15 Ağustos 2010 Pazar

İŞİMİZ (GÜCÜMÜZ) YAŞ!





Balyoz davası kapsamında haklarında yakalama emri çıkarılan 11 generalin ve İnternet Andıcı soruşturması nedeniyle ifadesi talep edilen 1.Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız’ın terfilerinin de içinde bulunduğu (30 Ağustos’u bağlayan) YAŞ (Yüksek Askeri Şura) kararları furyasında ordunun içine düştüğü durumun açılımı nedir? Darbe, muhtıra, darbe teşebbüsleriyle ünlenmiş bir ordu zar zor (kısmen) hesaba çekilir duruma gelmiştir. Ordunun bu kadar prestij ve itibarını düşüren eylemleri (ya da teşebbüsleri) artık eskisi gibi gizlen(e)miyor. İnsan hakları, evrensel adalet ve hukuk ilkelerine dayalı bağımsız bir yargılamanın doğruları ortaya çıkaracağına inanıyorum.

Mümtaz’er Türköne’nin “Sözde Askerler” kitabında Özden Örnek’le ilgili yazdıkları duygu doludur. Şöyle anlatıyor Türköne: “ ‘Darbe günlükleri’ olarak anılıyor ama, Özden Örnek’in günlüğüne bir de gerçekten bir hayatın tutulmuş notları olarak bakalım. Birçok benzer hikâyeden biri olduğu için, aslında hepimizin hikâyesi. Yoksul bir ailenin küçük çocuğunun Deniz Lisesine kaydolması ve okul yılları.(…)Türkiye’nin ordusu bu halkın içinden çıkıyor. Komuta kademesi ise en yoksulları arasından. Özden Örnek’in hayatı tipik Türk subayının profilini veriyor. Mafsal romatizması yüzünden oğlunu öksüz bırakmaktan korkan baba kaygıya kapılıyor ve çare olarak askeri okula gönderiyor. Çünkü askeri okul, baba himayesinden mahrum kalan bir çocuğun geleceğini garanti etmesi demek. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapan bir oramiralin askerlik hayatı, babasının çaresizliği ve endişeleri ile başlıyor.(…)”

Gerçekten de-normalde-bir komprador siyasal bilgiler, hukuk, tıp, mühendislik gibi bölümler varken çocuğunu harbiye’ye göndermez. Yaşama alt sınıfların (yoksul) çocukları olarak başlayan subaylar nasıl olur da üst rütbelere ulaştıklarında yoksulları (yoksulluğu) unutur ve yönetenlerin safında olurlar? Bu bile yetmez, darbe yapıp askeri diktatörlükler oluştururlar. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve daha başka girişimleri yapmış olan generallerin feodal ve komprador burjuvazinin çocukları olmadığını biliyoruz. Peki, nasıl oluyor da, yokluğu ve yoksulluğu bilen, tanıyan, yaşayan insan tipleri darbe yapmaya çalışırlar? Bunu (darbe yapma eğilimini), Sözde Askerler’de Mümtaz’er Türköne, “sınıf atlamış komutanların marjinal sapmaları” olarak izah eder. Biz de bir iki laf edelim: Sınıf değiştirmiş bu askerler, artık bizatihi kendileri veya kukla hükümetleri ile iktidara gelmek isterler. Bu durum eski sınıfına düşmanlık edecek kadar büyük bir sapmadır. Yoksa bu bir, yumuşak-sert, genç-yaşlı, güzel-çirkin, mazlum-zorba zıtlıklarında görüldüğü gibi diyalektik gereği her şey zıddına dönüşür kuralı mıdır? Gerçekten bu bir sapmadır!

Bizi YAŞ’ta alınan kararlar, emeklilikler, atamalar pek bağlamamaktadır. Mevcut yapı içerisinde kişilerin değişimi kurumları pek değiştirmez düşüncesindeyim. Kurnaz adam’ın düzenindeki yönetici+rahip(din adamı)+komutan üçlüsünden biri olan komutan’ın iktidardaki fonksiyonu silahlı güce dayanır. Yok edici silahlara sahip bir grubu (dünyada devletler ve savaşlar oldukça ordular var olacağından) toplumun tüm sınıf ve gruplarıyla uzlaşı içinde (salt kendi mesleğini yapma sınırları içinde) tutma şartı onun insan haklarına saygılı, evrensel hukuk ve adalet ilkelerine bağlı olmasıdır. Ordu da, yöneten de, yönetilen de (yurttaştan söz ediyorum)-herkimse!-insan haklarını deklare eden-anayasal kurallara bağlanmış-temel insan haklarına, evrensel hukuka ve demokrasiye itaat etmelidir.

Hiç yorum yok: