6 Haziran 2012 Çarşamba

DİYARBAKIR SENİ SEV(M)İYOR?



Bülent Tekin
bulenttekin47@gmail.com

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (2 Haziran’da) Diyarbakır’da kongre yaptı. Uludere’yi (Roboski’yi) anlatmadı ama kürtajı, sezaryeni anlattı. Geçen sefer yeni bir cezaevi yapımı müjdesi vermişti, bu sefer de on bin kişilik cami müjdesi verdi. Cezaevinden sonra bir büyük cami düşünün! Evet, evet Diyarbakır kalkınıyor! Kim demiş Diyarbakır Başbakan’ı sevmiyor? Seviyor! Diyarbakır oldum olası iktidarı seviyor, iktidarda kim olursa olsun onu seviyor, tıpkı diğer şehirler gibi.

Kongre salonunun pistinde en ön sıralarda beyaz saçlı, pahalı koyu bir takım kıyafetiyle, bir zamanlar Mehmet Ağar’ın partisinin bir il başkanı bu kez AKP’li vekil olarak oturuyor. Arada sırada basına Kürt mürt lafları filan ederdi. Yine ön sıralarda palabıyıklı bir Diyarbakırlı AKP üst düzey yöneticisi-açık renkli, pahalı bir kıyafetiyle!-oturuyor. ANAP’tan AKP’ye kadar birkaç partide milletvekili, bakan olmuş biri. Maraş ve Malatya olaylarında emniyet müdürlüğü yapmış. Şimdilerde AKP’nin ikinci adamı. Evet, en ön sıralarda AKP’nin kadroları, vekilleri, bakanları var. Her yerde olduğu gibi burada da ekâbirler en önde!

Tribünler’de daha çok iktidardan yararlanmak isteyenler ya da partili olmuşlar var! Bunlar daha çok orta sınıf, yoksullar ve hatta belki ezilenler(dir)! Bu oturuş biçimi tıpkı diğer siyasi partilerde olduğu gibi ekâbirden yoksula doğru hiyerarşik bir sıralama (şeklindedir)! Alkışlayanlar, bağıran çağıranlar, bayrak sallayanlar bu alt sınıf. Pistte oturan öndekiler daha varsıl ve üst sınıf! Tıpkı diğer siyasi partiler gibi, yönetenler önde, peşlerinde gidenler ise arkada!

Ve Başbakan, herkes ayağa, diyor; öndekiler de ayağa kalkmak zorunda kalıyor, tribündekiler zaten ayakta! Bu kez söylenecek şarkı sözleri sırasında herkes eşit ve ayakta! Eşitlik ancak bu sırada sağlanıyor(!) Ama bu eşitlik, sadece bir şarkı kadar kısa ve hercai! “(…)Beraber yürüdük biz bu yollarda/Beraber ıslandık yağan yağmurda/Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda/Bana herşey seni hatırlatıyor(...)”

Ve Diyarbakır’da Roboski’nin adı anılmıyor! Kim, neden, nasıl ve niçin öldürmüştü 34 Kürt gencini? Failleri kimdi? Emri kim vermişti? Kimse ağzına almadı. Ne Başbakan, ne başka biri. Ve ne yazık ki tribünde ayakta duran yoksul bir AKP’li Kürt dahi sormadı, soramadı. Kimse açlığı, yoksulluğu, kimsesizliği, çarıksızlığı sormadı, kimse de anlatmadı! Kürtlerin doğuştan gelen insani haklarından kimse tek kelime etmedi. Yatırımları kimse sorgulamadı, yatırımlar dediğin müteahhitlere bir kazanç yolu(dur). Yatırımların ve ödeneklerinin notunu mutlaka müteahhitler almıştır. Yani bir elin parmakları kadar zengin insanlar!

Diyarbakır’da insan hakları, eşitlik, adalet, özgürlük, kardeşlik, barış, anlatılmadı, sorulmadı. Tam demokrasi ve eşit yurttaştan kimse söz etmedi. Diyarbakır dün genelkurmayı sevdiği kadar bugün diyaneti seviyor, ulemayı seviyor. Değişen birşey yok: Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Ağrı gibi; Bingöl gibi,Trabzon, Sinop gibi, Ankara, İstanbul, İzmir gibi, Antalya gibi, iktidarı seviyor. Fark etmiyor bizler için. İktidarda asker veya sivil? Dün askeri vesayeti seviyorduk, bugün sivil ve dini vesayeti seviyoruz. Bizim için önemi yok. Biz nasılsa hep yönetilen sıralarındayız! Ve şahsım adına bir not, bir buçuk yılı aşkın süredir Diyarbakır’da yaşıyorum. Birkaç sevdiğim arkadaşım oldu yalnızca. Diyarbakır’a alışamadım!

Özgür Haber:

Link: http://www.ozgurhabergazetesi.com/makale.asp?makaleno=908


Kürtaj Hakkında...





Adil Okay

Dünyanın her yerinde, "uygar batıda" bile, kürtaj yasaklansın diyen gerici sesler yükseliyor. AKP'nin, başbakan Erdoğan'ın ortaya attığı yeni bir fikir değil. Kürtajın serbest ve kadınların görece özgür olduğu ülkelerde bile, başta ırkçı - faşist parti sözcüleri, semavi din temsilcileri, kadınların mücadele sonucu kazandığı hakları -tabi kürtaj hakkını da- geri almak isterler. Meydanı boş bırakırsak, kürtajı da yasaklarlar, arkasından kadınların oy hakkına da göz dikerler. AKP faşizminin bu konudaki düşüncesi, Fransa'da ırkçı-faşist parti lideri Marine Le Pen'den çok farklı değil. Ya da AKP’nin kankaları olan Suudi Arabistan karanlığını yönetenlerden farklı değil. Ama hükümetin gücü kadınlara yetmeyecektir. AKP, her ne kadar oylarının yarısını kadınlardan alsa bile, kadınlar zorla, kan revan içinde kazandıkları hakların gaspına karşı koyacaklardır. Tabi bu sadece kadınların mücadelesi değildir. Öncelikle onları ilgilendirse de duyarlı erkekler, "beden benim, çocuk da eğer istersem ve ne zaman istersem" diye slogan atan kadınların yanında yer alacaktır. Almalıdır.

Kürtajın yasal bir hak olarak savunulması kadar, sosyal bir hak olarak savunulması da yaşamsaldır. Çünkü kadınlar için özgür, ücretsiz, ulaşılabilir, yasal bir kürtaj hakkı aynı zamanda yaşam hakkıdır. Kadınlar devlete veya AKP’ye değil, kendilerine aittir! Kürtaj hakkı; kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmaz bir parçasıdır.

Kadın sorunu üzerine yazdığım bir şiirimle bu konuda söyleyeceklerimi şimdilik noktalıyorum…


Hey deli kız

hey deli kız
inanma değiştiğine çağın
pantolon giyip
kazıtsan da saçlarını üç numaraya
öpsen de erkek arkadaşını meydanlarda
akşamları gitmesen de evine
çocuksun yine
gece yarısı tek başına
dolaşamazsın bu sokaklarda
bağıramazsın
bu nasıl hava
bu nasıl cıva
bu nasıl adalet
diye

öyle kolay mı sanıyorsun
var mı hazıra konmak
daha çok emek ister
daha çok mücadele
hem kadın olarak cinsini
hem de
insan olarak
kurtarmaya özgürlüğünü