13 Şubat 2008 Çarşamba

"Milli Birliği Sağlamak, Laikliği Korumak”






Sosyolog. Dr. İsmail Beşikçi


”…Dinsel akımlar, daha çok, devletin denetimindedir. Devlet, bu akımları denetim altında tuttuğu, istediği yönde gelişmesini sağladığı için, laikliğin büyük bir tehdit altında olduğunu düşünmek doğru değildir. Hizbullah’ın kışlalarda eğitildiğini, yurtsever Kürtlere saldırısının teşvik edildiğini hatırlamak yeter. Kürt hareketini engellemek için, Kürt hareketinin kitleselleşmesine engel olmak için İslami akımlar Kürt hareketine karşı kullanılabilmektedir. Örneğin devletin Kürt illerinde ve Batı illerinde laiklik çerçevesindeki uygulamaları farklıdır. Batı’da, “laiklik elden gidiyor” diyerek AKP’yi engellemeye çalışan resmi görüş, Kürt illerinde bizzat bu akımları teşvik ediyor, olabilir...”



”…Günümüzde resmi ideolojinin çok önemli iki boyutu var. Milli birliği sağlamak, laikliği korumak. Milli birliği sağlamak söz konusu olduğu zaman, Kürt sorununun baskı altında tutulmasını gerektiren bir anlayış egemen oluyor. Laikliği korumak söz konusu olduğu zaman ise, İslami akımları, bu arada bu akımların bir parçası olduğu düşünülen AKP’yi engellemek önemli oluyor. İşte bu noktada yakıcı olan sorunun Kürt sorunu olduğunu yine vurgulamak gerekiyor. Dinsel akımlar, daha çok, devletin denetimindedir. Devlet, bu akımları denetim altında tuttuğu, istediği yönde gelişmesini sağladığı için, laikliğin büyük bir tehdit altında olduğunu düşünmek doğru değildir. Hizbullah’ın kışlalarda eğitildiğini, yurtsever Kürtlere saldırısının teşvik edildiğini hatırlamak yeter. Kürt hareketini engellemek için, Kürt hareketinin kitleselleşmesine engel olmak için İslami akımlar Kürt hareketine karşı kullanılabilmektedir. Örneğin devletin Kürt illerinde ve Batı illerinde laiklik çerçevesindeki uygulamaları farklıdır. Batı’da, “laiklik elden gidiyor” diyerek AKP’yi engellemeye çalışan resmi görüş, Kürt illerinde bizzat bu akımları teşvik ediyor, olabilir…

22 Temmuz 2007 seçimlerinde, AKP, Kürtlerin yaşadığı alanlarda çok oy aldı. Hatta, Kürt illerinde de birinci parti oldu. Daha önceki seçimlerde, bölgede, Demokratik Toplum Partisi ve öncülleri birinci parti oluyordu. Bu durum artık değişti. AKP bölgede Kürtlerin daha çok oyunu alan parti oldu. Bu sürecin yaşanmasında, seçim kampanyası sırasında, CHP’nin ve MHP’nin anti-Kürt söylemleri, CHP-MHP koalisyonu gibi senaryoların yarattığı endişeler de rol oynadı. Durum ne olursa olsun, AKP’ye oy vermiş olan Kürtlerin, Kürt sorununun çözümü konusunda AKP’den bir şeyler beklediği açıktır. Bu taleplere cevap veremeyen AKP’nin sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdır. AKP hep, karşı oldukları olguları, karşı oldukları süreçleri dile getirmektedir. Örneğin, “etnik milliyetçilik”e karşıyız diyor. Siyasal ve toplumsal sorunda, sadece, karşı olunan durumları, ilişkileri vurgulamak, sorunun çözümü konusunda açılım sağlamaz. Sorunun çözümü konusunda, neye taraftar olduklarını, nasıl bir çözüm önerdiklerini de belirtmeleri gerekir. Örneğin, “kendi anadilimle, Kürtçe’yle eğitim görmek istiyorum” diyen Kürtlerin bu taleplerine cevap vermek gerekir. Bu talepleri artık “şuna karşıyım, buna karşıyım” diyerek savsaklamak, duymazlıktan gelmek olası değildir. “Etnik milliyetçiliğe karşıyız” diyen başbakanın, Hakkari, Adana, Mersin, Ağrı gibi yörelerde, DTP’nin gösterdiği bağımsız adayların, “bin umut adayları”nın, seçilmesini engellemek için, bazı seçim çevrelerinde, “açık oy-gizli sayım” olayları konusunda da konuşması gerekir. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin birçok projesinin geri dönmesi, yine, ancak, “etnik milliyetçilik” temelinde değerlendirilebilir.



Türkiye, Kürt sorununun çözümü konusunda ciddi bir adım atmıyor. Sorun içte olduğu halde, sorunun kaynağı olarak sık sık, AB’yi, ABD’yi, “Kuzey Irak’taki aşiret reisleri”ni suçluyor. Bu koşullar altında, Türkiye’de, AB ve ABD karşıtlığının yükselmesi kaçınılmazdır. Bu da 60. hükümetin programında saptanan hedeflere ulaşmada, aykırı bir ortam yaratır. AB’nin, Türk siyasetindeki bu anti-Kürt tutumu ciddi ve etkili bir şekilde eleştireceği kanısında değilim. Ama bu noktadan hareket ederek, Kopenhag kriterleri yerine getirilmedi diye, birliğe katılım görüşmelerini engelleyeceği açıktır.

Bu çerçevede, Orhan Miroğlu’nun, Radikal 2 de yayımlanan yazılarının dikkate değer olduğunu düşünüyorum. “Mersin Seçim Vakası” (5 Ağustos 2007), “Bir Dönem Kapanırken” (12 Ağustos 2007), “Barbie Bebek Demokrasisi” (19 Ağustos 2007) yazıları, “çok demokratik geçti” denen seçimlerin çok farklı bir boyutunu gündeme getirmektedir. Batman milletvekili M. Emin Ekmen, “Güneydoğu’de Değişen Siyaset” (26 Ağustos 2007) yazısında, Orhan Miroğlu’nu eleştirmektedir, cevaplamaya çalışmaktadır. Fakat, M. Emin Ekmen’in eleştirileri ve cevapları pek ikna edici değildir. Orhan Miroğlu’nun, “AKP, DTP ve Seçimler” ( (2 Eylül 2007) yazısı daha açıklayıcı ve ikna edicidir.

2006 yılında ve 2007 başlarında, Kürt illerinde, çeşitli yerlerde sellerin yarattığı doğal afetler meydana geldi. O günlerde, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği, felaketzedeler için çeşitli yardımlar yapmışlar. Bu yardımlar, zamanında felaketzedelere dağıtılmamış. Bu yardımlar, Batman tekel ambarında tutulmuş. Bu yardım malzemeleri, AKP Batman il örgütünün valiliğe verdiği listeler doğrultusunda, seçim öncesi, oy karşılığı olarak halka dağıtılmış… Bu da Kürtlerin nasıl yönetildiği, daha doğrusu kötü yönetildiği konusunda dikkate değer bir olgudur. İnsanı hüzünlere gark etmektedir. Ama, Kürtleri önce köylerini yakıp yıkarak, yerinden yurdundan ederek açlığa mahkum ekmek, sonra da bu tür yardım malzemeleriyle idare etmek, sürgit devam edecek bir politika değildir. Bu yardım malzemelerinin, AB ve Dünya Bankası kaynaklı olduğunu da unutmamak gerekir …

Seçimlerde 1 milyon 200 bin civarında geçersiz oy kullanıldığı görülmektedir. Bunlar daha çok Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları alanlarda kullanılan oylardır. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, sık sık karşı olduğunu belirttiği “etnik milliyetçilik” tam da budur. Seçimlerden önce AKP’nin ve CHP nin, ortak tutumlarıyla, bağımsız adayların da seçmen oy pusulasında yer almaları sağlanmış, bu, seçmenler için özellikle güçlük çıkaran bir konu olmuştur. Bağımsız Kürt adayların seçilmesini engelleyici bu tutum tam da “etnik milliyetçi” bir tutumdur. Sadece Mersin ‘de 18.600 oy iptal edilmiştir. Oyları iptal edilen seçmenlerin çok büyük bir kesimi, “bin umut adayları”na oy verecek olan seçim çevrelerinde gerçekleşmiştir. Orhan Miroğlu’nun, sadece, 150 civarında bir eksikle seçimi kaybettiği düşünülürse bu ilişkiler daha kolay bir şekilde kavranılabilir.”

------------------------------------------------------
Kaynak: Esmer Dergisi, Sayı: 34, Ekim-Kasım 2007
------------------------------------------------------

Hiç yorum yok: