Adil Okay
Ön
not: Bu yazı İdris Naim Şahin’in, şair – yazar ve sanatçıları tehdit etmesi
üzerine Aralık 2011’de yazılmıştı. Şimdi de İdris’i aratan, şairlere,
yazarlara, bilim insanlarına, gazetecilere tehditler yağdıran Tayyip Erdoğan
için bu yazıyı uyarlamak gerekiyor. Zira bu isimler aynı kötülük imparatorluğunun
üyeleri. Ben ucube çıkışlarıyla, seçim döneminde iyice saldırganlaşan, kendini
AKP militanı sayan, önüne çıkanı tehdit eden en son çok zarif, barışçıl bir
gösteri yapan kadınlara utanmazca hakaret eden Tayyip Erdoğan için yeniden
yazmak istemedim. Onun yerine 2011 yılında yazdığım aşağıdaki yazıdan İdris
Naim Şahin adını kaldırıp yerine Tayyip Erdoğan koydum. Tayyip Erdoğan İsminin
başına “sayın ya da cumhurbaşkanı” koymuyorum. Zira elindeki kötülük mührünü
mazlumun bağrına basmaya devam eden, Kenan Evren canisinin izinden giden bu
adam benim için “saygın” değildir ve benim başkanım değildir.
I
Tayyip
bey, ben, en son ucube açıklamanızda işaret ettiğiniz sakıncalı şairlerdenim.
Her ne kadar dört şiir kitabıma rağmen kendimi şair sayamasam, “şair olma
serüveninde yol alan bir amatörüm” desem de, açıklamanız bana dokundu. Dokundu
zira merhum babam Süleyman Okay, kelimenin tam anlamıyla bir şairdi. Üstelik
“sakıncalı şair”. O, Sizin gibi düşünen darbeciler tarafından hapse atılan ama
buna rağmen baş eğmeyen, 12 Eylül faşist darbesinden sonra, en zor yıllarda
Antakya İHD yöneticiliği ve Halk Evleri başkanlığı yapan bir sosyalistti. Hani
kısa bir süre önce düzmece suçlarla zindana attığınız Ragıp Zarakolu’nun ve
‘Boyundan utan darağacı/ Kırk canlı oğlan doğuruyor/ Kocasını astığın kadınlar’
diyen şair Ali Yüce’nin kadim dostuydu.
“Ranzamda / sabaha bir yıl var
daha / şimdi köşe başlarında / eller yukarı / şimdi kan kokuyor bu duvarlar/
ölüm kokuyor / makaralara sığmıyor acılarım / sağılmakla bitmiyor (…) Hüznün
kızgın ve kanlı memelerinde / Hızla büyüyor tomurcuk / Göçe hazırlanırken sayrı
gece / Ateş imbiğinden süzülüyor / Şafağın gülleri / Çünkü birazdan gün doğacak
/ Kınında duramıyorsa da ölüm / Sıcak / Ve sarışın bir umuttur yaşamak / sevda
tutuklanamaz çünkü…” Süleyman Okay
II
Tayyip
bey, elbette babam şair olmasaydı da bu sözlerinizi protesto ederdim. Dünyada
ve ülkemizde en has şairler hep zalime karşı mazlumun yanında olmuşlar, sizin
gibi elindeki mührü kötülük için kullananlara baş kaldırmışlardır. Pir
Sultanlar’dan Nazım Hikmet’lere, Missak Manouchian’dan Feqîyê Teyran’a, Atilla
Jozef’ten Bertolt Brecht’te, Heine’den Victor Hara’ya, Sivas’ta zebanilerin
yakarak öldürdüğü Metin Altıok’a, şu anda zindanlarınızda tutsak olan, 20 kez
kanser ameliyatı olduğu halde hâlâ serbest bırakmadığınız şair Erol Zavar’a
kadar bu gelenek sürmektedir. Sizin zulüm geleneğiniz devam ettiği sürece,
şairlerin isyan geleneği sürecektir. Elbette sizin postmodern faşist
hükümetinize hiciv yerine methiye ‘şiirleri’ yazan, ruhunu şeytana satan bir
grup ‘yazar’ vardır. Bu hep böyle olmuştur. Ancak tarih, sizi ve işbirlikçi
‘aydın-yazarlarınızı’ değil, isyan eden, ‘Başka bir dünya mümkün’ diyen
şairleri bu güne taşımıştır. Yarına da taşıyacaktır.
“başka ozanlar / bana ne
onlardan / batırsınlar burunlarını pisliğe / göstersinler esrik coşkularını /
uyduruk imgelerle ve içkiyle / gittiğim yer meyhane değil benim / usa giderim
hatta daha ileri / özgür bir usun sahibiyim / budala bir hizmete adamam
kendimi/ bana göre değil sızlanıp hizmet etmek / elden ayaktan düşüren alçak
güçlere…. / özgürlük ve sevmek / bu ikisi gerek bana / aşkım için yaşamım feda
olsun / özgürlük uğruna aşkım…“Atilla Jozef
III
Tayyip
bey, ne mutlu bize ki yalnız değiliz. Sizi bu ucube açıklamanızdan dolayı
kınayan-protesto edenlerin sayısı az değil. Hatta bir zamanlar hükümetinizi
‘demokrat’ sanan, hâlâ sizden umudu olan bazı yazarların dahi öfkesini
çektiniz. Zira bu açıklamalarınız onları da utandırmaya başladı. Önce
sosyalistleri, yurtseverleri, seçilmiş belediye başkanlarını hapse attınız,
sonra gazetecileri, avukatları, yazar ve yayıncıları, derken sizin gibi
düşünmeyen akademisyenleri düzmece suçlamalarla, komplolarla zindanlara
tıktınız. Bu gün de bizi işaret ediyorsunuz. Biz bu filmi 12 Eylül’de de
görmüştük İdris Bey. 12 Eylül’de de sizin zihniyetiniz beni ve yoldaşlarımı
idamla yargılamıştı. O zaman da baş eğmemiştik, hiç kuşkunuz olmasın bu gün de
baş eğmeyeceğiz.
“tak tak tak/ hadi kalk / kalk
diyor bir ses / saat sabahın ikisi / kapı mı çalıyor ne / tok tok tok / yok yok
kimsecikler yok / cinler dans ediyor evin içinde / rüzgar pencereyle sohbette /
yağmur karla flört ediyor / korku zifiri mavi… / tık tık tık / saat sabahın
dördü / hadi uyan uyan diyor bir fısıltı / kimsecikler yok / ya bu uğultu /
cama vuran / taarruz trompeti / teslim ol borazanı / yalnızlığın azraille valsı
/ başlıyor/ sabah haberleri/ yeni bir emre kadar / bütün lambalar
kırmızı/ çocuklar eyvah / çocuklar eyvah…” Adil Okay
IV
Bir
düşünün Tayyip Bey, hükümetiniz döneminde kaç ananın, babanın ‘Ah’ını aldınız.
Güvenlik güçlerinin ‘terörist sanarak’ vurduğu çocukların sayısını biliyor
musunuz? Peki ya seleflerinizin neden olduğu 17 bin fail-i meçhul hakkında ne
yapıyorsunuz. Ya babasız ve annesiz büyümek zorunda kalan çocuklar. Ebeveynleri
zindanda olan çocuklar. Ya zindanlardaki TMK mağduru çocuklar. Cumartesi
annelerinin ‘Ah’ını duyuyor musunuz? Bizimle uğraşacağınıza, zindanlara suçsuz
insanları dolduracağınıza katillerin peşine neden düşmüyorsunuz. Eski
tetikçileriniz bile itirafa başladı daha ne bekliyorsunuz…
Tayyip
bey, daha söyleyecek çok lafımız, yazacak mısralarımız, söyleyecek
şarkılarımız, çizilecek resimlerimiz var. Şunu unutmayın ne selefleriniz
bize baş eğdirebildi, ne de siz eğdirebilirsiniz.