22 Şubat 2008 Cuma

LATİFE TEKİN’E YANITLAR VE OLANLAR






Bülent Tekin

“...Doğrusu türban özgürlüğü sözde bir demokrasi davası gibi İslamcıların ABD ve Avrupa’nın desteğiyle elinde salladığı sahte bir özgürlük bayrağı olmuştur. Türban bugün-sayısını tam bilmiyorum ama-20 milyon Kürt kökenli yurttaşımızın hak ve özgürlüklerinden daha çok önemsenir bir öncelik olmuştur.”


Hürriyet’te (14.01.2008) Ayşe Arman’ın yazar Latife Tekin’le yaptığı röportajda-Tekin’in-“Türban” ve “Kürt Sorunu” üzerine söyledikleri oldukça ilgimi çekti. Yazar Türban’la Tülbent’i-Anadolu kadınının taktığını-kendi mantığı içinde mukayese ediyor ve türbana-sırf sarılış biçimi olarak-karşı çıktığını ve türbanın özgürleşmeyi engellediğini söylüyor. Türban kadını koruyamaz diyor: Tıpkı gece karanlığında türbanlı ya da açık saçlı bir kadının aynı tehlikeyle karşı karşıya kaldığı gibi. (Bu olaya biraz daha bilimsel bakmalıydı ve daha güzel anlatmalıydı diye düşünüyorum.)


Röportajda Latife Tekin-annesinin Kürt olduğunu söylüyor-“Orhan Pamuk’un ‘Kürtlerin trenine atladım’ diye bir lafı vardır, ben o trenden indim! Çünkü benim için bu ahlaki bir meseleydi, içinde gerçekten yer almadığım bir hareketin, mücadelenin sözcülüğünü yapmam, Kürtlere ayıp etmiş olurdum.(…)” şeklinde-böylesi-sözler söylüyor bir yazar (aydın) açıklığıyla(!)


Latife Hanım, kadını, yılanın kadına zorla elma yedirişine ve kadının da elmayı erkeğe yedirmesine dinler açısından; kültürel geçmişi nedeniyle de Sümerlere götürmesi bir araştırma konusu olabilir ama yılanın (iblis) buna neden olması-dinlere-suçu bir başkasına yükleme veya ötekinin salt emirleri uygulayan biri haline getirebiliyor. Belki bunu-aslında çok ta tartışmamız gerekiyor ya!-anlıyorum; ama kadın bu işte çok mu günahsız? Neden iki defa köle olmak istiyor? Bunu irdelemesi gerekirdi diye düşünüyorum. Erkeğin kaburga kemiğinden yapıldığını iddia edenlere karşı kadınlar kendiliğinden ikinci sınıf olmuyor mu? Burada bir ezen-ezilen ilişkisi; varsıl-yoksul ilişkisi seziyorum. İnsanlar imparator olmak için bırakın türbanı, kafalarına-inandırabilirlerse-tahtadan korumalık bile takabilirler? Bizim görevimiz de doğruları anlatmak olmalıdır! Bu ancak çok samimi bir tavırla olabilir. Bence kadın ve erkek eşitliği-feministliği kastetmiyorum!-insana en yakışanıdır. Yeter ki insanı başkalarına köle yapan oyunları bozabilelim: Bu bazen türban, bazen bıyık, bazen sakal, zaman zaman altın, gümüş, ara ara ben, sen, o, annemiz, babamız dahi olabilir? Eşitlikçi olmayı anlatabiliyor muyuz? Burjuva bir yaşamımızla söylediklerimiz uyuşuyor mu? Biz gerçekten eşitlik mücadelesinin neferleri miyiz? Önemli olan bu! Kürtleri ya da başka bir ırkı savunmak için mutlaka Kürt olmak gerekmez. Ezilen kimse -kadın mı, Kürt mü, Türk mü, Etopyalı mı,-hiç fark etmez-aydınların sorumluluğundadır diye düşünüyorum. O trene binmek zorundasınız? O trenden inerseniz gözünüzü bazı şeylere kapayanlardan olursunuz, inandırıcı olamazsınız! Eğer anneniz babanız aynı ırktan bile olsa-salt o ırk için değil tüm ırklar için-tüm ırkların ezilenleri, kimsesizleri, garipleri, sessizleri ve sahipsizleri için sesimizi yükseltmeliyiz! O sesi yükseltirken de ödül mödül düşünmeyeceğiz. Sesimizi salt gerçekler için, daha güzel bir dünya için yükseltmeliyiz. Sizi de anlamaya çalışıyorum Latife Tekin. Çalışmalarınızda başarılarınızın devamını dilerim.

Latife Tekin’in kadının içinde bulunduğu (türban) durumu açıklamada en fazla kullandığı motif erkeğin şeytan anlayışıdır. Yani lanetlenmiş yaratık olmasıdır. Bizim de her iki konuda (Türban ve Kürt Sorunu) söyleyecek bir iki sözümüz var Latife Hanım’a-tabii ki bir yazar arkadaşı olarak: ABD imparatorluğu-eski derebeylikler yerine-artık kendine bağlı kent devletleri kurmaktadır. İslam coğrafyası da bu alanın içinde(dir). Amerikan menfaatleri ve işbirlikçileri çeşit çeşit argümanlarla desteklenmektedir.





1 YTL nasıl oluyor da 1 ABD dolarına eşit olabiliyor? Türkiye ne üretiyor: Petrol mü, maden mi, altın mı? Teknolojimiz Japonya’nın mı üstünde?

Bir dayanak emperyalist para çevrelerince payanda edilmektedir. İttihatçılardan bu yana modernizmin (Batılılaşma) öncüleri olan ordunun yerini artık dinciler almaktadır(doğrusu askeri eğitim ve silahlanma yönünde yenilikler getirmişlerdir)? Hepsi birer demokrasi havarisi kesildi. (Ordunun eline verilen sanki bir oyuncakla onu BBG tipi bir gözetlemeye ve PKK kamplarını bombalanmayla oyalamaktadırlar. Gözetle ve vur! Oysa din devleti, şeriat tehlikesi uslardan sökülmüştür.) Artık roller değişiyor: Batılılaşmanın (demokrasi) bayrağını ülkemde İslamcılar taşıyor. Hiçbir aydının bir iki metrelik kumaşla (türbanla) davası olmaz. Doğrusu türban özgürlüğü sözde bir demokrasi davası gibi İslamcıların ABD ve Avrupa’nın desteğiyle elinde salladığı sahte bir özgürlük bayrağı olmuştur.






Türban bugün-sayısını tam bilmiyorum ama-20 milyon Kürt kökenli yurttaşımızın hak ve özgürlüklerinden daha çok önemsenir bir öncelik olmuştur.

Hiç yorum yok: