Adil Okay
DEVLET 74,5 LİRAMI GERİ VER !
Basında “Aziz Nesin’lik dava”
diye anılan “Salyangoz Davası” düştü.
Nedir salyangoz davası. Takip
edemeyenlere kısaca anlatayım: “Karabük hapishanesinde yatan Kasım Karataş’a
yolladığım bir fotoğraftan ve kartpostaldan yola çıkarak, hakkımda
"cezaevinden firar örgütleme" anlamına gelecek bir suçlama ile
soruşturma açılmıştı. Söz konusu fotoğrafta arka planda kızım Öykü, önde ise
bir salyangoz görünmektedir. İşte bu salyangoz fotoğrafının “kroki” olduğu
iddia edilmekteydi. Daha geriye gidersem, yine kızım Öykü’nün hapishaneye
yolladığı balonlar da sakıncalı-tehlikeli diye yasaklanmış, konu basına
yansımış ve TBMM’de milletvekili Akın Birdal’ın soru önergesine konu olmuştu.
Sonuçta Mahkeme salyangoz vakasında
“Kovuşturmaya yer olmadığı” kanaatine varmış. Bu kanata varmak için neler
yaptıklarını anlatmış:
İyi de kamu kaynaklarını neden
boşa kullandınız – beni ve ailemi taciz ettiniz. Bir deli kuyuya taş atmış- bin
deli çıkaramamış diyeceğim ama durum bundan daha vahim. Bir delinin insanları
“oyuna getirmesi-aldatması” değil bu olay. Tamamıyla devlet politikası.
Davada “suç ortağım” olarak gösterilen Kasım
Karataş da bu konuyla ilgili şunları yazmıştı: “En son Adil Okay’a yönelik
provokasyon kokan savcılık soruşturmasında vuku bulan skandal diyebileceğimiz
durumdur. Bana gönderdiği mektupta kızı Öykü’nün bir salyangoza bakarken
çekilmiş fotoğrafı var. Haftalar sonra cezaevi idaresince tarafıma yapılan
tebligatta, “sakıncalı”dır diye, soruşturma başlatıldığını ve mektubun
verilmeyeceği yönündeydi. Bu karara karşı İnfaz Hakimliğine itiraz ettim.(…)
Burada amaçlanan oldukça açık. İnsani bir yaklaşım olan, insanlar arası manevi
değerlerin hedeflenip, cezalandırılmasıdır. Şu mesaj da verilmek isteniyor;
“Nasıl olur da devlete karşı mücadele eden insanlarla iletişim kurup, onlara
moral verirsin” hesabı sorulmaktadır. Yoksa Adil’in cezaevine şifreli firar
krokisi göndermediğini bu sistem çok iyi bilir. Bu sistem Adil’in bunu
yapmadığını bilirin yanında Adil’i iyi de tanır. Tanıyor: çünkü Adil de her
birimiz gibi bu devletin hışmına uğramış, polis silahıyla ağır yaralanmış,
emniyetin işkencelerinden geçmiş, öldü denilerek asansör boşluğuna atılmış,
günler sonra tesadüfen halktan insanlar tarafından bulunup, polise bildirilmiş,
doğru-dürüst tedavisi yapılmadan zindana atılmış, zindan da özgürlük eylemini
gerçekleştirerek Orta-doğuya gitmiş, orada Filistin halkıyla İsrail siyonizmine
karşı omuz omuza savaşarak enternasyonalist görevini yapmış, yirmi yılı aşkın
sürgün hayatından sonra tekrar ülkesine dönmüş sosyalizm ve demokratik
mücadelesine devam eden yürekli bir devrimcidir. Böyle bir insanın bir
kartpostalla firar krokisini çizmeyeceğini çok iyi bilir. Böyle bir iddianın
mantığı yoktur ve olamaz da. Tüm olup bitenlerden sonra bu durumu sadece
Cezaevi Disiplin Kurulu’nun ve savcılığın paranoyası olarak değerlendirmek mümkün
mü? Olabilir. Ancak bu paranoya devletin tüm kurumlarını içine almışsa, bu
paranoya olmaktan çıkar, faşizmin sarmalına dönüşür. Bu sistemi oluşturan
sıradan bir kurum veya birey değildir. Bu bir zihniyettir. Bu zihniyeti
oluşturan devletin aklıdır.”
Evet tam da Kasım Karataş’ın
yazdığı gibi bu bir zihniyettir. Devleti yönetenlerin tacizci zihniyetidir.
Düşünebiliyor musunuz bu kadar akıllara ziyan bir vakada yapılan masrafı.
Onlarca devlet memuru oturmuş, günlerce kamera kayıtlarını izlemişler, telefonlar
dinlenmiş, fotoğraf üzerine “bilirkişiler” günlerce çalışma yapmış. Savcılar
savcılara dosya yollamış. Karakol beni çağırmış. İfademi almış. İHD
yöneticilerinden Ömer Ayaz davamı gönüllü olarak üstlenmiş. Kalkmış bin
kilometreden fazla yol yaparak davanın açıldığı Karabük’e gitmiş. Masraflarını
devletten ya da bu davanın açılmasına neden olan Karabük hapishane idaresinden
ve Karabük Emniyet müdürlüğünden alamamış. (Benden de almadı) Bu kurumlar
“İnsanları neden taciz ediyorsunuz, böyle komik vakalarla kamu kaynaklarını
neden çar çur ediyorsunuz…” diye uyarı cezası bile almamış.
Tabi bu davaya gelene kadar nelere var
diyeceksiniz.
Ama ben 74.5 liramı geri istiyorum.
Neden 74.5 lira, açıklayayım: Karakola ifade
vermeye dolmuşla gidip geldim. Dolmuşa 3.5 TL ödedim. Avukatım gönüllüydü
demiştim ya. Ama Noterden vekâletname çıkarmak için de parayı benim ödemem
gerekirdi. Noter bir sayfalık kâğıt için 71 TL aldı. Toplamda 74.5 TL para
ödedim. Oysa bu parayla 50 adet posta pulu alabilir ve tutsaklara mektup
yollayabilirdim.
Konuyla ilgili yaptığım basın açıklamasından
bir bölüm paylaşarak yazımı tamamlıyorum: Türkiye’nin birçok kentinde ve
Avrupa’da sergilenen “Mahpus mektup ve resimleri sergisi”, bana ve kızıma
yollanan mektuplardan oluşmuştu. Şu anda evimde binlerce “görülmüştür” damgalı
tutsak mektubu bulunmaktadır. Bu benim yaşam biçimimdir. Tarafsızlık var olan
düzeni beğenmektir. Statükoculuktur. Benim tarafım: İş cinayetlerinde hayatını
kaybeden emekçilerin, şiddete uğrayan kadınların, inançları-kimlikleri
nedeniyle katledilen insanların, nükleer santrallerin, HES’lerin yıkıma
uğrattığı çevrenin, özgürlük ve eşitlik idealleri uğruna zindana düşen
tutsakların tarafıdır. Hakkımda düzenlenen bu soruşturmalar nedeniyle de baş
eğmem beklenmesin.”
Şimdi de 74.5 liramı geri istiyorum. Ve de
özür bekliyorum.
05. 11.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder