10 Mart 2008 Pazartesi

KÜRT ve TÜRK SORUNU




Yener ORKUNOĞLU / E-Mail: yorkunoglu@gmx.net

“Saldırgan milliyetçilik, militarizmin anlamsızlığını gizleyen bir perdedir.”


“Bugünkü Türkiye toplumunu incelediğimizde ilginç bir olgu ile karşı karşıyayız: Türkler, toplumsal sorunlarda bireyci duyarsızlığı, ulusal(milli) sorunlarda paranoyak bir toplumsal duyarlılıkla birleştirebilen ender uluslardan biridir. Eğer böyle olmasaydı, toplumsal sorunlarda, ‘gemisini yürüten kaptandır’. ‘Bana değmeyen yılan bir yaşasın’ şeklinde bireyci düşünen Türk insanı, ‘vatan’ ve Türklük gündeme geldimi ‘Bir Türk dünyaya bedeldir’ ‘Türkiye Türklerindir’ paranoyasına kapılır mı ? Toplumsal şovenizm ile bireyci duyarsızlığın ilginç bir karışımı gündemdedir.”



Değerli dostum Haluk Gerger ’Türk Sorunu’ başlıklı yazısında şuna işaret ediyordu:
’Bakın “Ora”ya, bakın “Kürt Sorunu”na, Kirli Savaş’a ve içine kıstırıldığımız çözümsüzlüğe, “Türk Sorunu”nu bütün çıplaklığıyla göreceksiniz. Kürdün trajedisinde, kendi çok boyutlu yıkımınızın, kırımınızın dramını göreceksiniz...’

Dolayısıyla ortada yalnızca Kürt sorunu değil, aynı zamanda bir Türk sorunu var. Kürt sorununun çözülememesi, ciddi bir ‘Türk sorunu’nu ortaya çıkarmıştır. Elbette iki sorunun niteliği birbirinden farklıdır. Kürt halkı, demokratik hakları için kullanmak için sorun yaşarken, Türk halkı, demokratik hakkının kullanılmasında Kürt halkına destek verme konusunda sorun yaşıyor. Böylece Türk insanı, kendini demokrasiye yabancılaştırıyor, insanlığını yitiriyor. Türk sorunu, demokratik bilinç ve refleks gösteremeyen bir ulusun insanlığını yitirmesi ve çürümesi sorunudur.


Peki ama, hem Türk ve hem de Kürt sorunun esas kaynağı nereye dayanıyor?

Türk ve Kürt sorunu, aynı coğrafyada yaşayan iki ulusun birbiriyle ilişkisi sorundur. Daha önceki ‘Milliyetçiliğin Köleliğinden Kurtulmak’ başlıklı makalemde şunları yazmıştım: Birinci aydınlanma, Aklı, dinsel ideolojinin köleliğinden kurtarmayı, ikinci Aydınlanma ise, Aklı, milliyetçi ideolojinin köleliğinden kurtarmayı amaçlıyor. Türkiye’de her iki köleliğe karşı olunmalı.’ Sorunu böyle koyduğunuz zaman, çözüm farklı olacaktır demektir.

Bu nedenle Türkiye’de çok geniş açılımlara büyük vizyonlara ihtiyaç var. Ulus-devlet, ulus-toplum ve ulus-birey ilişkisini yeniden düşünmek zorundayız. Klasik ulus-devlet anlayışı artık çökmüştür. Ulusu, devletten ayıran yeni bir anlayışa ihtiyaç var. Bir başka deyişle, tüm ulusal kimlikler karşısında eşit mesafede duran, ulusal kimliğini soyunmuş yeni bir ‘devlet’ anlayışı gereklidir. Lenin şunu söylüyordu. ‘Demokrasi mücadelesi içinde eğitilmemiş bir işçi sınıfı sosyalizmi kuramaz.’ Dolayısıyla ulusal kimlikten ayrılmış yeni bir mücadele anlayışı zorunlu görünmektedir.
***



Milliyetçilik (Ulusçuluk), 20. yüzyılda insanlığa çok şey kaybettirdi. Milliyetçilik, insanlığı kıskaça alan büyük bir cenderedir. İnsanlığe giydirilmiş kin üreten bir ideolojidir. Toplumu, ‘ötekine’ karşı kin ve nefret deposu haline getirir.

21 yüzyılda, demokratikleşmenin ve özgürlük istemlerinin bastırıldığı coğrafyada yaygın olan iki olgu var: 1. Militarizm, 2. Milliyetçilik. Bu iki olgu, Türkiye’de sistemin iki büyük atar damarıdır. (Siyasal İslam, giderek sistemin üçüncü bir damarı olmaktadır. Siyasal İslam ile Militarizm (askeri bürokrasi) arasındaki ilişkilerin nasıl seyir izleyeceği iyi izlenmeli...)
Bu iki (militarizm ve milliyetçilik) atardamar kesilmeden, Türk ve Kürt sorununun demokratik çözümü mümkün görünmüyor. En kötü olan da, militarizm ve milliyetçiliğin ittifakıdır. Çünkü militarizm ve milliyetçilik, toplumun tüm hücrelerine kadar yerleşmiştir. Militarizm ve milliyetçilik ilişkisi şöyle tanımlanabilir: Saldırgan milliyetçilik, militarizmin anlamsızlığını gizleyen bir perdedir. Militarizm, milliyetçi ideolojiiye dayanarak kendini meşrulaştırır. Dolayısıyla, militarizme karşı mücadele, milliyetçiliğe karşı mücadeleyi şart koşar. Bu iki mücadele iç içe geçer.
Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki bu iki engel aşılmadan, Türk insanın özgürleşmesi ve demokratlaşması mümkün olmayacaktır.
Engels Avrupa’da egemen olan militarizm konusunda şunları yazmıştı: ‘Militarizm, Avrapayı egemenlik altına alıyor ve yutuyor. Ama bu militarizm kendinde, kendi öz yıkımının tohumunu da taşıyor.’

Bugünkü Türkiye toplumunu incelediğimizde ilginç bir olgu ile karşı karşıyayız: Türkler, toplumsal sorunlarda bireyci duyarsızlığı, ulusal(milli) sorunlarda paranoyak bir toplumsal duyarlılıkla birleştirebilen ender uluslardan biridir. Eğer böyle olmasaydı, toplumsal sorunlarda, ‘gemisini yürüten kaptandır’. ‘Bana değmeyen yılan bir yaşasın’ şeklinde bireyci düşünen Türk insanı, ‘vatan’ ve Türklük gündeme geldimi ‘Bir Türk dünyaya bedeldir’ ‘Türkiye Türklerindir’ paranoyasına kapılır mı ? Toplumsal şovenizm ile bireyci duyarsızlığın ilginç bir karışımı gündemdedir.

O halde, Kürt sorununu çözümü Türk sorunun çözümünden geçiyor....Türk ulusunun kafasının özgürleşmesinden ve demokratik bilincinin gelişmesinden geçiyor. Çok zor olan, ama mutlaka başarılması gereken bir görevdir bu.

Hiç yorum yok: