14 Ağustos 2008 Perşembe

Sevgi ve Aşk Üzerine


Adil Okay

“Gerçek sevgi, onu yaratıcı bir eylem olarak görmektir. Sevgi bir inanç davranışıdır. İnancı az olanın sevgisi de azdır.”

Öncelikle şunu söyleyeyim: herkes tarafından sevilen bir insan olmak istemem. Zira söz konusu ‘herkes’, homojen-net değil. İyisi var-kötüsü var. Tecavüzcüsü – dolandırıcısı, provokatörü - haini, döneği, ırkçısı, milliyetçisi var. İti – kopuğu, suya sabuna dokunmayıp pis yaşayanı, kadını ezeni, çocukları döveni var. V.b. Dolayısıyla bu kadar değişik yelpazeden, ruh halinden, kültürden, düzeyden insanların ‘bir arada yaşamak zorunda kaldığı’ toplumda, herkesin beni sevmesi – onaması durumunda kendimden kuşkuya düşerdim.

Kaldı ki ben düzen partilerinde milletvekilliğine, tüccarlar kulübü gibi derneklerde yönetime de oynamıyorum. Veya sol gruplar içerisinde herkese şirin görünme, onlardan ‘manevi de olsa beslenme’ çabam yok. Bu anlamda herkesin beni sevmesini istemem.

Arkadaşlarıma tavsiyem: Tamam sekter olmayın ama çok da ilkesiz duruma düşmeyin. Herkes tarafından sevilmeye uğraşmayın. Gerektiğinde arkadaşlarınızı da yapıcı biçimde eleştirmekten, doğru bildiğinizi söylemekten korkmayın. Herkes seviyor görünüyorsa da inanmayın. Yiğit adamın düşmanı çok olur derler. Varsın birkaç düşman kazanmış olun. Ne çıkar. Dünyanın sonu değil. Kendinizden eminseniz, o zor günlerinizde sizi yalnız bırakan iyi gün dostlarının (veya sizin dışladıklarınızın) sevgisinin çıkara dayalı-sahte olduğunu düşünün. Sizin sevginize, dostluğunuza ihtiyacım yok deyip gidin. Arkanıza da bakmayın. Sevginizi, şefkatinizi, pozitif enerjinizi başkasına, değen insanlara karşılık beklemeden sunun. (Tabi yukarıda altını çizdiğim gibi milletvekilliğine veya başkanlığa falan soyunmuyorsanız.

Unutmayın çoğunluk her zaman haklı değildir. Yoksa onyıllardır iktidar olan gerici-ceberut yönetimleri de çoğunluğun isteğiydi diye desteklersiniz, sonra da hayal kırıklığına uğrar, saçınızı başınızı yolarsınız. AKP’nin 1 Mayıs’ta uyguladığı faşizm sonrası aklı başına gelen bazı insanlar gibi. Hitler de çoğunluğun desteğiyle ‘demokratik’ seçimlerle iktidara gelmişti. Tabi bu iktidarlar önce kendilerine oy verenlere saldırdılar.

Aşk üzerine

“Aşkın kitaplara sokulması iyi oldu. Belki de başka yerde yaşamayacaktı.”

Sevgi-aşk üzerine o kadar çok yazıldı ki. Hatta tabu sayılan konulara girip, ‘tek eşli evlilik insan doğasına aykırı, kahrolsun burjuva evlilik kurumu’ sloganları atıldı. Halen de atılıyor. Bazıları böyle düşündüğü halde sevgililerinden-eşlerinden korktukları için bu sloganları sessiz atıyorlar.
Bir başka düşünce de: İnsan kalbi çok geniştir. Aynı anda bir çok insanı sevebilir, aşık olabilirisiniz. Tamam belki bilimsel olarak doğrudur ama günümüzde insanlar sadece kendilerini seviyorlar. Bence de insan aynı anda birçok kişiyi sevebilir. Demek istediğim, kar-şı cinse aşk vardır ve bir insan karşı cinsine, cinselliği de içeren bir aşkla bağlıyken, onu se-verken, bir çocuğu da, bir dostunu da, bir başka kadını-erkeği de sevebilir.

Aşk mı? O konuda fazla kelam edecek kadar uzman değilim. Sadece karamsarım. Kapitalizm tüm insani değerleri yok ettiği gibi, aşkı da çürüttü. Üç cümlelik cep telefon mesajlarına, MSN’de çetleşmeye düşürdü. Parayla alınıp satılır metaya dönüştürüp, salt cinselliğe kilitledi. Şiirsiz, sanatsız, paylaşmasız, mücadelesiz, bencil ilişkilerin adı aşk oldu. Aşk, dizi filmlerde endüstrileşti.
Oysa kimi zaman kınanmayı-taşlanmayı da göze alabilen insan aşktan söz edebilir. Çok kural tanımaz aşk, pazarlıksız, takısız, davetiyesiz, üçüncü şahısların onayı aranmadan, doğal, kendiliğinden oluşur. Ya da ancak bu takdirde aşktan söz edebiliriz. Öyle kolay yaşanmaz. Bilinç altına yerleşmiş ‘nikah’, ‘yuva’ özlemleri (bu özlemlerin yol açtığı beklentiler-dayatmalar) aşkı başlamadan öldürür. Doğal olarak bu beklenti ile karşı cinsine yaklaşan insan ‘kendi olmaz’. Yapay davranır. Aşk ile yapaylık yan yana olmaz. Bunun adı olsa olsa: ‘Mantık evliliği’ diye adlandırılan aşktan uzak, duygusuz, sözleşmeli birliktelik arayışı olur. Bu tür çıkara dayalı şirket anlaşmalarını çağrıştıran birlikteliklerde değil aşk, dostluk-arkadaşlık, güven-içtenlik bile yoktur. (Bu nedenle ilk ayrılık girişiminde mal kavgası gündeme gelir.)

“Kapitalizm koşullarında aşk, sevda, ‘hiç’lenirken; tüketim toplumunun araçsallaştırılarak kapitalist yabancılığa mahkum ettiği; bir aşkınlık, aşırılık ve devrimcilik olmaktan soyutlanmaktadır. Nihayetinde ‘Aşk belki de uzlaşmaz kişilerin işidir’ der ve ekler Afşar Timuçin: ‘Aşk bir yoldan çıkmadır. Yoldan çıkarken göreneklerin hatta alışkıların çizdiği çerçevelerin dışına çıkmadır…’
Bir Latin Amerika atasözünde söylendiği gibi “Amor omnia vinci” yani “Aşk her güçlüğü yener.”
(Elbette içinizde-içimizde örnek diyebileceğimiz birliktelikler var. Aralarında aşk olsun veya olmasın. Dostluk, saygı, sevgi ve güven de birliktelik için önemli ortak paydalardır. Sayıları az da olsa onları tenzih etme gereği duyuyorum. Genellikle arkadaşlarım içinde bu tür sosyolojik araştırma yazılarından alınanlar oluyor, ‘Bizi yine malzeme yapmışın’ diye. Hatta sevgilim de alınmıştır defalarca. Valla billa seni kastetmedim diye günlerce çiçek taşımışımdır evine. Yine aynı şey başıma gelsin istemiyorum. Ama bu notuma rağmen alınan oluyorsa da sevinirim. Belki o alınan insanların kendini-yaşamı sorgulaması için bu yazı vesi-le olur.)
Bu çok uzun konuyu bir şiirle sonlandırayım da gerisine siz devam edin.

“Aşk poşetlendi

Yeni dünyada
Poşetlendi aşk
Ayağa düştü
Para pul oldu
Aşk erkek

Yeni dünyada aşk
Futbol sahalarında meşin yuvarlak
Artistlerin yatak odalarında aksesuar
Dedikodu sayfalarında çıplak
Yıldızsız otel odalarında grafiti
Şampuan reklamlarında köpük

Yenidünyada aşk
Birinci mevkide ‘beş paralık’
İkinci mevkide ‘yandım anam’
Üçüncü mevkiinin
‘Aşka mecali yok’”

---------------------------


1- Erich From.
2- William Faulkner.
3- Temel Demirer. Aşk Üzerine. Güney dergisi. S. 45.
4- Adil Okay. 25. Saat. Şiirler. Ütopya yayınevi.

Hiç yorum yok: