8 Ekim 2008 Çarşamba

BAHÇELİEVLER KATLİAMI

Evet, 30 yıl önce, faşistler ”Bahçelievler Katliamı”nı gerçekleştirdiler... 9 Ekim 1978 de katliamla ilgili olarak, Behice Boran televizyonlarda şunları haykırıyordu:

Faşistler, döktükleri kanda boğulacaklardır. Örgütlü birleşik gücün en geniş kitlelerin ortak talepleri için yürüteceği tutarlı ve kararlı bir mücadele etkin kitle hareketiyle demokratik hak ve özgürlükleri koruyarak, demokratik mevzilerden bir adım bile geri çekilmeden daha ileri hak ve özgürlükler sağlanacaktır…”


7 Türkiye İşçi Partili yoldaşlarımı anıyor, sizleri unutmadık diyoruz…

F.C
-----------------------


30 YIL ÖNCE TİP ÜYESİ YEDİ ÖĞRENCİ KATLEDİLDİ: BAHÇELİEVLER KATLİAMI (*)

”Türkiye'de 1978 yılı, faşist terörün giderek azgınlaştıği; okulların, derneklerin, kahvehanelerin basıldığı, bombalandığı, otomatik silahlarla tarandığı yıl olarak tarihe geçti. Faşistlerin köşe başlarında pusu kurdukları, kendinden olmayan herkese saldırdığı o yıl; Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu, Doç. Dr. Bedrettin Cömert, Dr. Necdet Bulut, Savcı Yardımcısı Doğan Öz öldürüldü, Doç. Dr. Servet Tanilli uğradığı silahlı saldırıda sakat bırakıldı. Türkiye, o yıl toplu katliamlarla sarsıldı; Kahramanmaraş'ta 105 kişi, Sivas'ta 9 kişi, Ankara Balgat'ta 5 kişi, Ankara'da 7 TİP'li devrimci öğrenci, İstanbul'da 5 işçi, İstanbul'da Beyazıt'ta 7 devrimci öğrenci ve daha yüzlercesi hunharca katledildi...

Tarihe "Bahçelievler Katliamı" olarak geçen, Ankara Bahçelievler'de Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi yedi öğrencinin 9 Ekim 1978'de, öldürüldüğü gece yaşananları beraber okuyalım. 9 Ekim Pazar gecesi Hacettepe Üniversitesi öğrencilerinden Salih Gevenci ve Faruk Ersan'ın Bahçelievler'deki öğrenci evinde zemin katında misafirleri vardı. Faruk Ersan ders çalışmak için arkadaşlarına gitmişti. Evde Salih Ge-venci'den başka ODTÜ öğrencisi Serdar Alten, Ankara İktisadi Ticari Bilimler Akademisi öğrencisi Efraim Ezgin, Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Osman Nuri Uzunlar ve aynı okul öğrencisi Latif Can bulunuyordu.

TELLE BOĞMAYA KALKTILAR
Saat 22.00'ye doğru kapı çaldı. Televizyon seyretmekte olan öğrenciler kapıyı açtıklarında karşılarında silahlı dört kişi vardı. İçeri girenler evdeki 5 devrimciyi etkisiz hale getirerek ellerini arkadan bağladı. Katiller evde 3 kişiyi beklerken 5 kişi bulmuşlardı. Plana göre evde iki ya da üç kişi olması gerekiyordu. Bir süre kendi aralarında tartıştılar. Dışarıda kendilerini bekleyen "Reis"e danışmaya karar verdiler. Devrimci öğrencilerin sorgusu sürerken Reis bir şişe eterle geri dönmüştü. Öğrenciler eterle bayıltıldılar. Saat 24.00 sıralarında Ankara Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi öğrencisi Hürcan Gürses de eve geldi. O da arkadaşları gibi bayıltıldı. Faruk Ersan ders çalışmaktan geri dönerken evin girişinde faşist çete tarafından yakalandı. Katiller "esirleri" nasıl öldüreceklerini kendi aralarında tartışıyordu. Eve giren dört kişiden biri olan "İdi Amin" lakaplı kişi, onları telle boğabileceğini söyledi. Telle beceremeyince havlu ile boğmayı denedi. Osman Nuri Uzunlar boğularak öldürülmüştü. Ancak onları böyle öldü-remeyeceklerini düşünen katiller, Salih ve Serdar'ı Reis'in arabasına götürdüler. Reis, Serdar'ı tekrar eve yolladı. Araba Faruk ve Salih ile birlikte hareket etti. Kaçırılan iki öğrencinin cesedi ertesi gün, Eskişehir yolu üzerinde enselerinden kurşunlanmış olarak bulundu. Araba hareket ettikten sonra evdeki beş devrimci "İdi Amin" lakaplı katil tarafından kurşuna dizildi. Katil, evden koşarak uzaklaşırken eve giren komşular korkunç manzara ile karşılaştılar.

KATILLERIN ŞEREFİ...
Yerde yatan 5 kişiden Serdar Alten ağır yaralıydı. Hastaneye kaldırılan Serdar, olayı bütün ayrıntılarıyla anlattı. Hacettepe Hastanesi'nde tedavi edilen Serdar Alten, 17 Ekim'de yaşamını yitirdi. Ser-dar'la birlikte katliamda ölen devrimcilerin sayısı 7 oldu. Katliama karışanlardan bazıları, katliamın ardından yakalandı: "İdi Amin" lakaplı Haluk Kırcı, Ahmet Ercüment Gedikli, İbrahim Çiftçi, Ömer Özcan, Duran Demirkıran. İbrahim Çiftçi dışındaki sanıklar ceza aldı. Katliamı yöneten "Reis" yani dönemin Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Çatlı ise aranmaya başladı.

Yıllar sonra 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta Mercedes marka bir araba ile bir kamyonun kazasında ortaya çıktı Abdullah Çatlı. Kazada ölenlerden biriydi. Kaza, "devlet-mafya-aşiret" ilişkilerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Skandalin ardından dönemin DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller: "Bu devlet uğruna kurşun atan da, yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler" diyerek Cadılara sahip çıktı. Unutmadık!”

(*) Kaynak: birgün gazetesi

Hiç yorum yok: