Faiz Cebiroğlu
faizce@hotmail.com
Çalışmak, nedir? Protestan dininin ve özellikle Calvin (1509 – 1564) döneminde kutsallaştırılan çalışma kavramı, bizlere ne ifade ediyor?
Düşüncelerimi yazmak istiyorum; tartışmak içindir.
Fikirlerimi yazmak istiyorum; biz, insanlara yakışan en güzel bir çalışma bakışı, yaratmak içindir.
Çalışmak, belirli bir süreç içinde ortaya çıkan, bir insan emeği olarak, ifade edilebilir. Yani çalışma (emek), sonuç gözeten bir insan faaliyeti, oluyor.
İnsanlar, hayvanların tersine, ‘iş-araçları’ ve ‘iş-bölümü’ sistemiyle, sonuç gözeten bir etkinliğe katılırlar. Bu, iştir. Bu açıdan her çalışma, sosyal bir ilişki olarak, belirli bir dayanışma ve iş-birliğine dayanır. Bu durum, karşılıklı bir iletişimi ve birlikteliği içerdiği, açıktır.
Evet doğrudur; çalışmak, yaşamak için, zorunludur. Ama hangi iş zorunlu? Kim, hangi tür işi yapacak? İşte, üzerinde durulması ve tartışılması gereken noktalar, bunlardır.
İlkel toplumlarda insanlar, vakitlerini, günde, bir-iki saat çalışmaya ayırırlardı. Diğer zamanları ise, zorunlu olmayan birlikteliklere, dinlenme, dans, müzik, süslenme gibi, aktivitelere harcarlardı. Burada, çalışanla – çalışmayanı ayırmak, zordu... Ama süreç içerisinde, çalışma kavramı, daha değişik anlamlar kazandı.
Eski Atinalılarda çalışan, fiziki iş yapan, sadece kölelerdi. Zira iş, “değersiz bir faaliyet” olarak, kabül ediliyordu. Köle sahipleri için değerli olan, müzik, felsefe, spor gibi aktivitelerde bulunmaktı.
Keza, eski İsrail’de de, iş, ”insanları mutlu etmeyen; insanları eriten ve çürüten bir etkinlik” olarak görülüyordu. Burada, iş, ”toplumu dolandıran ve aldatanlara karşı verilen bir tür ’ceza’ olarak, kullanılıyordu.
İlk kilise yıllarında da iş, ”günah işleyenlere karşı verilen bir ceza” olarak, kabül ediliyordu. Ama daha sonra, Luther (1483 – 1546) zamanında, iş; ”yaşamın temeli ve anahtarı” olarak kabül edilmeye başlandı. Burada ilk kez, Tanrı, din ve çalışma kavramı yeniden anlam kazandı: ” Tanrı’yı kazanmak, çalışmaktan geçer.” ”Çalışmayanlar, dinsiz ve dolandırıcıdır.” diye.
Bu başlangıç, protestanizmin, özellikle Calvin (Kalvin) ve onun adıyla gelişen Calvinizm, Anglikan kilisesi, çalışmanın, ”dua etmek kadar, kutsal ve önemli olduğu” dönemini başlattı. Bu anlayış gelişti. Kapitalizme damgasını vurdu. Bu anlayış gelişti; ”kâr, daha fazla kâr için”, ”çalışın, daha fazla çalışın!” sonucunu ortaya çıkardı.
Peki bizler, ”eşitlik, ortaklık ve özgürlüğü” savunan bizler, sömürücü mülk sahiplerinin, ” çalışın, daha fazla çalışın!” anlayışıyla, emperyalist – kapitalist sisteme alternatif olabilir miyiz? Üzerinde ciddiyetle durulması gereken, soru budur.
Yaşanan deneyimler vardır. Eski Sovyetler Birliği ve Doğu – Avrupa ülkelerindeki sosyalizmin çözülmesinde en önemli neden, bence, ”çalışma” kavramının geliştirilmemiş olmasındandır. Sosyalizm, insanı bütünüyle geliştirdiği için, istenir. Buna, insanın topyekûn gelişimi, diyorum. Topyekûn gelişim, dengeli gelişimdir. İş (emek) vardır. Ama müzik, dinlenme, eğlence gibi aktiviteler de vardır.
Peki bunlar yeterince yoksa ve sürekli gelişmiyorsa, sosyalizm neden istensin?
İnsanlar; kapitalist – emperyalist toplumlarda çalıştıkları gibi, aynı haftalık iş saatiyle ve zamaniyle çalışacaklarsa, sosyalizmi niye tercih etsinler?
Oysa ki, amacımız; emperyalist – kapitalist toplumlarda olduğu gibi, çalışmak, çok çalışmak değil, ’çok çalışmayı en aza’ indirmektir.
Amacımız, yaşamın her cephesinde, rahatlığı yaratmak; zorunlu çalışmayla – zorunlu olmayan, aktiviteler, (eğlence, müzik, dans, dinlenme..) arasında denge sağlamaktır.
Yıllar öncesinde, Prof. Dr. Yalçın Küçük’le, Toplumsal Kurtuluş dergisinde birlikte çalışırken, ”Sovyetler’de Sorun” başlıklı bir yazısını okumuştum. Yazıda, çalışma sözcügünün tarihsel kökenini inceliyor ve yazının bir bölümünde; ”cennette insanların çalışmadığını” yazıyordu. Katılmamak, elde değil.
Amacımız, cenneti kurmaktır.
Acaba cennette insanlar, çalışıyorlar mı?
Notlar:
Pedagogisk opslagsbog (Pedagoji – ansiklopedik el kitabı), Danimarkaca.
Lars Jakop Muschinsky & Karsten Schnack (red).: Christian Ejlers’ Forlag, 4. baskı.
Kopenhag 1988.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder