Faiz Cebiroğlu
Türkiye’de en çok yanlış anlaşılan kavramlardan birisi, hiç
kuşkusuz, ’eleştiri’ sözcüğüdür. Öyle ki, bu sözcük, bilinçli ya da bilinçsiz
bir şekilde, birbirini karalamanın bir aracı olarak kullanılmış; ve böylece de
eleştiri, eleştiri olmaktan çıkıp, yerini, ne yazık ki, küfür’e terketmiştir.
Üzücüdür. Oysa ki, küfür ayrıdır; eleştiri ayrıdır. Küfür, ilkelliktir. Bilim
dışıdır. Eleştiri ise, hep ileriye gitmek içindir.
Eleştiri (critic / kritik), kelime olarak, Yunancadan
gelmiş; değişik konu ve alanlardaki, ’doğruyla yanlışı’ , ’geçerli olanla
geçersiz’ olanı ayırt etme anlamına geliyor. Bu tanım doğrultusunda, eleştiri:
Bir: sözlü / yazılı; teorik ve günlük pratik yaşamda,
birbirimizin eylemine ve dünya görüşüne ”değer biçmektir”.
İki: Eleştiri bu anlamda, analiz ve yorumlamadır.
Üç: Eleştiri bu doğrultuda, ’kırıcı’ değil, ’yapıcı’ bir
işlev görür.
Dört: Eleştiri, ’küfür’ değil; doğruda yürümenin ve ileriye
gitmenin bir ’felsefesi’ olarak, anlam kazanır.
Yalnız bu kadar değil.
Eleştiri, doğru yolu göstermek ve doğruyla yanlışı ayırt
etmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu anlamda eleştiri, canlı, dinamik bir
ilişki, geliştirici bir tartışma ortamın yaratılması demek oluyor.
Bu çerçevede eleştiri:
- Somut olguları hedef almalıdır.
- Eleştiri, tartışma konusu olan olgu/olgulara yönelik
olmalıdır.
- Eleştirmen, eleştirisinde ’açık’ ve ’direkt’ olmalıdır.
- Hem eleştiri yöneltme, hem de eleştiri kabul etme anlayış
ve olgunluğa sahip olunmalıdır.
Burada bir soruya ihtiyaç var: Ya öz-eleştiri?
Sürekli pişmanlık yasalarının çıkarıldığı; öz-eleştirinin
bir „cezalandırma“ aracı olarak kullanıldığı bir ülkede, öz-eleştiriye, olumlu
baktığımı söyleyemem. Zaten eleştirinin kendisi, doğruyla yanlışı formüle
etmenin yöntemidir. Böylesi bir durumda,
‚özel’ bir öz-eleştiri yapmanın anlam ve gereği kalmıyor. Bu, bir.
İkincisi, Türkiye’de öz-eleştiri, bir nevi, ‚günah çıkarma’ olarak algılanıyor.
Bunun eleştiriyle, gerçek eleştiri anlayışıyla bir ilgisi yok. Bulunmuyor.
Red-edilmesi gerekir!
Üçüncüsü şu: Tartışma ayrıdır; günah çıkarmak ayrıdır.
Eleştiri ayrıdır; ‚pişmanım’ anlamındaki öz-eleştiri ayrıdır.
Bu temel ve
açıklayıcı noktalardan sonra ekleyeceklerim var: eleştiri, insanın topyekün
gelişmesi için kullanılan bir yöntemdir. Bu bağlamda, Türkiye’de, canlı ve
dinamik bir tartışma ortamı yok. Bulunmuyor. Eleştiri adı altından, ne yazık
ki, başka şeyler vardır. Küfür vardır; ilkelliktir. Birbirini karalama vardır;
olmaması gerekiyor…
Kısaca, eleştiri, analiz, yorum ve değerlendirmedir. Bu
anlamda eleştiri, ’eksik’ ve ’yanlış’ yanları gösteren bir yöntem oluyor.
Eleştiri, ileriye gitmek ve gelişmek içindir.
Türkiye’de böylesi eleştirilere, ihtiyaç vardır…
Devam ediyorum..
Eleştiri, ileri, daha ileriye gitmek için yapılan analiz ve
yorumlamadır. Bu anlamda eleştiri, kırıcı ve bozucu değil, yapıcıdır. Yapıcı
eleştiri, kırıcı ve bozucu eleştirinin tersidir. Yapıcı eleştiri, gelişime açık
olan, gelişime ışık tutan bir yöntemdir. Zaten eleştirinin doğasında yapıcılık
ve ileriye gitmek vardır. Bu mu, şu demektir: Her hangi bir konuda ve alanda
var olan tıkanıklığı ve duraganlığı ortadan kaldırmanın ve ileriye gitmenin
metodu demektir. Yapıcı eleştirinin prensibi, insan toplumunun evrim tarihinde
yaşamı savunmak ve daha ileri götürmek içindir! Metod ve prensip budur!
Eleştiri, toplumsal yaşamın, canlı yaşamın tüm yön ve
cephelerinde değişik metodlarla yapılıyor. Ortaya çıkan analiz ve yorumlar bu ”eleştiri
sanatı” ile bizlere ulaştırılıyor. Bu eleştiri metodu ile doğru ve yanlışlar
ortaya çıkarılıyor. Edebiyat, sanat, estetik eleştiriler… her alanda bu
böyledir.
Estetiksel eleştiriler, bazen edebiyat, sanat, müzik olarak
ayrılsalar da, eleştirinin temel amacı ve ötopyası değişmiyor: Geçerli olanla
geçersiz olanı; doğru olanla yanlışı açığa çıkarmaktır.
Eleştiride, yapıcı eleştiride, metodumuz / prensibimiz,
yaşamı olumlamaya ve yaşamı, en zor koşullarda dahi, kaliteli bir yaşam haline
getirmenin kavgası oluyor. Bu bir ütopyadır. Ama bu güzel bir geleceğin
ütopyasıdır.
Parentez açıyorum.
Ütopya, çoğu zaman hayali ve gerçekleşmesi mümkün olmayan
bir ”fantazi” olarak alıgılanıyor. Yanlıştır! Ütopya, eleştiri bazında ve
toplumsal yaşamın tüm yönlerinde ( ekonomi, siyaset, kültür, sanat, teori…) her
alanda, daha ileri, daha kaliteli bir vizyona sahip olmak demektir.
Devam ediyorum.
Yapıcı olmak, çoğu zaman, ”çalışmayan”, ”duraganlaşan”
araçların tekrar aktif hale gelmesi olarak ta algılanıyor. Yanlıştır! Elbette,
toplumsal yaşamın değişik cephelerinde duran, çalışmayan araçların – aynı
halleri ile de olsa – tekrar çalışmaya başlaması iyidir. Ama yeterli değildir!
Zaten, ileriye gitmediği için, sürekli duraganlaşan bir aracı, kazara da olsa,
tekrar çalıştırmak bizi, bizleri ileriye götürmüyor. Götürmez. Birinci,
noktadır.
Yapıcılık ve yanına eleştiri koyuyorum: Yapıcı eleştiri
oluyor. Yapıcı eleştiri, eskimiş sistemleri tekrar çalıştırmak değildir. Yapıcı
eleştiri, ilerlemek, daha ilerlemek için yeni araçlara olan ihtiyacın bir
işareti oluyor. Bu da ikinci noktadır.
Eleştiri sürecinin böylesi bir perspektifte devam edebilmesi
için bazı noktaları tekrarlamak zorundayım:
1- Eleştirilerde ”spesifik” olmak.
2- Olumlu – olumsuz tüm fikirleri dinlemek.
3- Farklı fikirlere açık olmak.
4- Çözüm için yeni alternatiflere hazır olmak.
5- Eleştirilerde somut olmak, net tanımlayıcı olmak.
Bu noktalar bağlamında, sürekli ”negatif” olarak algılanan
”eleştiri” sözcüğü de olumlu bir karektere bürünüyor.
Bitiriyorum.
Eleştiri, yapıcı eleştiri, doğruda durmanın ve ileriye
gitmenin olmazsa olmaz metodudur.
Sürecinde gelişimi barındırmayan her eleştiri, yıkıcı
eleştiridir.
Eleştiri, bir sanattır.
İnsanoğlu, böylesi yapıcı eleştirilere ve sanata ihtiyacı
vardır.