet memuru sınavına girer gibi!-bu seçimlere gireceklerdir. Oysa şimdiki demokrasimizde aslında köle olan halk sanki göklerde tapacağı tanrıları (vekilleri) seçmek zorunda kalıyor. Ve biz hiç sıkılmadan bu rejime “demokrasi”, seçilenlere de “milletvekili” diyoruz! Siyaset ve sosyal bilimciler eğer özgür üniversitelerde araştırma yapan bilim adamları olsalardı bu benim dediklerimi-benden önce!-söylerlerdi. Ama söyleyemezler. Çünkü üniversiteler özgür (özerk) değil ve kimse sistem tarafından kara listeye alınmak istemiyor. Ve ülkenin tipine göre bu ülkede profesör yetişiyor, sistemle temas kuran, nemalanan ve ona hizmet eden. Oysa bu bozuk sisteme önce bilim adamlarının karşı çıkması gerekirdi!

Başbakan Diyarbakır’da Kürtlere Zerdüşt dinine bağlısınız dedi. Kürtleri din düşmanı gösterdi. Sözleri dolaylı da olsa (BDP’yi de kastetse) buna dayanıyordu. Oysa Kürtler şimdi Müslüman! Önceleri Zerdüşt dinine tapmış olabilirler. Çok kadim bir dindir ve tek tanrılı dinlere benzerliği fazladır. Türkler de Şaman değiller miydi? Araplar putlara tapmıyorlar mıydı? Başbakan’ın miting ve seçim konuşmaları-danışmanları kim ise?-çok itici ve kırıcı! Dua etsin ki seçim sonuçları-ülkemizde gerçek bir demokrasi olmadığı için-şimdiden belli. Hopa’da kendisine tepki gösteren kitleye “çete ve terörist” dedi. “Meğer Hopa’ya eşkıya inmiş!” sözünü kullandı. Polisin biber gazıyla öldürdüğü emekli öğretmen Metin Lokumcu meğer eşkıyaymış(!) Demek salt Kürtler eşkıya olmuyormuş, size karşı duran Türkler de eşkıya olabiliyormuş. Bir başbakan Hopa’daki eylemi anlatırken nasıl olur da ölümü (öldürmeyi) meşru hale getirebiliyor? Seçim otobüsünden düşen polise (Servet Erkan) çok üzüldüm(acıdım)! Ekmek parası için Başbakan’ın korumalığını yapan biriydi. Ya Başbakan öğretmen Metin Lokumcu’ya gerçekten acıdı mı? Dilerim bitirdiği imam Hatip’ten dolayı acımıştır! Konuşmalarında BDP’nin MHP’yi destekleyecek ses kasetinin bugün yarın yayınlanacağını söyleyebiliyor. Bu talihsiz açıklamaydı(kendini ele verdi). Bu açıklamayla, kasetten haberi olanın yaptıranın olduğunun anlamı çıkabileceğini düşünmesi gerekirdi. MİT ya da Emniyet İstihbaratı’nın dinlediği bu konuşma önce Başbakan’a servis edilmiş olmalı. Öğretmen’e “eşkıya”, BDP’ye “terörist”, Kürtlere “dindışı” diyebilen bir Başbakanımız var, gerçekten çok şanslıyız(!)

Oysa AKP, CHP, MHP ve hatta BDP (Bağımsızlar) yeni anayasadan ve ülkede sınıflar arası ekonomik farkın kapatılmasından bahsetmeliydiler. Hiçbiri ülkeyi yönetmeye hazır değildir, çünkü kendileri “demokratik partiler” değildirler. CHP’nin yaptığı (hazırlıksız olarak) “anayasa üzerinde etnik kökene vurgu yapılmayacak” açıklamasına rağmen ben CHP’yi samimi görmüyorum. BDP toprak ağaları ve korcubaşlarına yalvarıyor! Toprak ağalarını vekil seçtiriyor. [Leyla Zana gibi sırf Mehdi Zana’nın eşi diye eğitimsiz birini-Avrupa ya da Dünya ödül de verse!-“kadın tanrıça” rolüne soyundurmak? KCK tutuklusu olan ve Omeryan Aşireti ağalarından birinin oğlunun eşi olması nedeniyle Gülser Yıldırım’ı vekil adayı yapmak? Cihan Sincar’ı, eşinin ve kendi babasının yine Omeryan Aşiret ağalarından olması göz önüne alındığında-(eşi Milletvekili Mehmet Sincar’ın Hizbulkontra tarafından öldürülmesi nedeniyle) bedel adına!-yıllarca belediye başkanı seçtirmek, üst yönetimlere seçmek ne kadar adalet ve eşitlik ilkeleri ile uyuşur, bu eleştirimi BDP’nin değerlendirmesini isterim. Bu ülkede aday gösterilecek “halk” tanımına giren-iyi eğitim almış, kendini yetiştirmiş-başka kadınlar, erkekler yok mudur?]Osmanlı’dan beri zorbalara dağıtılmış ülke toprağının reforma tabi tutulacağını BDP misyonu söyleyemiyor. Yani yoksul Kürt, zorba ve güçlü Kürt’ün kölesi kalacak. Ben ne edeyim böyle bir Demokratik Özerkliğe? Ya da beni yönetecek oligarşik bir zümrenin Türk ya da Kürt olması neyi değiştirir? Ha Türk oligarşik diktatörlüğü olmuş, ha Kürt oligarşik diktatörlüğü olacak, ne fark eder? Aydınların, entelektüellerin bilimsel inanç ve vicdanla hareket etmelerini öneriyorum.

Şimdi sizi (ajanslara düşen) vicdani bir manzaraya götürmek istiyorum. 5 Temmuz 2000 tarihinde Burdur Cezaevi’nde düzenlenen operasyonda (gaz bombaları, makineli tüfekler, kepçeler kullanılmıştı!) Veli Saçılık’ın kolu koparıldı ve bu kol bir köpeğin ağzında Burdur sokaklarında dolaştı(rıldı). Kopan kolu köpeklere yedirilen Veli Saçılık 12 yıl sonra bu seçim döneminde (Ankara Seyranbağları’nda) DSP adayı-operasyona emir veren dönemin Adalet Bakanı-Hikmet Sami Türk ile karşılaştı. Saçılık’ın-altı aylık bebeği ve eşiyle gezerken tesadüfen karşılaştığı-Hikmet Sami Türk’le arasındaki diyalogu veriyorum. Saçılık: “Beni hatırladınız mı?” Türk: “Yoo, hatırlayamadım.” Saçılık: “Kolumu koparttınız, nasıl hatırlamazsınız?” Türk: “Öyle bir şey yok.” Saçılık: “Siz Bakan’ken Burdur Cezaevi’ne düzenlenen operasyonda buldozer kolumu kopardı. Hatırlayın. Sonra çöplükte köpekler yerken bulundu.” Türk: “Olayın benimle ilgisi yok. Operasyon talimatını adalet Bakanlığı vermez.” Saçılık: “Size tehlikeli görünüyor muyum?” Türk: “Hayır, niye olsun?” Saçılık: “Bize ‘tehlikeli’ diye neler yaptılar. Siz hatırlamadınız ama biz televizyonda sizi her gördüğümüzde anıyoruz. Kucağımdaki bebeğimi hiç kucağıma alamıyorum. Mecburen boynuma astığım ana kucağında taşıyorum…” Türk: “Operasyonun bizimle ilgisi yok, jandarma yapmıştı, umarım sorumlular cezalandırılmıştır.” Saçılık: “Kimse ceza bile almadı. AİHM’e gittim.” Türk: “İnşallah kazanırsınız.” Saçılık: “Siz de bu tabloyu hiç unutmazsınız umarım.”

Hiç yorum yok: