Adil Okay
“Ve bugün Suudi Arabistan gibi ortaçağ
karanlığını yaşayan ülkeler, Suriye’ye demokrasi götürmeye kalkıyorlar. Ve bu
ülkeler –ne yazık ki Türkiye’nin de katkısıyla- Suriye’yi kan gölüne
çevirdiler. Özgürlük-demokrasi görecelidir. Elbette Suriye’ye eleştirilerim(iz)
vardı. Ama 1-“Demokrasi ihracı” savı palavradan ibarettir. Ve bilimsel
değildir. 2-Velev ki mümkün olsun, o halde neden Suudi Arabistan’dan
başlamıyorlar?..”
2008’de Suriye’nin önemli kentlerinden El
Rakka’da yapılan “Uluslar arası şiir festivali”ne davetliydim. Türkiye’den o
yıl ben, şair Ayşegül Tercan ve yazar-tercüman Bereket Kar gitmiştik. Bir hafta
kadar süren festivalde önemli toplantılar ve görüş alış verişi gerçekleşmişti.
Aklımda kalan bir detay: Suudi Arabistan’lı kadın şairin sosyalliği ve başının
açık olmasıydı. “Ne yazık ki ülkeme dönünce, Suriye’de olduğum kadar özgür
olamayacağım, başımı kapatacağım” demişti. Yoğun bir günün sonunda dünyanın
değişik ülkelerinden gelen konuk şairlerle yemek yiyorduk. Suudi’li kadın şair
de bize eşlik ediyordu. Ülkesinde değil içki içmek - bizimle aynı masaya
oturmasının bile yasak olduğunu anlatmıştı.
Ve bugün Suudi Arabistan gibi ortaçağ
karanlığını yaşayan ülkeler, Suriye’ye demokrasi götürmeye kalkıyorlar. Ve bu
ülkeler –ne yazık ki Türkiye’nin de katkısıyla- Suriye’yi kan gölüne
çevirdiler. Özgürlük-demokrasi görecelidir. Elbette Suriye’ye eleştirilerim(iz)
vardı. Ama 1-“Demokrasi ihracı” savı palavradan ibarettir. Ve bilimsel
değildir. 2-Velev ki mümkün olsun, o halde neden Suudi Arabistan’dan
başlamıyorlar…
Türkiye, 400 binden fazla Suriyeli mülteciye aş
ve barınak imkanı sağlamış durumda. Hadi insani yardım varsayıp itiraz
etmeyelim. Şeriatçı gruplara (El Kaide, El Nusra v.d.) yapılan silah yardımını
ve lojistik desteği görmezden gelelim. Peki neden aynı yardımı Suriye’den kaçan
Kürt mültecilere yapmıyoruz. Peki neden Türkiye, Rojava’da, Kürtlere yönelik
katliamlara göz yumuyor. Toplanan ilaç, yiyecek, battaniye gibi malzemelerin
ulaştırılmasını engelliyor. Üstelik bunu yapan “müslüman” AKP hükümeti…
Sorular uzatılabilir. Bu konuda “10 soruda
Suriye’de neler oluyor” başlıklı bir yazı yazmıştım. Merak eden arkadaşlar o
yazıyı googol’dan bulabilirler.
Suriye TV’sinde programın zor olan yanı şuydu.
Söyleşi sırasında Bereket Kar, başka bir toplantıda Ayşegül Tercan’ın
tercümanlığını yapıyordu. Dolayısıyla ben de festivalde tanıştığım Fas’lı şair
Mostapha Badoi’den yardım istedim. Ben Fransızca anlattım, Mostapha Arapça’ya
çevirdi…
Daha sonra anlatıldığına göre, konuşmamda en çok
etki bırakan bölüm, benim Fırat nehrinin her coğrafyada (Türkiye dahil)
kanadığını vurgulamam olmuştu. O sırada Irak işgalinin yaraları kanıyor ve
Fırat o coğrafyada kana bulanıyordu. Ve ben de, Fırat’ın ülkemizde en çok
kanadığı dönemin başlangıcı olan 1980’den sonra uzun mülteci hayatıma
başlamıştım.
O sırada El Rakka’dan akan Fırat görece temizdi.
Bu gün başta Türkiye olmak üzere ABD ve diğer
müttefiklerinin elleriyle kirletildi.
Ve şiir kenti olan, Fırat sayesinde
orta-doğu’nun en büyük baraj göllerinden birine sahip olan El Rakka bu
ülkelerin dolaylı – dolaysız müdahalesi sonucu kanamaya başladı…
Rojava kanamaya başladı…
Suriye kan gölü…
20.08.2013
-------------
Suriye TV sinde yaptığım konuşma özeti
(tercümesi) . Meraklıların dikkatine:(*)
"Merhaba, mesel heyr, iyi akşamlar,
Öncelikle El Rakka Uluslararası Şiir Festivali tertip komitesini, dünyanın
birçok yerinden Festivale gelen şair ve yazarları ve El Rakka kenti ile Savra sakinlerini
selamlıyorum.
Ben buraya Türkiye'den, ortak nehirlerimiz olan
Asi ve Fırat'ın izini sürerek geliyorum. Ne yazık bir zamanlar bereket ve
güzellik kaynağı hatta tanrıçası olan Fırat, bu gün Yaşar Kemal üstadın dediği
gibi kan akıyor. (Asi ise neredeyse kurutuldu.)
Fırat Suriye'den geçip Irak'a girdiğinde,
ABD'nin talan politikası sonucu katledilen altı yüz bin Irak'lının kanı da
Fırat'a karışmakta, uygarlık adına Mezopotamya kanatılmaktadır. (...)
İşte ben buraya sırtımda bu ağır gerçeklerin yüküyle
geldim. Geldiğim coğrafyada bir zamanlar -ve hala- yaşayan Homeros'un, Nazım
Hikmet'in izini sürüyorum. Fırat'ın geçtiği topraklarda yaşayan CİGERXWİN'UN
(CİĞERHUN'UN) 'un, ADONİS'in izini sürüyorum. Barışın izini sürüyor, barışın
özlemini çekiyorum.
Bu gün diliyorum ki Fırat'ın kıyısında yapılan bu festivaller aracılığıyla şiir ırmağı yeniden insanı kucaklar. Şiir yine insana, sevgiye, güzelliğe, barışa giden yola katkı sunar.
Diliyorum ki şiir, Fırat'ı, Asi'yi sular. Fırat'ta kan, Asi'de çamur yerine mısralar ve notalar akar. “
(*): 15 Nisan 2008