Bülent
TEKİN
Piponya’da sıkıyönetim sonrası
olağanüstü hal döneminde bölge valilerin adeta manevi kızları mertebesine
çıkmış işbirlikçi kadınlar o faşist devlete projeler sunardı. Devletten çok
para kazandılar ve meteliğe kurşun atan kocalarını devletten aşırdıkları paralarla
zengin ettiler. İşte gün geldi Piponya’da devir değişti, özgürlük ve demokrasi
talebinin olduğu günler geldi. İşte o kadınlar bu kez parlamentoya girmek
istediklerinden yazar, gazeteci kılığına büründüler. Bir çırpıda solcu,
devrimci, insan hakları aktivisti olup çıktılar. Tuhaftır ki basın bu kadınları
çok iyi tanıdıkları halde riyakârlıklarını ve ihanetlerini hiç kamuoyuna
taşımadı. Evet, yani basın o kadınları tanıyor, biliyordu! Piponya’nın
gazetecileri ve televizyoncuları güçlünün aleyhinde tek kelime edecek nitelikte
değildi zaten. Yalakalık dışında tek bir haber yapamazlardı. Faşist devletin
sesi olmaktan öteye gidemezlerdi. Üstelik Piponya’nın yazar, çizer, aydın,
entellektüelleri de bu kadınlarla kanka oldular, hep desteklediler. Aslında bu kadınlar
orta yaşlarından itibaren şöhret olmak istiyorlardı, zaten paraları vardı ve
bunu da parlamenter olma istekleriyle de taçlandırmayı hedefliyorlardı. Meydan serbest olunca amaca ulaşmak kolaydı.
Piponya’da bir farklı halkın sözde hak ve hukukunu savunan parti de bu
kadınlara bütün kapılarını açtı. Avrupa’da bu parti adına konuşmalar yaptı bu
kadınlar. Avrupa devletleri meclislerinde, toplantılarında o partinin
parlamenterleriyle birlikte bulundular. Piponya’nın en ünlü yazarları,
şairleri, gazetecileri, artistleri, sanatçıları ile kanka oldular. Bu
kadınların namı yurtdışına da ulaştı, dünyanın önemli sol politikacıları, ödül
dağıtan kurumları, parlamenterleri, yazarları, gazetecileri bu kadınlarla kanka
oldu. Piponya’nın yurtdışında yaşayan insanları, kurumları yaşadıkları yabancı
yerleri de kendilerine benzettiler. Tavassutla oralardaki insan hakları
kurumları dahil, ödül veren kurum ve meclislerden tanıdıkları kurnaz kadın ve
erkekler için ödüller verdirdiler. Aslında hiçbiri bunları hak etmiyordu! Zaten
Piponya’daki sanat ve edebiyat kurumları da mafyavari ilişkilerle ‘bir sana bir
bana’ zihniyetiyle ödülleri eşe dosta veriyordu. En iyi roman yazana, en iyi
şiir yazana değil, kurnaz insanlara ödüller veriliyordu. Bu nasıl bir işti, bu
nasıl bir durumdu?
Piponya’da bir kurnaz kadın tipinden
daha bahsedeceğim. Avrupa’da bile parlamenterlik yapmış ayrı bir dinden olan
birisi orada işi bitince bu kez Piponya’da parlamenter seçtirildi. Amaç ona bir
maaş daha kazandırabilmekti. O sözde en demokrat parti bir nevi arkadaş grubuna
iş ve işçi bulma kurumu gibi görev yapıyordu. O kurnaz kadın şimdi Avrupa’dan
emekli parlamenter maaşı ve Piponya’dan (emekli maaşını hakketmiş durumdadır)
bir de parlamenter maaşı alıyor. O kurnaz kadın boş kalır mı hiç, Piponya’ya
dönünce kız kardeşini Avrupa’daki partiden parlamenter yapmak istedi.
Piponyalılar ona oy vermedi. Benim kurnaz kadınlardan örnek vermemin amacı,
kimsesiz, yoksul ve garip kadınların büyük ideal istismarcısı hemcinsleri
tarafından aldatılmalarıdır. Kadın kotası dedikleri şey aslında bu kurnaz
kadınlara ayrılan kontenjandır. Bu kotada sıradan, gariban, bir halk kadını
olmaz. Bu tür grup arkadaşı kadınlar, eş dost olanlar koltuk ve makamlara sahip
olurlar. Asla boşta kalmazlar, onlar için mutlaka bir makam ve koltuk hemen
yaratılır. Hayali ülke Piponya’da
uydurduğum bu tip entrikalar ve yutturmacalar acaba dünyanın bir gerçek
ülkesinde de oluyor mudur? Tabii ne kadar da uydurma da olsa, yine de bu hayali
olaylar ilginçliğinden dolayı ders çıkarılacak niteliktedir.
Aslında etnik bir grubun sözde hak ve
hukukunu savunan siyasi parti de Piponya Cumhuriyeti’nin bir partisiydi ve o da
diğerleri gibi devletten referansını alıyordu. O parti zaman zaman Piponya
rejimi aleyhinde politika yapar görünürdü ama esasında Piponya’nın bölünmez
bütünlüğünün en önemli direklerindendi. O partinin parlamenterleri devletin
maaşını alan ve emeklilik gibi özlük haklarından yararlanan “kurnaz adam ve
kadınlar”dan oluşuyordu. Çünkü kendi halkını kandırıyorlardı. Nasıl olsa onlara
inanmış, kandırdıkları zavallı bir halk vardı. Halkları onları liderleri,
savunucuları ve hatta fedaileri falan zannediyordu. Ama aslında onlar bir
yüksek maaşlı Piponya devletinin memurlarıydı. Geleceklerini garantiye
almışlardı. Aileleriyle birlikte Piponya Cumhuriyeti’nde ömür boyu zenginlik
içinde yaşayabilmeyi garanti etmişlerdi. Piponya’da devlet zaman zaman o etnik
haklarını savunan sözde partiyi ve parlamenterlerini cezalandırma numarasını
oynayarak bu “kurnaz insanlar”ın inandırma rolüne katkı yapıyordu. Böylece bir
taraftan etnik sorunu o siyasi parti etrafında tehlike arz etmediği için
tutuyor, daha doğrusu bertaraf ediyor. Diğer taraftan da o sözde en demokrat ve
ilerici parti de parlamenterlik yaşamını uzatıyor, daha doğrusu dolgun maaş
alma meselesini garantiye alıyordu.
Piponya’da sakallı ve dinci fanatik
faşistler zaman zaman kadınlara saldırıyor ve takdir topluyordu. Kadına şiddet
ve hatta tecavüzün bir cezası yoktu. İdare edenler dünyanın en zenginleriydi.
Piponya’da basın iktidarın borazanıydı. Bütün tv ve gazeteler iktidara
yalakalık yapma yarışındaydı. Doğru ve gerçek haber, yurttaşı doğru
bilgilendirme asla yapılmazdı. Düşünce ve ifade özgürlüğü yoktu. Piponya
halkının zenginleri hapse atılmaz, çünkü devletin asıl sahipleri onlardı. Yoksullar,
kimsesizler, baldırı çıplaklar, avukatsızlar yani halk köleden farksız bir
durumdaydı. Yoksulların hapse atılması iki dudak arasındaydı. Piponya’da
demokrasi bir kandırmacaydı, yönetenlerin, zenginlerin bir oyunuydu. Millet
seçimde oy kullanarak seçim yaptığını zannederdi. Oysa seçtikleri sağcısıyla
solcusuyla aynı insanlardı. Piponya’da seçimler göstermelikti. Fakirler oy
verir ve zenginler seçilirdi. Kurnaz adamlar ve kadınlar daima fakirlerin
oyuyla parlamenter olurlardı. Bir konuda haklarını yemeyelim: “Maaşlarının
hakkını veriyorlardı. Zaman zaman kavga etme ve rest çekme rolünü çok iyi
yapıyorlardı.” Ve bu numarayı ne yazık ki fakirler hep yutardı. İşte öyle bir
hayali ülkeden bahsediyorum. Entrikaların, yolsuzlukların, rüşvetin, ihanetin
zirve yaptığı bu hayali ülke herkese ders olmalıdır. Bütün dünya bu hayali
ülkede yaşayanlardan ders almalıdır. Zaten biz de bu amaçla Piponya’dan
bahsediyoruz. İyi ki öyle bir ülkede doğmadık! İyi ki öyle bir ülkede
yaşamıyoruz. Ne mutlu bize!
Dünyaya sadece bir defa gelebilen bir insan bu
dünyanın bütün nimetlerinden yararlanma hakkına sahiptir. Bütün insanlar eşit
ve özgür doğarlar. Doğum sonrasında da eşit, adil ve özgür yaşamalıdır, bu
böyle olmalıdır. Yaşamın tüm evrelerinde özgür ve eşit yaşam devam etmelidir.
Ve son bir söz: Kimse bu yazdıklarımdan
bir çıkarsama, bir isim, bir ülke çıkarmasın. Hayali bir ülke olan Piponya’dan
bahsettim. Benim uydurduğum bir yerdir. Uydurduğum bu olayların dünyanın hiçbir
ülkesinde yaşanmasını istemiyorum. Hayali de olsa Piponya gibi bir ülke olmasın
istiyorum. Ders olması dileğimle.
-----
Bülent Tekin