2 Eylül 2008 Salı

'Tek yol diyalogdur'




Abdullah ÖCALAN


"Benim hayata geçirmeye çalıştığım 1920'lerin Kuva-i Milliye ruhudur. Ve bu ruhun hayata geçirilmesi için tek yol, diyalogdur. Sayın Erdoğan'a, Sayın Gül'e sesleniyorum; anlamlı bir barışın gelişmesi için tek yol diyalogdur.

Paşalar açıklama yaptılar. Mustafa Kemal'in yarattığı ulus-devlet çizgisine bağlı kalacaklarını söylüyorlar. Ama Mustafa Kemal'in yarattığı 1920'lerdeki Kuva-i Milliye ruhuydu. Bunların Mustafa Kemal'in çizgisiyle ilgisi yok

…Yalçın Küçük de bunları görüp bazı şeyleri ifade ediyor, ancak yeterli düzeyde değil. Yalçın Küçük'ü tanıyorum, bir siyasetçi değil o, bu nedenle olayları anlamakta yeterli değil…"



Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Genelkurmay yetkililerinin devir teslim törenlerinde ulus-devlet konusunda yaptıkları açıklamalara değinerek, 'Mustafa Kemal'in yarattığı ulus-devlet çizgisine bağlı kalacaklarını söylüyorlar. Ama Mustafa Kemal’in yarattığı 1920'lerdeki Kuva-i Milliye ruhuydu. Bunların Mustafa Kemal'in çizgisiyle ilgisi yok, tamamıyla İngiliz ve Yahudi sermaye güçlerinin çizdiği yanlış Türk milliyetçiliğidir' dedi. 'Benim hayata geçirmeye çalıştığım 1920'lerin Kuva-i Milliye ruhudur. Ve bu ruhun hayata geçirilmesi için tek yol, diyalogdur' diyen Öcalan, Kürtlere, ''Biz üniter-devlete saygılıyız, ancak vatandaş olarak demokratik, kültürel ve sosyal haklarımız var, bunları hayata geçireceğiz' demeliler' çağrısını yaptı.

Geçen hafta çarşamba günü avukatlarıyla olağan haftalık görüşmesi 'hava muhalefeti' gerekçesiyle engellenen Öcalan, geçen cuma günü görüşmesini gerçekleştirebildi. Öcalan'ın görüşmede önemli mesajlar verdiği öğrenildi. Öcalan Genelkurmay'ın yeni komuta kademesinin geçen hafta peş peşe yaptıkları açıklamalarda dile getirdikleri ulus-devlet konusuna değindi.

Öcalan, Türkiye'deki İngiliz ve Yahudi sermayesine dikkat çekerek, Türk milliyetçiliğinin bunlar tarafından geliştirildiğine işaret etti. Bu güçlerin kendisine de mesaj verdiğni söyleyen Öcalan, şunları söyledi: 'İngiliz ve Yahudi sermaye çevrelerinde özelikle Türkiye'de bu çevrelere bağlı olanlarda benden dolayı rahatsızlık var. Ben çocuk değilim. Beni tehdit etmek istiyorlarsa edebilirler. Zaten beni buraya getiren de onlar. Bana mesaj vermeye çalışıyorlar, elimizin altındasın, sana istediğimizi yapabiliriz, demek istiyorlar. Ben 15 yaşındaki kız çocuğu değilim, beni kandıramazlar, ben ölümden korkmuyorum. Ben gerçekleri ifade ediyorum, ifade etmeye de devam edeceğim. Bu güçler tarafından hayata geçirilmeye çalışılan bir Türk milliyetçiliği var. Zaten Türk milliyetçiliğini yapanlar Türkler değildir. Bunlar İngiliz ve Yahudi sermayesinin geliştirdiği bir milliyetçiliktir. Biliyorsunuz Türk milliyetçiliğinin ilk öncüleri Yahudi'dir; Abraham Galandi ve Hermann Vambery'dir. Yine Türk milliyetçisi olan Ziya Gökalp Türk değildir, Diyarbakırlı Zaza Kürtlerindendir. Geliştirilen bu milliyetçilik, Türk halkının çıkarlarına değildir. Bu milliyetçilik, bu güçlerin çıkarları için kullanılmaktadır. Mümtazer Türköne de eski ülkücü, MHP’li, bunu yazıyor bazen. Mahir Kaynak, Ömer Lütfü Mete, Yalçın Küçük de bunları görüp bazı şeyleri ifade ediyor, ancak yeterli düzeyde değil. Yalçın Küçük'ü tanıyorum, bir siyasetçi değil o, bu nedenle olayları anlamakta yeterli değil.'

1920'lerin ruhu

Halkların kardeşliğine inandığını bir kez daha vurgulayan Öcalan, şöyle devam etti: 'Ben bu coğrafyada yaşayan tüm halkların kardeşliğine inanan biriyim. Ve bütün mücadelemi de bu halkların bu coğrafyada kardeşçe ve barış içerisinde yaşaması için verdim, vermeye devam edeceğim. Benim hayata geçirmeye çalıştığım 1920'lerin Kuva-i Milliye ruhudur. Ve bu ruhun hayata geçirilmesi için tek yol, diyalogdur. Mustafa Kemal, bunu yapmaya çalıştı. O dönem diyalog için imkânlar vardı ama bahsettiğim güçler bunun önüne geçtiler. Biliyorsunuz o dönem Koçgiri İsyanı'nda diyalog yolu açılabilirdi. Ama bu güçler buna izin vermediler. Paşalar açıklama yaptılar. Mustafa Kemal’in yarattığı ulus-devlet çizgisine bağlı kalacaklarını söylüyorlar. Ama Mustafa Kemal'in yarattığı Cumhuriyet çizgisiydi. 1920'lerdeki Kuva-i Milliye ruhuydu. Bunların Mustafa Kemal’in çizgisiyle ilgisi yok, tamamıyla bahsettiğim İngiliz ve Yahudi sermaye güçlerinin çizdiği yanlış Türk milliyetçiliğidir.'

Sıra Ilımlı İslam'da

İngiliz ve Yahudi sermayesinin devlet-millet anlayışıyla Türkiye'yi denetim altına almaya çalıştığını, bu olmayınca bu kez ümmet-devlet anlayışına sarıldıklarını belirten Öcalan, şu hususlara dikkat çekti: 'Bu çevreler, devlet-millet anlayışını geliştirerek Türkiye'yi denetim altına almaya çalıştılar. Bahçeli, bu durumu fark etti. Kendini bundan kurtarmaya çalıştı ancak çıkmasına izin vermediler. Bu güçler tarafından geliştirilen milliyetçilikle istenilen sonuç elde edilemeyince, bu defa da devlet-millet anlayışından vazgeçerek ümmet-millet esasına dayalı ılımlı İslam anlayışını geliştirdiler. Ilımlı İslam, gerçek İslamiyet’le, gerçek Müslümanlıkla alakalı değildir. Bunun tam tersidir. Bu projeyi bazı şehirler, bazı çevreler üzerinde yaptılar. İlk olarak Kayseri üzerinden bunu yapmaya başladılar, ismi düzeyinde tartışmaya gerek yok. Kayseri grubu vasıtasıyla yürütmektedirler. Ilımlı İslamı AKP üzerinden geliştirmeye çalışıyorlar, bunların gerçek İslamiyet'le de alakaları yoktur.'

Türk-Kürt çatışması

Öcalan, aynı çevrelerin Türk-Kürt çatışması üzerinde Türkiye'yi denetim altında tutmak istediğine de işaret etti. Öcalan, şunları söyledi: 'Bu çevreler yine geliştirdikleri bu anlayışla Türk-Kürt çatışmasını derinleştirerek Türkiye'yi denetim altında tutmaya çalışıyorlar. Aslında bu iş, 2000'lerde çözülecekti, ancak buna izin vermediler. 2000'lerde çözümün gelişmesi için diyalog yolunun açılabilmesi için bir zemin vardı. PKK demokratik barış hattına çekilmişti. Ancak PKK'nin demokratik barış hattına çekilmesi bu çevrelerin çıkarlarına ters düşüyordu. PKK'yi demokratik barış hattında tutmak istemeyen güçler vardı, bunlar kim, bunları iyi görmek gerekiyor. Devlet içerisinden de çözüm yolunun gelişmesini isteyenler vardı. Özal ve Erbakan bu konuda girişimlerde bulundular. Yine Ecevit de bu konuda girişimlerde bulundu, ancak buna izin vermediler. Ecevit'i siyaseten ve bedenen felce uğratıp tasfiye ettiler. Erdoğan da ilk iktidara geldiği zaman çözümün diyalogdan geçeceğini fark etti. Ancak bu güçler Erdoğan'a yüklenerek onu denetim altına alarak bu diyalogun gelişmesini engellediler, Kürt-Türk çatışmasını derinleştirmeye çalıştılar. Bu güçler, devletleri kendilerine bağlama ve denetim altına almak için her yöntemi denerler. El Kaide. Yine Irak'ta Saddam Hüseyin'i güçlendirerek Irak'a müdahale ettiler. Saddam'ın düştüğü durumu gördünüz. Bir paçavra gibi kullanıp attılar, öldürdüler. Bunları iyi görmek ve iyi analiz etmek gerekiyor. Ben bunları görüp, bu değerlendirmeleri yapıyorum, bunlar gerçekler. Ve ben gerçekleri söylemeye devam edeceğim.'

Büyükanıt'ın açıklamaları

Büyükanıt'ın 'Türk-Kürt çatışmasına izin verilmemeli' şeklindeki açıklamasını hatırlatan Öcalan, 'Paşalar ulus-devletten yana olduklarını fakat bununla beraber bir Türk-Kürt çatışmasını istemediklerini söylüyorlar. Bu açıklamaları kendi içinde çelişkili. Büyükanıt Türk-Kürt çatışmasını istemediğini söylüyor ama bu çatışmayı yaratan ve derinleştiren de kendi tutumlarıdır. Ben bir halkı savunmak kitabımda ulus-devlet konusunu çok derinlemesine açtım. Bundan yararlanılabilir' dedi.

Kürtlere çağrı

Öcalan, Kürtlere de çağrıda bulunarak, şunları söyledi: 'Diyarbakır'da insanlar kalkıp açıklamalar yapbilmeliler. 'Biz üniter-devlete saygılıyız ancak vatandaş olarak demokratik, kültürel ve sosyal haklarımız var, bunları hayata geçireceğiz' demeliler. Devlet buna engel olabilir. Bunu kabul etmeyebilir. Ama Diyarbakırlılar, 'Biz vatandaşız, bunlar bizim haklarımız' diyerek mücadele etmeliler. Bu sadece Diyarbakır değil, tüm şehirler için de geçerlidir. Çatı Partisi'ni önermemdeki neden de buydu. Demokratik güçler bir araya gelerek Cumhuriyetin temel ilkelerinin hayata geçirilebilmesi için mücadele etmeli. Ortak bir program etrafında bir araya gelerek demokratik mücadeleyi güçlendirmeliler. İşte Fırat'ın Doğusu'ndaki Ergenekon'u açığa çıkarmak diyorlar gayet tabi, bu tür şeyler geliştirilmeli. DTP kapatılabilir. Ama önemli olan demokratik siyasetin geliştirilmesidir. Bu temelde mücadelelerine devam edebilmeleridir.

Erdoğan ve Gül'e seslendi

Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e bir kez daha seslenen Öcalan, şu uyarılarda bulundu: 'Sayın Erdoğan'a, Sayın Gül'e sesleniyorum; anlamlı bir barışın gelişmesi için tek yol diyalogdur. İşte çatışmalar, onlarca asker-gerilla yaşamını yitirmiş. Ben bunlara üzülüyorum. Barışın gelişmesi için elimden geleni yaptım, yapmaya da devam edeceğim. PKK içinde konumum nettir, ben PKK'ye pratik önderlik yapamam, gece bile zor uyuyorum. Barışın gelişmesi için diyalog yolu açılmalı. Bu yol açılmazsa Türkiye, çok derin bir Türk-Kürt çatışması içine girer ve daha fazla dış güçlere bağımlı hale gelir. Bu nedenle gelişecek olan çatışmalardan ben sorumlu değilim. Bunun sorumlusu devlettir. PKK, kendi kararlarını kendisi alır ve hayata geçirir ve kararlarının sorumluluğu da PKK'ye aittir.'

Barzani Türkiye'ye geldi

Bu arada Öcalan, Güney Kürdistan'da Kürtler ile Irak merkezi hükümeti arasında yaşanan gerginliğe de değindi. Öcalan, 'Güney'de Sunni ittifak gelişiyor, ancak bunların gücü Kürtlere yetmez. Kürtler kazanımlarını geri bırakmayacaktır. Bu iş, Türkiye, Suriye, Suudi Arabistan'la ittifak edilerek çözülemez' dedi. Öcalan, 11 Ağustos'tan sonra Güney Kürdistan'dan çıkan ve nereye gittiği konusunda bilgi elde edilemeyen Barzani'nin Türkiye'ye geldiğini söyledi: 'Barzani 11 Ağustos'tan beri yok diyorlar, Türkiye'ye gelmiştir, Türkiye'dedir o.'

Sağlık sorunlarına ilişkin ise Öcalan, şunları belirtti: 'Sağlık sorunlarım devam ediyor boğazımdaki akıntıdan kaynaklı biraz ses kısıklığı ve idrar yolları ile ilgili sorunlarım var, halkımıza, cezaevlerindekilere selamlar.'

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bana Göre Kürt halkının özgürleşmesi ve iyi bir yaşam sürmesinin önündeki tek ender apodur. artık bıraksın kürt halkını onlara bir şey veremez...