Mustafa Elveren (Em. Öğrt.)
Bazı “SOL” örgütlerin 27 Mayıs
ihtilalını, kimi “SAĞ” etiketli cemaatlerin de 12 Eylül darbesini desteklediği
artık biliniyor. Bu iki çizgi birbirine karşıymış gibi görünmesi bizi aldatmasın.
Aslında temel görüşleri aynıdır. Her ikisi de darbeciliği savunuyor.
Ulusalcı-milliyetçi “ULUSOLCU”ların(1) 27 Mayıs darbesini meşru
göstermelerini her zaman eleştirdim. Çünkü hangi amaçla yapılırsa yapılsın,
askeri ya da sivil tüm darbelere karşı olmak, kişinin demokratlık ölçüsünü
belirler. Dolayısıyla 27 Mayıs darbesini de bu çerçevede değerlendirmek
gerekir.
Yarın 27 Mayıs darbesinin
53.yıl dönümüdür. O nedenle birkaç anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
20 yıl önce Elazığ’da, öğretmen
arkadaşım Hilmi Elçi ile girdiğim bir tartışmada; her türlü darbeye karşı olmak
gerektiğini ve 27 Mayıs’ın da bu darbelerden farklı olmadığını söylediğimde;
“27 Mayıs devrimi ilerici özellikler taşıyor, faşizm olarak nitelenemez…”
şeklinde yanıtladı. Ben 27 Mayıs’ın devrimci değil, tam tersine faşist bir
darbe olduğunu ısrar edince, biraz da alkolün etkisiyle sesini yükseltip; “Sen
‘odunum, odunum’ diyorsun. Sen tam odunluk birisin…” Bu ısrarıma karşı Hilmi
Hoca bana sert çıkıştı ve çok sinirlendi.
Hilmi Ağabey emekli olduktan
sonra HADEP Elazığ İl Başkanı oldu ve bu konudaki tartışmalarımız o süreçte de
devam etti. Birkaç yıl önce Hilmi Elçi Hoca’nın maalesef vefat ettiğini
öğrendim. Hilmi Hoca çok sert mizaçlı olmasına rağmen, kalbi de en az o kadar
yumuşaktı. Bu vesileyle Hilmi Elçi Hoca’yı rahmetle anıyor, anısı önünde
saygıyla eğiliyorum.
1960 darbesi yapıldığı zaman ben 9
yaşındaydım. Babam Zülfü Elveren Demokrat Parti’nin Köydeki ocak temsilcisiydi.
İhtilal olduktan sonra jandarmalar babamı İlçe merkezine götürüp 2 gün
gözaltında tutmuşlardı. Bu olaydan birkaç yıl sonra babam CHP’li oldu.
Bilindiği üzere; her darbe
döneminde kitaplar ve defterler yakılmış, yazarlar ve aydınlar zindanlara
doldurulmuştur.
Babamın vefatından sonra
kitapları arasında bulduğum bir defter dikkatimi çekmişti. Demokrat Parti Üye
kayıt defteriydi ve her sayfası parti mührü ile damgalanmıştı. Ne yazık ki o
defteri de 12 Eylül darbesi nedeniyle yitirdim.
12 Eylül faşizmi döneminde
evler basılıyor ve kitaplardan dolayı çok sayıda insanlar gözaltına alınıyordu.
Ankara’da ikamet ettiğimiz mahallede bu tür gözaltılar çok oluyordu. O nedenle
annem korkmuş olacak ki, evde olmadığım bir sırada bütün kitaplarımı banyo
sobasında yaktığını akşam eve dönünce acı duyarak öğrendim. Okuma yazma
bilmeyen annem evdeki sosyoloji, ekonomi, ansiklopedi ve ders kitaplarımın
yanında özel defterlerimi de banyo sobasında yakmıştı.
27 Mayıs darbesinden önce Menderes,
Celal, Adnan gibi simlerin yerine bu defa Devrim, Gürsel, Cemal, İsmet adları
çocuklara verilmeye başlandı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ile
Muhammed Mustafa’nın hadislerini harmanlayarak oluşturulan Türk-İslam sentezli
resmi ideoloji sistemi; kendi dışındaki ırkları ve inançları kendine benzetmeye
çalışmıştır. Kendisine benzetemediği ırkları ve inançları hep yok saymıştır.
Egemen güç olan resmi ideoloji
tarafından; görmemek, algılamamak, körü körüne takım tutar gibi davranmak,
sadece kişisel çıkarlarını düşünmek ve din-iman ninnileriyle uyumak formatında
bir ulus tipi yaratıldı.
Görünürde bazen renk değiştirip
farklıymış gibi toplumda bir algı yaratmaya çalışıyor. Gerek duyarsa her zaman
her yerde istediği renge bürünüyor, büründürüyor. Bazen “ulusolcu”, kimi zaman
da ulusağcı oluyor. Bunların birbirinden farkı sadece şekilcilikten ibarettir.
Biri başında kalpak ayağında postal,
diğeri de başında takke ayağında takunya vardır. Her ikisi de darbeciliğin
destekçisidir. Kendi içlerinde herhangi bir çelişki meydana geldiği zamanlarda
ise, danışıklı dövüşürler.
Dönemin Ankara Valisi olan Nevzat Tandoğan’ın solcu gençleri karşısına alarak, ‘Bu memlekete
komünizm gerekiyorsa, onu da biz getiririz, size ne oluyor’ dediğini bilmeyen kaldı mı? Kendi
Müslümanlarını yaratmayı büyük ölçüde başaran bu sistem, şimdi de kendi
sağlarını, kendi sollarını, kendi merkezlerini, kendi Kürtlerini, kendi
Alevilerini oluşturuyor.
Unutulmamalıdır ki, Mazlum ve yoksul
emekçi halklar güç birliği yaparak ancak bu sisteme karşı mücadele edebilirler.
Bunu da her zaman ve her dönemde çok ağır bedeller ödemiş ve ödeyecek olan
devrimci-demokrat- aydın halk önderlerinin sağlayabileceğini düşünüyorum.
Aydınlık
yarınlar dileğiyle…
26.Mayıs.2013
1- “ulusolcu”:
Cafer Solgun’un ulusalcı solcular için kullandığı bir deyimin adı /
Demokrathaber
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder