”Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kızılcahamam Kampı ve sonrasındaki tavır ve söylemlerinin-birer siyasi manevra (taktik) değilse - vahim olduğunu söylerim. BDP misyonunun aldığı oyların salt silahla alındığını iddia etmek doğru değildir. Başbakan da biliyor: BDP ve misyonunun-bırakın bir insanı-bir ceketi bile aday gösterse seçtireceği yerler vardır. Ama biz ceketlerin seçilebildiği bir siyaseti ve demokrasiyi(!) istemiyoruz, benimsemiyoruz. Ceket edebiyatını da sevmeyiz!..”
Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com
Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com
KCK Davası’nın emniyet kökenli (polis operasyonları ve fezlekeleri) görülmesinden çok hukuk kökenli seyretmesini dilerim. Siyasi bir dava niteliğine bürünmüş olan bu dava Diyarbakır’ı bir İstanbul gibi büyük bir dünya şehri yapabilmiştir. Türkiye’den olduğu kadar yurtdışından gelen gazeteciler, heyetler, insan hakları aktivistleri, parlamenterler ve çok dilli tv yayınları bu kenti İstanbul tipi bir trafiğe büründürdü. Ben de bu hengâmede-bu konuyla ilgili-Diyarbakır’dan (19 Ekim, 13 Haber Bülteni) NTV canlı yayınına katıldım. Bölgede sosyal, kültürel ve ekonomik ilerlemeler açıdan çatışmasızlık ortamının sürmesinde yarar vardır. Bu dava delil ve hukuk dayanaklarına göre sürmeli ve sonuçlanmalıdır. Bizim bağımsız (olması gereken) mahkemelerden beklediğimiz budur. Talimatvari polis operasyonları ya da paparazzivari dinlemelere göre yapılmış yargılamaların hiçbir ülkede hukuku temsil ettiği söylenmemiştir. Devletin bu davaya ilişkin tutumu Kürtlere bakış açısını gösterebilecektir. Kamuoyunda böyle bir kanat yaratılmıştır. Bu davanın Silivri ve Ergenekon tipi bir sürece dönüşmemesini dilerim.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kızılcahamam Kampı ve sonrasındaki tavır ve söylemlerinin-birer siyasi manevra (taktik) değilse-vahim olduğunu söylerim. BDP misyonunun aldığı oyların salt silahla alındığını iddia etmek doğru değildir. Başbakan da biliyor: BDP ve misyonunun-bırakın bir insanı-bir ceketi bile aday gösterse seçtireceği yerler vardır. Ama biz ceketlerin seçilebildiği bir siyaseti ve demokrasiyi(!) istemiyoruz, benimsemiyoruz. Ceket edebiyatını da sevmeyiz! Biz bu örneği Başbakan’ın iddiasına (söylemine) yanıt olabilecek en iyi örnek olabileceğini düşünerek verdik. Kimse bizim bu sözlerimizden BDP’nin avukatlığını yaptığımızı çıkarmasını istemeyiz. Biz Türkiye’de siyasetin düzeyini ve manzarasını verdik. Bu söylem karşıtlığına karşın Başbakan’ın eşit yurttaşlık temeline (insan haklarına) dayalı, demokratik, laik bir ülkenin inşa edilmesi çabasını sürdüreceğine inanıyorum.
SP’nin (Saadet Partisi) kongresinde genel başkanlığa 84 yaşındaki Necmettin Erbakan seçildi. Bizim yaşa, başa, bilgiye, hizmete saygımız vardır ama el insaf: Kongre salonunda konuşma yapacağı kürsüye dahi (yer âdeta delinerek yukarıya çıkarıldı! Bir Rap sanatçısı gibiydi!) asansörle getirilebilen bir liderden bahsediyorum! Bu makama-mücadelenin çetinliği ve başarının geç alınması yönünden-ilk kez seçilseydi anlardım belki! Demokrasinin kazanımı ya da sembol (mücadele) olma yönünden olumlayacaktım. Ama Hoca insaf edin: Siz bu makama defalarca seçildiniz, milletvekili oldunuz! Bakan oldunuz, başbakan oldunuz! Acaba oğlunu başkan seçtiremediğinden dolayı kızmış olabilir mi, diye düşündüm. Ya Hocam-Allah aşkına!-o daha askerliğini yapmadı. Yarın askere gidecek ve bir siyasi parti başkanı olarak bir onbaşıya-rütbeyi asla küçümsemiyorum!-esas duruşta selam çakacak. Sizin demokrasi anlayışınız bu mu Hocam? Hiç sanmıyorum!(Aslında bizim “Gırgır” çizerlerinin tam da ilgilenebileceği bir konu oldu!)
Din ve vicdan özgürlüğü, insan hakları (özgürlükler) açısından insanlar istediği gibi giyinebilmeli ve ibadet etmelidirler. Dinsel ve seküler (dünyevi, yaşamsal) özgürlükler girmeye çalıştığımız AB demokrasilerinde bellidir. Türban için yeniden araştırmalar yapıp, doktora tezleri gibi tezler hazırlamamıza gerek yoktur. Dinsel ve seküler özgürlükler-eğer başka bir ajandamız yoksa-Avrupa’da insan hakları, laiklik, demokrasi açısından nasılsa bizde de öyle olmalıdır.[Bugün itibariyle AB kriterlerine dayanan Avrupa tipi demokrasisinden (buna “demokratik cumhuriyet” de diyebiliriz) daha iyi bir sistem bulamadığımızdan örnek alacağımız farklı bir rejim türü bulunmamaktadır. Sistemler (rejimler) değişmez tanrı sözleri değildir. Yarın daha yararlısını ve ilerisini bulduğumuzda eskisinden vazgeçebiliriz ya da değiştirebiliriz.]Memleketin manzaralarından türban (başörtüsü) meselesine-yine-dönmek istiyorum: Alman Cumhurbaşkanı’nı karşılama töreninde asker, Cumhurbaşkanımızın eşinin önünde esas duruşa geçti. Ona serbest ve dokunulmaz olan bir giyimi fakir fukaranın kızlarına yasaklamanın bir insaf ölçüsünü bulamazsınız!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kızılcahamam Kampı ve sonrasındaki tavır ve söylemlerinin-birer siyasi manevra (taktik) değilse-vahim olduğunu söylerim. BDP misyonunun aldığı oyların salt silahla alındığını iddia etmek doğru değildir. Başbakan da biliyor: BDP ve misyonunun-bırakın bir insanı-bir ceketi bile aday gösterse seçtireceği yerler vardır. Ama biz ceketlerin seçilebildiği bir siyaseti ve demokrasiyi(!) istemiyoruz, benimsemiyoruz. Ceket edebiyatını da sevmeyiz! Biz bu örneği Başbakan’ın iddiasına (söylemine) yanıt olabilecek en iyi örnek olabileceğini düşünerek verdik. Kimse bizim bu sözlerimizden BDP’nin avukatlığını yaptığımızı çıkarmasını istemeyiz. Biz Türkiye’de siyasetin düzeyini ve manzarasını verdik. Bu söylem karşıtlığına karşın Başbakan’ın eşit yurttaşlık temeline (insan haklarına) dayalı, demokratik, laik bir ülkenin inşa edilmesi çabasını sürdüreceğine inanıyorum.
SP’nin (Saadet Partisi) kongresinde genel başkanlığa 84 yaşındaki Necmettin Erbakan seçildi. Bizim yaşa, başa, bilgiye, hizmete saygımız vardır ama el insaf: Kongre salonunda konuşma yapacağı kürsüye dahi (yer âdeta delinerek yukarıya çıkarıldı! Bir Rap sanatçısı gibiydi!) asansörle getirilebilen bir liderden bahsediyorum! Bu makama-mücadelenin çetinliği ve başarının geç alınması yönünden-ilk kez seçilseydi anlardım belki! Demokrasinin kazanımı ya da sembol (mücadele) olma yönünden olumlayacaktım. Ama Hoca insaf edin: Siz bu makama defalarca seçildiniz, milletvekili oldunuz! Bakan oldunuz, başbakan oldunuz! Acaba oğlunu başkan seçtiremediğinden dolayı kızmış olabilir mi, diye düşündüm. Ya Hocam-Allah aşkına!-o daha askerliğini yapmadı. Yarın askere gidecek ve bir siyasi parti başkanı olarak bir onbaşıya-rütbeyi asla küçümsemiyorum!-esas duruşta selam çakacak. Sizin demokrasi anlayışınız bu mu Hocam? Hiç sanmıyorum!(Aslında bizim “Gırgır” çizerlerinin tam da ilgilenebileceği bir konu oldu!)
Din ve vicdan özgürlüğü, insan hakları (özgürlükler) açısından insanlar istediği gibi giyinebilmeli ve ibadet etmelidirler. Dinsel ve seküler (dünyevi, yaşamsal) özgürlükler girmeye çalıştığımız AB demokrasilerinde bellidir. Türban için yeniden araştırmalar yapıp, doktora tezleri gibi tezler hazırlamamıza gerek yoktur. Dinsel ve seküler özgürlükler-eğer başka bir ajandamız yoksa-Avrupa’da insan hakları, laiklik, demokrasi açısından nasılsa bizde de öyle olmalıdır.[Bugün itibariyle AB kriterlerine dayanan Avrupa tipi demokrasisinden (buna “demokratik cumhuriyet” de diyebiliriz) daha iyi bir sistem bulamadığımızdan örnek alacağımız farklı bir rejim türü bulunmamaktadır. Sistemler (rejimler) değişmez tanrı sözleri değildir. Yarın daha yararlısını ve ilerisini bulduğumuzda eskisinden vazgeçebiliriz ya da değiştirebiliriz.]Memleketin manzaralarından türban (başörtüsü) meselesine-yine-dönmek istiyorum: Alman Cumhurbaşkanı’nı karşılama töreninde asker, Cumhurbaşkanımızın eşinin önünde esas duruşa geçti. Ona serbest ve dokunulmaz olan bir giyimi fakir fukaranın kızlarına yasaklamanın bir insaf ölçüsünü bulamazsınız!