Hasan Bildirici / bildiricihasan@hotmail.com
”Türk devleti Kürdün ruhunu çözmüş. Dağı, ovayı, hapishaneyi, yaylayı çözmüş. Muhalifleri çözmüş. Bakmış ki, hiç birinin hiçbir numarası yok...Böyle bir siyasete paket açmak, sorunları çözmek için adım atmak ahmaklıktır. Sorunu lastik gibi sündürdün mü, bazen el okşayıp, bazen enseye kurşun sıktın mı... Al işte paket!..”
ARTIK YETER!
Yüz yıldan fazladır Kürt dağ ve ovalarında savaş var. Kırım var, kuşatma ve imha hareketleri var. Kürt savaşı konusunda Farslar ve Araplar Türklere çıraklık yapamaz. Türk devleti Kürt avlamada müthiş deneyimlidir. Türklerin en tecrübeli olduğu şey nedir? Diye bir soru sorulsa, yüzde yüz doğru olan şu cevap alınır: “Kürt isyanı bastırmak!”
Kürtlerle oynamak, oyalamak, siyaset olarak teslim almak, kandırmak, kandırıp imha etmek çok kolay ve zahmetsiz bir iş olduğu için Türk devleti çağın en büyük sorununda Kürtlerle dalga geçiyor. Onları ciddiye almıyor. Çünkü biliyor ki, siyasetçilerinin bir numarası yok; bir özelliği, bir ısrarı yok...
Biri bir tokat attığında insan ne yapar?
Gücü varsa karşılık verir. Tokat atana yumruk geçirir. Gücü olmayan dişlerini sıkar, başını eğer, kıpkırmızı mahcup bir yüzle yoluna devam eder.
Kimsi de, “vurma abi, biz kardeşiz,” der.
“Vurma abi, biz kardeşiz” diyenden bir şey çıkmaz. Rakibiniz böyle konuştu mu korkmayacaksınız... Karşı koyan zaten koymuştur. Gücü olmadığı halde dişleri sıkılı bir halde başını eğip gidenden korkmak gerekir. O gidiş intikam gidişidir.
Kürt siyaset tarzı şu:
“Vurma abi, kardeşiz!”
Tokat altında bu laf söylendikten sonra işin tılsımı, esrarı, ürpertisi bitmiştir.
Partideki, sokaktaki, dağdaki, hapisteki, ovadaki Kürt tarzına bakın. Yukarıda söylediğimiz gibi. Aslında hiç konuşmasalar daha iyi olacak.
Hapisten meclise bir Kürt bayan gitmişti. Resimdeki gözlerine dikkatlice baktım. Bir ışık, bir pırıltı, bir direnç aradım. O pırıltı vardı. Fakat ilk röportajında hayallerimi yere çarptı:
“Meclis çok hoş bir yer!” dedi.
“En ilgi duyduğum ve beğendiğim kadın Atatürk’ün eşi Latife Hanım,” dedi.
Türkler bu işi çok iyi biliyor. Devlet memurluğunun çok az bir kısmını, halkının yüzde sekseni açlık sınırı altında tuttuğu Kürt toplumunun siyasetçilerine veriyor. Maaş ve kanun olarak kendisine bağlıyor. Aaaaa, bir bakmışsınız hepsi tam takım devlet kokteylindeler... Ortam şık, yemekler leziz, maaş iyi... Koruma, oda... Özel ilgi derken, bizimkilerin ağzı açık kalıyor... Yumuşuyorlar işte... Ne yapsınlar, ellerinde değil, bal-şeker olup çıkıyorlar.
Bu sefer de konuşmak için konuşmaya başlıyorlar.
“Ne tür yemeklerden hoşlanırsınız?” diye bir soru geldiğinde, bizimkisi önce bir yaylanıyor...
Her ne ise, kaç Kürt nesli dağ ve ovalarda kıstırılıp yok edildi? Atış poligonuna çevrilen Kürdistan dağlarında kaç Kürt evladının cesedi var?
Parçalanmış gerillanın taziye evinden üstünü silkeleyerek çıkan Kürt milletvekili şöyle diyor:
“Kürtler Kemalizmle uzlaşmalı!”
Halbuki Kürtler 85 yıldır Kemalizme boğulmuşlar. Tepeden tırnağa, zihinden elbiseye, dondan çoraba, okuldan kışlaya... Atletten gömleğe... Kemalizmle uzlaşmamış neremiz kalmış?
Türk devleti Kürdün ruhunu çözmüş. Dağı, ovayı, hapishaneyi, yaylayı çözmüş. Muhalifleri çözmüş. Bakmış ki, hiç birinin hiçbir numarası yok...
Böyle bir siyasete paket açmak, sorunları çözmek için adım atmak ahmaklıktır. Sorunu lastik gibi sündürdün mü, bazen el okşayıp, bazen enseye kurşun sıktın mı... Al işte paket!
Aslında Kürt siyasetçiler hiç konuşmasa Türk devleti korkup sorunu çözecek. Tokat misalindeki gibi, Kürt siyasetçiler dişleri sıkılı dursa sorun yine çözülecek... Ama hep konuşuyorlar, boş konuşuyorlar... Yağcı konuşuyorlar...
Her gün Kürt siyasetçilerin, örgüt ve partilerinin bir çağrısı veya bildirisiyle karşılaşıyoruz. Tek kalıptan çıkmış gibi... Birbirlerine muhalifmiş gibi görünseler de; bildirinin alt veya üstünden parti ve kişi isimlerini kaldırın içerik aynı. O kadar aynı ki, insanın bu kadar da açıktan kopya çekilmez diyesi geliyor...
Bizi yine çağı anlamamakla, vakti anlamamakla, diplomat ve uyanık olmamakla suçlayacaklar. Bunlara gülüyorum artık. Ve cevabımı peşin veriyorum:
Henüz ana dilinde bir okul okuyamayan, yasalar önünde yaşadığı toprakların adını söyleyemeyen bir yaşamının siyasal temsilciliğini yapıyorsunuz. Sizler de kazandırdıklarınız kadar konuşun!
Egemen Kürt siyaset tarzı işin kurnazlığını çözmüş. Egemenliğini ya kardeşlik numaralarıyla ya da düşmanının aşırı alçak olmasına dayandırarak sürdürüyor.
Düşmanı alçak olmayan sömürge mi vardı?
Neyse, bizim gibi gariban Kürdistan evlatları bu numaraları yutmuyor artık.
Sessiz çoğunluk kendi içinde şöyle fısıldıyor:
“Kürt halkı adına özgürlük için bundan daha elverişli koşullar hiç olmamıştı. Özgürlük ve adalet isteyen ufuklarımızı bunaltan ve darmadağın olmuş Kürt soyunu 21. Yüzyılın atış poligonu ve dilencileri haline getiren tarzınızla Kürdistan yetimlerinin omuzlarından inin! Yeter artık! Ede bese! Bırakın matemimizle yaşayalım.” Tarih: 8 Mayıs 2008 Perşembe
Kaynak: http://www.kurdistan-post.com/
Kürtlerle oynamak, oyalamak, siyaset olarak teslim almak, kandırmak, kandırıp imha etmek çok kolay ve zahmetsiz bir iş olduğu için Türk devleti çağın en büyük sorununda Kürtlerle dalga geçiyor. Onları ciddiye almıyor. Çünkü biliyor ki, siyasetçilerinin bir numarası yok; bir özelliği, bir ısrarı yok...
Biri bir tokat attığında insan ne yapar?
Gücü varsa karşılık verir. Tokat atana yumruk geçirir. Gücü olmayan dişlerini sıkar, başını eğer, kıpkırmızı mahcup bir yüzle yoluna devam eder.
Kimsi de, “vurma abi, biz kardeşiz,” der.
“Vurma abi, biz kardeşiz” diyenden bir şey çıkmaz. Rakibiniz böyle konuştu mu korkmayacaksınız... Karşı koyan zaten koymuştur. Gücü olmadığı halde dişleri sıkılı bir halde başını eğip gidenden korkmak gerekir. O gidiş intikam gidişidir.
Kürt siyaset tarzı şu:
“Vurma abi, kardeşiz!”
Tokat altında bu laf söylendikten sonra işin tılsımı, esrarı, ürpertisi bitmiştir.
Partideki, sokaktaki, dağdaki, hapisteki, ovadaki Kürt tarzına bakın. Yukarıda söylediğimiz gibi. Aslında hiç konuşmasalar daha iyi olacak.
Hapisten meclise bir Kürt bayan gitmişti. Resimdeki gözlerine dikkatlice baktım. Bir ışık, bir pırıltı, bir direnç aradım. O pırıltı vardı. Fakat ilk röportajında hayallerimi yere çarptı:
“Meclis çok hoş bir yer!” dedi.
“En ilgi duyduğum ve beğendiğim kadın Atatürk’ün eşi Latife Hanım,” dedi.
Türkler bu işi çok iyi biliyor. Devlet memurluğunun çok az bir kısmını, halkının yüzde sekseni açlık sınırı altında tuttuğu Kürt toplumunun siyasetçilerine veriyor. Maaş ve kanun olarak kendisine bağlıyor. Aaaaa, bir bakmışsınız hepsi tam takım devlet kokteylindeler... Ortam şık, yemekler leziz, maaş iyi... Koruma, oda... Özel ilgi derken, bizimkilerin ağzı açık kalıyor... Yumuşuyorlar işte... Ne yapsınlar, ellerinde değil, bal-şeker olup çıkıyorlar.
Bu sefer de konuşmak için konuşmaya başlıyorlar.
“Ne tür yemeklerden hoşlanırsınız?” diye bir soru geldiğinde, bizimkisi önce bir yaylanıyor...
Her ne ise, kaç Kürt nesli dağ ve ovalarda kıstırılıp yok edildi? Atış poligonuna çevrilen Kürdistan dağlarında kaç Kürt evladının cesedi var?
Parçalanmış gerillanın taziye evinden üstünü silkeleyerek çıkan Kürt milletvekili şöyle diyor:
“Kürtler Kemalizmle uzlaşmalı!”
Halbuki Kürtler 85 yıldır Kemalizme boğulmuşlar. Tepeden tırnağa, zihinden elbiseye, dondan çoraba, okuldan kışlaya... Atletten gömleğe... Kemalizmle uzlaşmamış neremiz kalmış?
Türk devleti Kürdün ruhunu çözmüş. Dağı, ovayı, hapishaneyi, yaylayı çözmüş. Muhalifleri çözmüş. Bakmış ki, hiç birinin hiçbir numarası yok...
Böyle bir siyasete paket açmak, sorunları çözmek için adım atmak ahmaklıktır. Sorunu lastik gibi sündürdün mü, bazen el okşayıp, bazen enseye kurşun sıktın mı... Al işte paket!
Aslında Kürt siyasetçiler hiç konuşmasa Türk devleti korkup sorunu çözecek. Tokat misalindeki gibi, Kürt siyasetçiler dişleri sıkılı dursa sorun yine çözülecek... Ama hep konuşuyorlar, boş konuşuyorlar... Yağcı konuşuyorlar...
Her gün Kürt siyasetçilerin, örgüt ve partilerinin bir çağrısı veya bildirisiyle karşılaşıyoruz. Tek kalıptan çıkmış gibi... Birbirlerine muhalifmiş gibi görünseler de; bildirinin alt veya üstünden parti ve kişi isimlerini kaldırın içerik aynı. O kadar aynı ki, insanın bu kadar da açıktan kopya çekilmez diyesi geliyor...
Bizi yine çağı anlamamakla, vakti anlamamakla, diplomat ve uyanık olmamakla suçlayacaklar. Bunlara gülüyorum artık. Ve cevabımı peşin veriyorum:
Henüz ana dilinde bir okul okuyamayan, yasalar önünde yaşadığı toprakların adını söyleyemeyen bir yaşamının siyasal temsilciliğini yapıyorsunuz. Sizler de kazandırdıklarınız kadar konuşun!
Egemen Kürt siyaset tarzı işin kurnazlığını çözmüş. Egemenliğini ya kardeşlik numaralarıyla ya da düşmanının aşırı alçak olmasına dayandırarak sürdürüyor.
Düşmanı alçak olmayan sömürge mi vardı?
Neyse, bizim gibi gariban Kürdistan evlatları bu numaraları yutmuyor artık.
Sessiz çoğunluk kendi içinde şöyle fısıldıyor:
“Kürt halkı adına özgürlük için bundan daha elverişli koşullar hiç olmamıştı. Özgürlük ve adalet isteyen ufuklarımızı bunaltan ve darmadağın olmuş Kürt soyunu 21. Yüzyılın atış poligonu ve dilencileri haline getiren tarzınızla Kürdistan yetimlerinin omuzlarından inin! Yeter artık! Ede bese! Bırakın matemimizle yaşayalım.” Tarih: 8 Mayıs 2008 Perşembe
Kaynak: http://www.kurdistan-post.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder