12 Mayıs 2008 Pazartesi

BİREYSEL GELİŞİM ÜZERİNE DERSLER-3





Faiz CEBİROĞLU

Ders: III

Derslerimizin sonuna geldik. Hızlı bir şekilde iki tezimi arka arkaya söylüyorum:

Bir: Eğitmek, kendini geliştirmek demektir.

İki: Öğrenmek, kendini geliştirmek demektir.

Bu tezleri açmadan önce bazı noktalara dikkat çekmek, zorunludur. Şudur: Demokratik, katılımcı eğitimin olmadığı ülkelerde, öğretmen – öğrenci ilişkisi tek yönlüdür. Böylesi ülkelerde eğitim, sözümona, ”çok bilgili öğretmenler” tarafından, ”bilgili olmayan” öğrencilere verilen bir branş olarak kabûl edilir. Zira burada, ”çok bilgili olan” herzaman öğretmenlerdir. Dikkat edilirse, benzer durum evde de sözkonusu. Yani evde de ”çok bilgili olan” yine çocuğun annesi ve babası oluyor.

Böylesi bir bakış, demokratik olmayan toplumlardaki, otoriter pedagojinin bakışı oluyor. Bu bakışa göre, insan, yeteneksiz, cahil ve a-sosyaldır. Burada insan, deyim yerinde ise, ”tabula – rasa”dır. Yani, daha üzerine tebeşirle yazı yazılmayan boş bir ”kara tahta” gibidir. Bu kara tahta, okulda, öğretmen tarafından ”doldurulacaktır.” Evde de, anne ve baba tarafından doldurulacaktır…

Biliyorsunuz, böylesi bir eğitim anlayışı ile, gelişme olmaz. Böylesi bir bakışla, ne öğrenci, ne de öğretmen gelişir. Bunları bilmek gerekiyor. Biliyorsunuz.

Evet, ”eğitmek, kendini geliştirmek” tezi, sizlerde bildiyiniz gibi, katılımcı bir eğitimin tezi oluyor. Yine sizlerde bildiyiniz gibi, bu; karşılıklı bir ”öğretmen – öğrenci”; karşılıklı bir ”aile – çocuk” ilişkisini ön plana alır.


Böylesi bir ilişki sürecinde, öğretmen deneyimler elde ederek hem kendini, hem de öğrencileri daha iyi tanıyarak, gelişiyor. Bu durum evde de, aile – çocuk ilişkisi için de geçerlidir.

Burada, dinamiksel bir eğitim kültüründen söz ediyoruz. Bilgi, daha fazla bilgi üzerine dayalı bir eğitimden konuşuyoruz. Öğretmenler ancak böylesi bir kültür ile kendilerini geliştirebilirler. Gelişimin eğitimi budur. Bunun için, öğrenmek ve eğitmek, kendini de geliştirmektir, diyoruz.

Arkadaşlarım; ikinci tezin açılımı, birinci teze bağlıdır. Birbirlerini tamamlıyorlar. İnsanlar öğrenerek kendilerini de geliştiriyorlar.

Unutmamak gerekiyor; pedagojimiz, otoriter pedagojinin tersidir. Bizler, pedagojiyi, bir gelişim süreci olarak kabûl ediyoruz. Budur. Bu kabûlün anafikri: öğrenmek oluyor. Bu tutkunun sonucu, kendini sürekli geliştirmek ve yenilemek oluyor.

Bilinenleri tekrarlamak zorundayım. Hiç bir şey, yoktan var olmaz.

Hiç bir şey kendi kendine, kendi doğasında ”yeterince” gelişemez.

Oysaki, amacımız ve her insanın amacı olmalı, gelişmek için, öğrenmek, daha fazla öğrenmektir.
Amacımız, bilgi ve yeteneğimizi, sürekli değişen ve gelişen toplumun dinamizmine göre, ”ileri, daha fazla ileriye” götürmektir. Elbette, bunun imkanlarını yaratmak gerekiyor. Bunun kavgasını vermek gerekiyor…

Tekrarlıyorum, katılımcı toplumlarda öğrenmenin, gelişmenin ve geleceğe daha iyi hazırlanmanın ”sırrı”, pedagojinin tanımında yatıyor.

Pedagoji nedir? Nasıl bir pedagoji? Sorulması ve yanıtlanması gereken soru budur.

Bunun yanıtını, önceki derslerimizde de verdik. Birlikte verdik. Pedagojinin, bir sosyal süreç olduğunu ve inter – aksiyona dayandığını birlikte tartıştık.

Böylece, bu dersin sonuna geldik. Ama derslerimiz bitmedi. Bitmez.

Öğreniyoruz. Birlikte derslerimizi alarak öğreniyoruz.

Gelişiyoruz. Birlikte gelişiyoruz.

Sözlerimi, Rus psikolog, Vygotsky’le bitiriyorum:

”Her gelişim karşılıklıdır. İnsan başkalarıyla birlikte yer alarak sosyalleşiyor ve böylece de bireysel yönünü geliştiriyor.”

Hiç yorum yok: