17 Ağustos 2010 Salı

MUSTAFA BALBAY, BARIŞ AÇIKEL, VE DİĞERLERİ…


Adil Okay
adilokay@hotmail.fr

MUSTAFA BALBAY, BARIŞ AÇIKEL, FÜSUN ERDOĞAN, EROL ZAVAR, NACİ GÜNER, VE DİĞERLERİ…

Son günlerde cezaevinde hüküm giymeden 500. gününü dolduran Mustafa Balbay’a ve diğer Ergenekon sanıklarına yapılan haksızlık konuşuluyor. Elbette tutukluluk süresinin bu kadar uzun sürmesi, en başta insan haklarına aykırı. Ve yeniden hatırlatmak gerekiyor ki; bu haksızlık Ergenekon’la başlamadı. Özellikle 12 Eylül faşist darbesinden sonra yüz binlerce insan devletten alacaklı oldu. TC sadece bu nedenle AİHM’de defalarca mahkum oldu. Ve halen bu gün, hüküm giymeden cezaevinde 1000. Gününü dolduran siyasi tutsaklar var. Gönül isterdi ki, Ergenekon sanıklarına yapılan haksızlığı yazan bazı ‘demokrat’ yazarlar, Balbay’dan, Haberal’dan, Tuncay Özkan’dan çok daha fazla mağdur olan sosyalist tutuklular için de üç beş cümle yazsalardı.
Basında çok yer alan bu üç isimden biri Cumhuriyet gazetesi yazarı Gazeteci Mustafa Balbay. Görüşlerimiz bazı konularda kesişir, bazı konularda çelişir. Yıllar önce Hatay Yeşilpınar ‘Dafne Festivali’nde bir panelde birlikte konuşmacı olacaktık. Son anda Balbay’ın işi çıktı gelemedi. Dolayısıyla da tanışamadık. Ben Balbay’ın en fazla bir düşünce ‘suçlusu’ olabileceğini ve cezaevine girmemesi gerektiğini düşünüyorum (düşünmek, fikir üretmek suç değildir.). Bazı insanlar, örneğin Balbay, AKP’ye karşı ordunun darbe yapmasını tercih edebilir. Darbe günlüğü de yazabilir. Bu belgeler Balbay’ın evinde de bulunmuş olabilir. Bazı insanlar için ise sorun AKP değil, sistem sorunudur, kapitalizmdir, kurtuluş ise darbede değil sosyalist (veya demokratik) devrimdedir. Bu düşüncelerin tümü, hem sözlü, hem yazılı olarak paylaşılabilir. Bunlar 21. Yüzyılda düşünce özgürlüğü kapsamında ele alınır.

Tuncay Özkan ise tüccar gazetecidir. Para için kendi ilkelerini çiğnediğini, taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattığını, özel televizyonunu sattığı zaman hep beraber görmüştük. Başkent Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Haberal ise tüccar doktordur. Abdi İpekçi’nin katili Memet Ali Ağca’ya destek olmasıyla tanınır. Sivil faşist çetelerin kalleşçe pusuya düşürdüğü Doktor Necdet Bulut’un tedavisini engelleyerek, ölümüne neden olduğu tarihe yazılmıştır. Haberal adı, sosyalist kamuoyunda nefretle anılır. Onun da aleyhine ‘yasa dışı örgüt şefi’ olduğuna dair deliller olduğu söyleniyor.

Balbay bu insanların yoldaşı mıdır, darbe planlaması ne denli ciddidir, bilemem. Bildiğim, Balbay’ın eline silah almayan bir gazeteci olduğudur. Böyle bir insanın 500 gün, hüküm giymeden özgürlüğü kısıtlanmamalıdır. Bizzat darbe yapıp, cinayet işleyen Kenan Evren ve çetesi serbest gezerken ya da 1990’larda binlerce insanı kaçırıp katleden ‘yargısız infaz amir ve memurları’ serbest gezerken, Balbay tutuklu yargılanmamalıdır. Ancak aynı şeyi Ergenekon davasından yargılanan Veli Küçük veya İbrahim Şahin gibi tescilli faşistler (ve bir grup işkenceci katil) için söyleyemem. Bu insanlar tutuklu yargılanmalı ve işledikleri cinayetlerin hesabını vermelidir. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı veya yaşlılık söz konusu edilemez. Yargılama AKP hükümeti döneminde yapıldığı için, AKP’ye karşı bu katiller− işkenceciler sürüsünü destekleyemeyiz. Hatırlarsanız Şili diktatörü Pinochet, İngiltere’de tutuklandığında hepimiz sevinmiştik. ‘Yazıktır yaşlı adama’, İngiltere ne hakla yargılıyor dememiştik. Keza Lyon Kasabı Nazi Klauss Barbi’de 1990’larda yakalanmış, Fransa’da yargılanmış, ömür boyu hapse mahkum olmuştu. Hiç kimse de zaman aşımı, aradan 4o yıl geçti, yaşlılık falan dememişti. Dolayısıyla Veli Küçük ve İbrahim Şahin’in koğuşuna Mehmet Ağar ve Kenan Evren ve şürekâsı da katılırsa üzülmem. Tersine onların yetim ve öksüz bıraktığı binlerce çocuk –şimdi büyümüşlerdir− gibi ben de sevinirim.

Peki, Ergenekon davasından çok önce Balbay’ın rekorunu kıran, haksızlığa uğrayan politik tutsaklar ne olacak. Birkaç örnek vereyim:
68 kuşağından Naci Güner. Cezaevinde hüküm giymeden, 1000. Gününü doldurdu.
Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan. Hüküm giymeden 1000. Gününü doldurdu.

İşçi Köylü Gazetesi Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Barış Açıkel yıllardır hapiste.
Odak gazetesi yazı işleri müdürü Erol Zavar. Yıllardır cezaevinde. Kanser hastası. 20. Kez ameliyat oldu. Buna rağmen tahliye edilmiyor.

Bu liste, muhalif Kürt gazeteciler ile birkaç yüzü bulabilir.

O halde, ‘Balbay bırakılmalıdır’ derken, ‘insan hakkı ihlali’ söylemimizde samimi isek, ondan çok önce tutuklanan gazetecilerle düşünce suçluları da serbest bırakılmalıdır demeliyiz.

Zamanında tahliye edilmeyerek ölümlerine neden olunan Kuddusi Okkır, Güler Zere, İsmet Ablak gibi ölmesi beklenen 100 kadar politik tutsağın daha cezaevinde olduğunu da unutmayalım. Daha dün 18 yaşındaki Lösemi hastası Abdullah Akçay cezaevinde tedavi edilemediği için öldü. Sormak gerekiyor: Başı ağrıyan yargısız infaz amirleri ile dişi ağrıyan mafya şeflerini tahliye eden devlet, neden bu insanları tahliye etmez. Ve utanç protokolü saydığım ‘cezaevleri 3’lü protokolü’ neden halen yürürlüktedir. (3’lü protokol için Bkz. ‘Ölmek ya da Onursuzlaşmak.’, Prof. Dr. Ümit Biçer, Adli Tıp uzmanları derneği başkanı, Radikal iki, 8 ağustos 2010.)

Balbay serbest bırakılmalıdır. Evet. Ve Balbay gibi cezaevlerinde 500. ve 1000. Gününü dolduran gazeteciler, yazarlar ve ağır hasta olan 104 tutuklu ve hükümlü de serbest bırakılmalıdır. Bunlar, biraz vicdan sahibi her insanın savunması gereken evrensel değerlerdir. Unutan gazetecilere bu konuyu tekrar tekrar hatırlatmakta yarar var.

Bilmeyenlere de anlatmakta...

http://www.adilokay.com/

Hiç yorum yok: