EKİN
VAN İÇİN YAZDIKLARIMA TEPKİLER VE TEHDİTLER HAKKINDA…
adil
okay
Ekin Van için
yazdığım “Ölü bedenimizi çırılçıplak sokağa atanlar” başlıklı yazıma çok fazla tepki geldi.
Yaşananların dolaylı - dolaysız tanıkları hatırlattığım için teşekkür ettiler.
Yandaş medyanın ve resmi tarihin şartlandırdığı bazı insanlar ise “yalandır”
derken, bazıları ise iyi niyetle “acaba” dediler. Bazıları da “iyi ama şehit
polis ve askerler de var” diye “acı yarışına” kalkıştılar. Üç beş yaratık da
beni tehdit etme gafletinde bulundu. Polemikle uğraşacak zamanım olmadığı için
hepsine toplu yanıt verme ihtiyacı duydum. (Söz konusu yazıyı okumayanlar
internetten ulaşabilir)
Öncelikle belirteyim:
Yazımda alıntı yaptığım “tecavüz” bölümü iki gazetecinin Rojin Canan Akın ile Funda Danışman’ın “Bildiğin gibi değil” adlı kitabında geçiyor. Kitapta
canlı tanıklardan söyleşiler var. Okumanızı öneriyorum. Ayrıca bu konuda yazılmış
yüzlerce rapor - kitap - belgesel bulunuyor.
Yani siz “yoktur”,
“olmamıştır”, “iftiradır”, “acaba” derken Türkiye devleti bu yaşananları kabul
etmiş ve suçlu güvenlik güçlerinin birkaçını göstermelik olarak yargılamıştır.
Mağdurların bazılarına da tazminat ödemiştir. Ve halen ödemeye devam
etmektedir. Tabi tecavüzcülerin – işkencecilerin büyük çoğunluğunu ise
ödüllendirmiştir. AİHM’nde yeni yeni davalar açılmaktadır. Kısa bir süre önce
Tayyip Erdoğan’ın onayıyla Genel Kurmay’da terfi ettirilen Musa Çitil de hem
cinayetten hem tecavüzden yargılanmıştı. Bunları ben söylemiyorum. T.C. mahkeme
tutanakları söylüyor. Ama ruhunu şeytana satan, her dönem hükümet yanlısı basın
bunları bildiği halde yazmıyor, TV ekranlarında göstermiyor. Ve insanlarımızın büyük
çoğunluğu da bu paçavraları okuyor, izliyor.
Biz gerçeği sol muhalif
basından, mahkeme tutanaklarından, insan hakları örgütlerinin raporlarından ve
canlı tanıklardan öğreniyoruz.
Yazdıklarınız beni
ikna etmedi daha fazla belge isteriz diyenlere yanıtım şu: Gidip araştırmak da
size düşer. Klavye başında geçirdiğiniz zamanın çok azıyla arşivlere
ulaşabilirsiniz. Yine de yol göstereyim. Özel harekatçı Ayhan Çarkın’ın
itiraflarından, AİHM kararlarına, Susurluk raporlarına, tecavüzden mahkum
edilen güvenlik güçleri -asker, polis, subay, korucu, MİT, JİTEM elemanları
dâhil- listesine, devletin on yıllardır gözaltında katletme, yargısız infaz,
işkence ve tecavüzden kaç kez yargılanıp tazminat ödemeye mahkum olduğuna ve
kaç dosyayı hasır altı ettiğine kadar hepsine ulaşabilirsiniz. Tabi bir de
ulaşamayacağınız savcı-hakim-polis-doktor işbirliği ile aklanan o kadar çok
cani, tecavüzcü devlet görevlisi var ki. Bizim yazdığımız, devletin inkâr
edemediği vakalardır. Siz bunun bin katının yaşandığını düşünün. Ve bunlar
yaşanırken hâlâ “neden isyan ediyor bu insanlar” deyin. Olacak iş değil.
Ekin Van hakkındaki
yazıma yanıt olarak, savaşta öldürülen polis ve askerleri hatırlatanlara
gelince: Öncelikle acıların yarıştırılmasının doğru olmadığını söyleyeyim. Sorumlu
mu arıyorsunuz. Birincisi: Savaşı başlatan, savaşı yaratan sistemi sorgulayın
derim önce. Bir halkın en küçük demokratik hak talebini kanla bastırırsanız
onların da dağa çıkmaktan başka çaresi kalmaz. Bu kadar açık. Savaş başladı mı
arada asker de, polis de, gerilla da, siviller de ölür. Kin ve nefret
insanların başını döndürür. Bunlar sonuçtur. Ama önce nedenleri tespit etmek
gerekir. Neden de başta söylediğim gibi devletin ırkçı-milliyetçi politikasıdır.
Bu savaş üreten politika dün sermaye sınıfının çıkarlarına endeksli “Türk –
İslam sentezi”ydi. Bu gün de yine sermaye destekli “İslam – Türk sentezi”dir.
İkincisi: Siz hiç kaçırılan
asker ve polislere işkence yapıldığını, tecavüz edildiğini, kulaklarının
kesilip maskot yapıldığını, cesetlerinin çırılçıplak soyulup sokaklarda
sürüklendiğini duydunuz mu. Yok. Duyamazsınız. Onlara nasıl davranıldığını
serbest bırakılan asker ve polisler anlattı, okumadınız mı? Ve ayrıca ölen
güvenlik güçlerinin ailelerinin trajedisini zaten basın yeteri kadar veriyor.
Ben verilmeyenleri, yok sayılanları yazıyorum. İsterseniz gelin yeni kurulan
“Barış Bloku”nun etkinliklerine katılıp hep beraber “ne asker, ne polis, ne
gerilla kimse ölmesin” diye bağıralım.
Merak edenlere de
söyleyeyim. Kürt değilim. Türküm. Bir ucum da Arap. Ana dilim Türkçe. Ama doğup
büyüdüğüm coğrafyada (Antakya - Hatay) Araplardan, Türklerden önce Doğu
Romalılar vardı. Sonra Memluklular. Keza Anadolu’ya Türkler geldiğinde orada
Kürtler, Ermeniler, Süryaniler ve diğer halklar vardı. Yani bu halklar en az
Türkler kadar bu toprakların asıl sahipleridir. Ol bu nedenle ben “önce insan”
diyenlerdenim. Ve tekrar hatırlatayım ki her konuda aynı görüşte olmamız
gerekmiyor. İlk adım birbirimizi anlamak olmalıdır. Bu anlamda yazımda hata –
açık aramak yerine içeriğe bakınız.
Bu ülkede uzun dönem “Kürt
yoktur” denilerek yürütülen kirli savaşı başlatanlara, dünya genelinde
savaşları yaratan ekonomik eşitsizliğe, bu sistemin literatürde adı olan
kapitalizme karşı mücadelede yerimi aldım. Büyük çoğunluğun sustuğu en zor
dönemde konuşan, yazan, bedel ödeyen insanlardan biri olarak ezilenlerin
yanında saf tuttum. Bundan sonra da tutacağımdan emin olabilirsiniz. Ben Türk
olarak sahip olduğum tüm hakların Kürt kardeşimde de, Arap, Çerkez
kardeşlerimde de olmasını istiyorum. Ana dilde eğitim hakkı başta olmak üzere.
Aksini düşünenlerle zaten karşı cephelerde yer alıyoruz demektir. Türk Nazileriyle
aynı düşüncede – safta olmam mümkün değil. Aynı şekilde Sünni Müslümanların
haklarının Alevilerde ve diğer inanç gruplarında da olmasını savunuyorum. Ya
vergilerimizden nemalanan diyanet işleri bakanlığını kapatacaksınız. Ya da
diğer inançlara da eşit dağıtacaksınız. Ben ilk şıkkı tercih ederim. Ama
ikincisi de bir ileri adım olur.
Bir diğer konu da
yazımla ilgili bana yöneltilen tehditler.
Bu ilk değil. Devlet
de, sivil faşistler de beni defalarca tehdit ettiler. Ben de hepsine “kuru veya
yaş gürültüye, sanal veya reel tehdide pabuç bırakmam” demiştim. Aynen tekrarlıyorum.
Destek mesajlarına da
teşekkür ediyorum.
Dün bir avuçtuk.
Babam merhum Süleyman Okay, Antakya’nın parmakla gösterilen 10 sosyalistinden
biriydi. Şimdi parmakla gösterilemeyecek kadar çoğuz. Daha da çoğalacağız.
Sonsöz:
Tartışmalara neden olan konu: Ekin Van
adlı kadın gerillanın çırılçıplak bedeninin devletin güvenlik güçleri
tarafından sokakta teşhir edilmesiydi. Bırakınız solcu – sosyalist - yurtsever
olmayı, insan olanı öfkelendirecek, isyan ettirecek bir manzaraydı bu. İşte
yukarıda yazdığım nedenlerle ceberut devlete karşı doğru bildiği bir kavgada
yerini alan Ekin Van’ı saygıyla ve hüzünle anıyorum. Katlinde, işkence
görmesinde, çırılçıplak teşhir edilmesinde ceberut devlet ve kalemşorları yanı
sıra gerçekleri bildikleri halde on yıllardır susanların (ya da çok geç
konuşmaya – yazmaya başlayanların) da payı olduğunun altını çiziyorum.
Yazımda belirttiğim
gibi:
“Kısa çöp, uzun çöpten
hakkını alacak.”
Saraylar saltanatlar
yıkılacak.
18.08.2015
Fotoğraf: Adil Okay
“Bildiğin Gibi değil” kitabının yazarları Rojin Canan Akın ile Funda Danışman ile beraber tanıtım
toplantısında görülüyor.
Not: Devletin
sistematik işkence politikasına başka bir örnek: Bu gün itibariyle Türkiye
hapishanelerinde siyasi tutsaklara ne eziyetler yapıldığını öğrenmek için bir
grup arkadaşla beraber kurdumuz www.gorulmustur.org adlı sitemize
bakabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder