Bülent Tekin
Dün (13 Şubat 2017) 06
TJV 47 plakalı aracıma kesilen bir trafik cezası, PTT vasıtasıyla bana tebliğ
edildi. Aynı saatte Diyarbakır Diclekent İş Bankası Şubesi vasıtasıyla cezayı
yatırdım. Trafik polisinin ceza nedeni olarak yazdığı ibare şuydu: AKYIL
KAVŞAĞINDA YAVAŞLAMAK... Yani Diyarbakır Trafik Polisi herhangi bir trafik ceza
maddesi yani müeyyide yazamamıştı. Böylesine tuhaf ve anlaması zor bir cümle
ile beni cezalandırmıştı.
Ben kavşak ta ne
yapmalıydım peki? Hızla geçip kırmızı ışık ihlali mi yapmalıydım ya da bir
yurttaşı mı ezmeliydim? Veya önümdeki, sağımdaki solumdaki araçlara mı
çarpmalıydım? Kısacası Diyarbakır Polisi bana GÖZÜNÜN ÜSTÜNDE KAŞIN VAR
anlayışı ile ceza kesmişti. Deli Dumrul anlayışıyla trafik polislerini
böylesine tuhaf cezalarını nerdeyse ayda 3-4 defa almaktayım.
Benim gibi binlerce
insan böylesine mağdur edilmektedir. Bizleri çok mu zengin zannediyorlar?
Günümüzde hemen hemen
yoksul sayılacak insanların dahi araçları bulunmaktadır ve bu durum ihtiyaçtan
kaynaklanmaktadır. Devletin memurlara ve emeklilere verdiği yıllık zam
düşünüldüğünde bu zammın sadece trafik cezalarıyla onlardan kat kat fazlasıyla
alındığını görebilirsiniz.
Ayıptır!
Yazıktır!
Utanılacak bir
durumdur.
Bir devlet kendi
yurttaşlarından böylesine sanki haraç sayılabilecek bir uygulamayı nasıl
yapabiliyor?
Bu cezayı banka
vasıtasıyla yatırmamın nedenine gelince:
Böylesi haksız bulduğum
iki ceza için Diyarbakır Mahkemelerinde dava açtım. Ne yazık ki mahkemeler
polis aleyhinde karar vermemektedirler. Böylesine bir kamu anlayışı var. Ayrıca
dava sonucu maliyeye borçlanıyorsunuz ve o paranın yatırılması için de çok
zorluk çekiyorsunuz. Mahkemeler ancak davacı hakim,savcı ya da belki bir
emniyet görevlisi olursa davacı lehinde karar verebilir kanaatine haizim.
Açacağım davadan bir sonuç alamayacağımı bildiğim için cezamı hemen yatırdım.
Geçen yıllarda Diyarbakır'da toplu
taşımacılığın insanlık dışı uygulamasıyla ilgili bir makalem Özgür Haber
gazetesinde yayınlanmıştı. Gazete o yazımdaki olayı ayrıca manşet habere
çevirmişti: Balık istifiyle yapılan ilkel, acımasız,vahşi ve dünyanın en
saygısız şehiriçi dolmuş rezaletini yazmıştım. Bir dolmuşa 50-60 kişi alınıyor
ve bu yetmezmiş gibi de her adımda yeni müşteri için kapıları açıyorlardı.Bugün
de durum, Diyarbakır'da durum aynıdır. O yazım ve girişimim valilik, emniyet ve
belediye başkanlıklarınca bu konu bize ait değil şeklinde yanıtlanmıştı.Suçu
neredeyse taşıma kooperatiflerine
yüklüyorlardı. Bu onların vazifesiymiş(!) İşte Diyarbakır Polisi böylesine
ilkel, vahşi, acımasız ve dünyanın en haris, en cimri yolcu taşımacılığını
yapan dolmuşçulara gücü yetmezken aracı olan insanlara ceza yazmasını çok iyi
becerebiliyor.
Dün, ben bu olayı
twitter'de Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Emniyeti ve Diyarbakır Barosu'na
ulaşacak şekilde özetledim.Birşeylerin değişeceğine inanmıyorum ama siz değerli
basının bu konuları işlemenizi ve Türkiye genelinde gündemde tutmanızın
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu konu milyonlarca insanı ilgilendirmektedir ve
çok büyük para toplanamsına neden olmaktadır. Toplanan bu paralar bazı
devletlerin bütçesi kadar olduğunu düşünüyorum.
İnsanlardan kaşının
üstünde gözün var ya da Deli Dumrul misali hızlı gidenden bir, yavaş gidenden
iki kat ceza alma anlayışiarını demokratik devlet anlayışlarıyla bağdaşmadığı
kanaatindeyim.
Hepinize saygı ve sevgi sunuyorum.
Bülent Tekin