13 Temmuz 2016 Çarşamba

Büyüklerimiz Devlette Görev Almamızı İstiyorlardı...



Mustafa Elveren*

Dersim’de  baskı ve zulmün ne olduğunu çok iyi bilen bir toplumun, Alevi Kürd olan ailenin ferdi olarak çocukluğumu yaşadım. Çocukluğum döneminde hatırladığım kadarıyla büyüklerimiz hep devlette görev almamızı istiyorlardı.  

Bazı büyüklerimiz bize şu düşünceyi aşılamaya çalışıyorlardı: “Çok okuyun, en yüksek okulları bitirin ki; general, müsteşar, vali, emniyet müdürü olun, yüksek makamlara gelin” derlerdi. Büyüklerimiz bu işlerin bizim kendi irademizle olduğunu sandıkları için bize hep o yönde tavsiyelerde bulunuyorlardı. O günlerde büyüklerimizin çok iyi niyetle aşılamaya çalıştığını bugün saygıyla karşılıyorum.

Ancak, gerçeğin öyle olmadığını bugün daha iyi anlayabiliyorum. Çünkü bırakın devletin Valisi olmak, devletin hizmetlisi olmak için bile kaç tane ön elemeden ve çok yönlü olarak güvenlik soruşturmasından geçiriliyorsunuz.

Bugünkü AKP iktidarı döneminde devlet katında Alevi vali, emniyet müdürü, müsteşar ve general hemen hemen hiç yoktur. Hatta 81 ilde Alevi sağlık, milli eğitim, ortaöğretim hatta ilköğretim okul müdürü bile yoktur.

Ömrünün yarısını zindanda geçirmiş olan araştırmacı-yazar ve bilim İnsanı olan Sayın İsmail Beşikçi’nin bir kitabında (aklımda kaldığı kadarıyla) şu sözleri kimlik açısından beni hep etkilemiştir. “Kürd kimliği ile bırakın devlet memuru olmak, sizi tuvalet bekçisi bile yapmazlar. Ancak kendi kimliğinizi inkâr edip, Türk kimliği ile her şey olabilirsiniz. Hatta cumhurbaşkanı bile…”

Sevgili “Sarı Hoca”nın dedikleri bu gün gerçekleşmiş durumdadır. “Sarı Hoca”nın Kürdistan ve Kürd özgürlük hareketi konusundaki bazı görüşlerini eleştirebiliriz. Ancak, Sarı Hoca’nın çok öngörülü olduğunu kabul etmek durumundayız. Buradan hareketle “Sarı Hoca”nın kimlik konusundaki görüşlerini bilimsel veri olarak dikkatte almak gerekir, diye düşünüyorum.

Bu satırları okuyanlar şu soruyu sorduklarını duyar gibiyim; “Madem öyle ise, sen yıllarca devlette memur olarak hangi kimlikle görev yaptın?” Okuyucuların bu haklı sorusunu şimdiden saygıyla karşılıyorum.

Ben Kürd kimliğimi gizleyip, Türk kimliği ile o görevleri yaptım. Aksi halde devlette görev yapmam mümkün olmazdı. Eğer Kürd kimliğimi gizlemeseydim, Sayın İsmail Beşikçi’nin dediği gibi beni bu ülkede tuvalet bekçisi bile yapmazlardı.

Tek devlet, tek bayrak meselesini anladık da, tek millet nasıl oluyor? Tek din, tek mezhep rezaleti de pilav üstü mü oluyor?

Bu teklik zihniyeti ne yazık ki, “Terör” üretmekten başka hiçbir işe yaramıyor.  

Bu ülkede ya gerçekleri savunur “Sarı Hoca” gibi ömrünü zindanlarda geçirirsiniz, ya da kimliğini inkâr edip Hınzır Paşa gibi etkili ve yetkili bir bürokrat olup Pir Sultan Abdal’ı asarsınız.

10/07/2016



*Em. Öğrt.

AKP’li Geçinen Sarhoşlar ...




Mustafa Elveren*

Bazı kişi(liksiz)ler çıkarları uğruna bukalemun gibi her renge bürünürler. Bu tür kişilik(siz)ler hep güçlünün yanında görünürler. Yine her dönemin siyasetine göre hareket ederler.

Bunların birçoğu zaafı olan “ayak takımından” oluşması dikkat çekicidir. Bunların sosyal ve psikolojik durumları ayrıca irdelenmesi gerekir.

Bu çıkarcı kişilik(siz)lerin 12 Eylül diktatörlüğü ve sonrası dönemlerde meyhanede içip içip; “En büyük ordu, başka büyük yok! Yaşasın ordumuz!” diye bağırdıklarına defalarca tanık oldum.

Bu gün ise, AKParti ve R.Tayyip Erdoğan en güçlü durumdadır. Çıkarcı kişilik(siz)ler bu defa başka bir kılığa girdiler. Öyle ki, meyhanede içip içip mahallenin içine girince; eskiden Atatürk’ü ve orduyu öven sözlerinin yerine bu defa “En büyük AK Parti, başka büyük yok! Yaşasın Erdoğan!” Bazen de şaşırarak “yaşasın AKEPE!” deyip, nara atmaya başladılar.

Bu kişilik(siz)lerin bazıları AKP’li müteahhitlerin taşeronluğunu yaptıkları gözden kaçmıyor. AKP’li geçinen bu çıkarcı cahil sarhoşlar bazen öyle ileri gidiyorlar ki, içki masalarında; “İslami ülkeler AKParti iktidarına çok miktarda para transfer ediyor. AK Parti olmazsa biz acımızdan ölürüz.” muhabbetini bile yapıyorlar.

Şimdiye kadar cübbeli, sarıklı, fesli, takunyalı, çember sakallı kişilerle birlikte yaşamaya alışmıştık. Bundan böyle takım elbiseli, kravatlı, iskarpinli AKEPE’li geçinen sarhoşlara da yavaş yavaş alışacağız. Artık bu tür yeni kişi(liksiz)lere göre hazırlıklı olmamız gerekir, diye düşünüyorum.

 İsminden başka cumhuriyetin hiçbir özelliğini taşımayan bu sistemde; Osmanlı kültürü ve zihniyeti hiçbir zaman değişmedi ve günümüzde de devam ediyor. Ne yazık ki, bu tür kişi(liksiz)lerle birlikte yaşamak zorundayız.

Bu kişi(liksiz)leri çok iyi tanımamız gerekir. Böylesi kişi(liksiz)ler çıkarları için ülkesine her türlü zararı verebilirler. “Vatan, millet, bayrak” söyleminden nemalanan bu kişi(liksiz)ler  “din, iman” gibi kavramları da ekleyip, alanı daha da genişlettiler.

Bu kişilik(siz)ler İslami ibadetlerde herkesten daha çok Müslüman görünürler. Ramazan’da oruçlu görünürler. Bakarsın ki, cami avlusunda cenaze ya da Cuma namazında en ön saflarda yer alırlar. Hatta ayeti hadis, hadisi ayet olarak çevresine yutturacak kadar ileri gidebiliyorlar. Bunların ne yapacağı belli olmaz. Kafaları estikçe her renge girerler. Bu kişilik(sizler) ortama göre bazen de küfürbaz olurlar. Bu kişilik(siz)ler daha çok Ermenilere ve devrimci Kürt hareketine küfür ederler.

Bu kişilik(siz)ler yıllarca resmi ideolojiyi her iktidar döneminde kendine göre yorumlayarak menfaatleri doğrultusunda kullandılar. Bugün de aynı şekilde kullanmaya devam ediyorlar.               
26.06.2016

*Em. Öğrt.