Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com
bulenttekin47@gmail.com
CMK’nın yeni düzenlemesiyle Hizbullah’ın üst düzey sorumluları tahliye edildi. Özellikle 1991-1995 yılları arasında (daha sonraları da eylemlerine devam ettiler) birçok faili meçhul(?!) cinayetin tetikçileri (uygulamaya giren CMK 102. maddesince)-görülmez bir elin kerametiyle dışarı konulur gibi-gizli (ve planlı) bir el yardımıyla hapishane duvarlarını aştılar.Yargılamaları kesinleşmeyen bu tutukluların (yargılamaları hatırlandığından) yargılamaları süreceğinden büyük bir olasılıkla yine görülmeyen(?!) bir el tarafından ülke sınırlarının dışına konulacaktır. Tuhaftır ki bu kişilerin tahliyeleri (AİHM, AB ülke yasalarına uyum sağlansın diye) düzenlenen yasa değişiklikleri ile yapıldığından yasaldır. Yani bir bakıma AİHM talimatı doğrultusunda ve AB ile uyum yasaları bağlamında tahliye oldular. Ancak tek bir farkla, bu insanlar masum ve temiz insanların vicdanlarında-asla!-tahliye olamamışlardır.
Ergenekon davasında da bütün sırları ortaya çıkan Hizbullah cinayetleri devletin bir grup görevlisi tarafından himaye edilmiş ve kullanılmıştır. Biz hak, hukuk ve adalete inanmış birileri olarak, henüz yargılamaları mahkemelerce bitmemiş insanları (masumiyet karinesi gereği) suçsuz buluruz. Sonuç yargılama sonucu ortaya çıkacaktır. Ergenekon, JİTEM, itirafçı, Hizbullah işbirliği ile binlerce insan katledilmiştir. PKK’nin de ayrıca katlettikleri vardır. Nusaybin gibi bir ilçede bile öldürülen insan sayısı 250’yi geçmiştir. Ortada şöyle bahsedilen 188 cinayet yoktur. Bu sayı ancak mahkemelere ulaşanları belirtir. DEP milletvekili Mehmet Sincar ile feminist İslamcı yazar Konca Kuriş öldürülenlerden ikisidir. Domuz bağı, enseden tek kurşunla öldürmek, ya da yavaş yavaş yaklaşıp kafaya tek kurşun sıkmak Hizbullah’ın ölüm çeşitlerinden olmuştur. Evlerin bodrum katlarının kazılarak ya da bina temellerinin altına insanları diri diri gömmek yine bu örgütün ölüm türlerindendir. Hizbullah cinayetlerine bu tip imzaları çakmıştır. Allah affetsin! Eğer devletin kullandığı bu insanlar Hizbullah örgütünden değillerse mutlaka Hizbullah örgütü tarafından detaylıca açıklanmalıdır.
Bizim bu yazımızın amacı, Hizbullah’ı kötülemek, ideallerine laf atmak değildir. Bizim karşı çıktığımız masum savunmasız insanların öldürülmesidir. Olanlardan bahsediyoruz: Hizbullah tetikçileri işledikleri cinayetlerden sonra polis veya yurttaşlar tarafından kovalandıklarında sığındıkları yerler arasında 7. Kolordu askeri alanları oldu. İl ve ilçelerde polis veya askeri birimlere sığındılar. Çünkü bunlar Mahmut Yıldırım (Yeşil), JİTEM, bazı TSK generalleri ve subaylarıyla birlikte çalışıyorlardı. PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın anlattıkları vardır. Bu yargılamaların on yılı aşmasının nedenleri biraz da burada saklıdır. Çünkü bir cinayetin ilk tutanaklarını polis ya da jandarma tutar, cinayet delillerini de. Eğer bu katilleri bu güvenlik birimleri saklıyorsa ortada herhangi bir delil ya da mahkemelerce belge kabul edilebilecek bir tutanak olur mu? Bu tip katillerin Hizbullah’la bir ilgisi yoksa ve bunlar devlet tarafından kullanılan özel bir birimse bunu mutlaka Hizbullah örgütü kanıtlamalıdır. Bunun başka bir yolu yoktur.
Hizbullah Allah’ın Partisi demek(tir). Allahın kurallarına uygun davranmayı içerir. Ancak (derin)devletin tetikçileri savunmasız ve masum sivil insanları öldürdüler. Ölümün de öldürmenin de bir onuru olmalı. Yolda yürüyen bir kişinin arkasından yavaşça yaklaşıp kafasına bir kurşun sıkmak erkekçe değil. Ya da başı açık bir bayanın arkasına gizlice yanaşıp aort damarına satırla vurmak! Vahşice cinayetlerdi bunlar. Eğer sizin PKK ile bir sorununuz varsa, size haksızlık yapmışlarsa dağa çıkar ve çarpışırdınız. Erkekçe dövüş budur! Biz Lübnan’da kahraman bir Hizbullah tanırız: Siyonist İsrail’e savaşçılığıyla bir mağlubiyet tattıran, haklı bir savaş yürüten Hizbullah! Biz yine de kimseyi tam suçlamak istemeyiz, ama bu tetikçiler benden değildir diyorsa Hizbullah bunu mutlaka kanıtlamalı ve deklare etmelidir. Ölümlerin acılarını yaşayan aileler (bu tahliyelerle) her gün ölümü yaşamamalıdırlar. Hükümet’e de bir görev düşüyor: Yargılamanın çabukluğu ve tutuklamanın tedbir olması (peşin bir infaz olmaması) hukukunu inşa etmek. Gerekirse AİHM içtihatlarına uygun yeni bir düzenleme yapmak. Ve son bir söz: Allah’ın verdiği canı Allah almalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder