12 Mayıs 2008 Pazartesi

Dönülecek ev yok








Hasan Bildirici / bildiricihasan@hotmail.com


Türk ırk devletinin yöneticileri çatışmalar yoğunlaştığında, Kürt sorunu tarafından kuşatıldıklarında dağdaki PKK gerillalarına pişman olmaları ve evlerine dönmeleri için çağrı yapıyorlar. Türk-İslam sentezinin faşist yetiştirmeleri Abdullah Gül ve Erdoğan bu yönlü çağrılarını sıklaştırdılar. Normal zekaları alt düzey bir devlet memurluğuna denk düşen, ancak Türklüğü ve İslamı kullanarak biri cumhurbaşkanlığı diğeri başbakanlık koltuğuna tırmanan neo-faşist bu ikilinin çağrısı, ağalıktan sokak satıcılığına düşmeyi filmleştiren Şener Şen’in sokakta domates satmasına benziyor:

“Domates...”

Süleyman Demirel de bu hikayeyi çok anlatırdı. Osmanlının son yıllarında sokakta seyyar satıcı olarak sebze ve meyve satmak yasaklanmış. Bu doğrultuda bir genelge çıkarılmış. Genelgeye göre her kim ki bu şekilde yakalanırsa, arabasında yakalanan meyve ve sebzeler satıcının kıçına tıkılacakmış. Bir gün inzibatlar erik satan birini yakalamışlar: Erikleri tek tek soyundurdukları seyyar satıcının kıçına yedirirken, adam katıla katıla gülüyormuş. İnzibatlar şaşırmış:

“Neye gülüyorsun len!” diye sormuşlar.

“Hiç,” demiş erikleri kıçından yiyen adam. “Arkadan kavun, karpuz ve salatalık satan arkadaşlarım geliyor da...”

Türk ırk devleti, pişmanlık duyup teslim olan gerilla veya muhalife birazdan kavun, karpuz ve salatalıkla yakalanacak olan seyyar satıcı muamelesi yapar...

Bunu rasgele söylemiyorum. Pişmanlık yasalarıyla ilkin bizler 12 Eylül’ün vahşet zindanlarında karşılaştık. Pişman olup diz çökenlerin halini gördük. Devlet onları istediğince kullandı, eski arkadaşlarına karşı operasyonlara çıkardı. Bir gününe dayanılmayacak ve her türlü kirli kişilerin ve suçluların olduğu adli koğuşlara attı. Bu tür itirafçıları aileleri bile kabul etmedi. Bir gün salıverildiklerinde gizli, korkak ve kişiliksiz bir hayat sürdüler.... Gardiyanlar dahi onları küçümsedi...

Şimdi pişmanlık yasasını güya biraz yumuşatmışlar... Pişman olan kişi geliyormuş, biraz bilgi verdikten sonra salıveriliyormuş! Nereye salıveriliyor? Sokaklara... Sokaklarda kimler var... Babası Özel tim elamanları tarafından öldürülen Zilan çocuk var, iki oğlunu dağlara vermiş Zeynep Hanım var... Amca çocukları, teyze kızları var... Arkadaş var, dost var... Bunların yüzüne nasıl bakılacak? Zulmün ve inkarın önünde diz çöküp aman dileyen biri, çocuk başı nasıl okşayacak? Sevgiliye nasıl dokunacak? Nasıl ekmek yiyecek?

Savaşmak istemeyen kişi silahını arkadaşlarına teslim eder, atar, başka bir ülkeye kaçar ama inkarın ve zulmün önünde diz çökmez. Diz çökmek, başka Kürt nesillerinin yeniden dağlara çıkması anlamına gelir. Pişman olup diz çökmek, “Pişman”ın çocuklarını doğurmak anlamına gelir...

“Eve dönün” diyorlar... “devletin şefkatli kollarına dönün” diyorlar. Yalan... Dönülecek ev yok. Köy yok... Her şey yıkıntı... Sağ kalmışlarsa anne ve babalar perişan... Kardeşler sürüldükleri yerlerde sokak çocuğu... Dönülecek ev yok. Dönülecek ev yollarını puşt yüzlü katil sürüleri tutmuş...

“Devletin şefkatli kucağı” yok. Yalan... Yalanların en büyüğü... Devletin şefkatli kucağı cop, tel örgü, mermi ve kalastan ibarettir...

Apar topar götürülecek olan asker kışlada, Kastamonulu veya Sakaryalı bir çavuş tarafından onursuz bir şekilde yere yatırılmak demektir.

Dağda ağaç kabuğu dişleyerek yaşayan gerillalara, “devletin şefkatli kucağına dönün!” diyorlar değil mi? Yalan, dolan ve hile...

Ben yazarım. 15 yıldır sürgündeyim. Kitap ve makale yazmanın dışında hiçbir şey yapmadım. Türkiye Cumhuriyeti devletine sekiz yıldır bir başvuru yapmışım. Doğup büyüdüğüm topraklara gitmek istiyorum demişim. Cevap yok: Konsolosluğun verdiği bir cevap var:

“Türkiye hapishanelerine gitmeniz için size uçuş belgesi verme yetkisine sahibiz.”

Dünyanın her tarafına dağılmış Kürt aydınları var... Sürgün... Dalından koparılıp atılmış. Devletin onlara bir çağrısı yok... Fakat gerillaya müthiş şefkat duyuyorlarmış! “Gelin” diyorlar, “Devletin şefkatli kollarına gelin...”

Dünyanın herhangi bir ülkesinde, Türk milliyetçiliğinden dolayı sürgüne gönderilmiş birini tanıyor musunuz? Nereye gitti bu çeteler, katil sürüleri nerede? Fakat dünyanın her tarafı ana dilini ve ülkesinin ismini istemiş Kürt sürgünlerle dolu...

Dağların çıldırtıcı koşullarına sığınmak zorunda kalmış Kürt yetimlerine “Şefkatli kollarımıza gelin,” diyorlar...

“Eve dönün,” diyorlar...

Dönülecek bir yer, yaşanacak bir köy, huzur içinde ölünecek bir duvar dibi yok.

Bir vatan ki, barbarlığın postalı altında can çekişmektedir, orada diş ve tırnakla direnmekten başka bir insanlık ve seçenek yok... Tarih: 12 Mayıs 2008 Pazartesi

Kaynak: http://www.kurdistan-post.com/

Hiç yorum yok: