7 Eylül 2013 Cumartesi

12 Eylül Cunta Anayasası Ve Tıkanan “Çözüm Süreci”






Mustafa Elveren (Em. Öğrt.)
 Fırat Haber Ajansında ve bazı gazetelerde yayınlanmak üzere 12 Eylül darbesiyle ilgili olarak şu soruların yanıtlanması istenilmektedir. 
- 12 Eylül'ün 33. yılı geride kalıyor. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya "cunta döneminden sorumlu" olarak yargılanıyor. Bu yargılama sizce ne denli samimi ve 12 Eylül'le hesaplaşmayı içeriyor?
- 12 Eylül'den hesap sorulmasının, yüzleşmenin ve adaletin tesisi için 12 Eylül'ü yaşayanlar olarak sizlerin talepleri ya da yapılması gerekenler nelerdir?
- Türkiye 12 Eylül cunta anayasasıyla yönetiliyor halihazırda. Buna karşın yeni anayasa tartışmaları da gündemde, sizlerin bu sürece yaklaşımı nedir?
Sayın Yılmaz Kızılırmak’ın yukarıda yönelttiği sorular hem 12 Eylül darbesinin yıldönümüne denk gelmesi ve hem de cuntanın geride kalan iki ihtiyar sorumlusunun (göstermelik de olsa) yargı önüne çıkarılması açısından güncel olması nedeniyle önemsiyorum.
AKParti iktidarının niyeti 12 Eylül Cuntası ile hesaplaşmak değildir. Evet-Hayır oyununda yaptığı propaganda ile halkları yalan vaatlerle aldatmıştır. O nedenle bu gün göstermelik bir “yargılama” yapılmakta olduğunu hep birlikte izlemekteyiz. “Bir ayağı çukurda” olan iki ihtiyarı usulen yargı önüne çıkarmak hesaplaşmaktan ve samimiyetten çok uzaktır.
12 Eylül darbesi öncesinde ve sonrasında yapılan Maraş, Çorum, Malatya… Katliamlarının ve 5000 gencimizi öldüren dönemin tüm sorumluları ortaya çıkarılmadan 12 Eylül’den hesap sorulması mümkün değildir.
Ne yazık ki, bugün Türkiye 12 Eylül cunta anayasasıyla yönetilmektedir.
Türkiye’nin demokratikleşmesi için; 12 Eylül darbesi öncesi ve sonrasında meydana gelen başta Maraş ve Sivas katliamları olmak üzere tüm faili meçhul cinayetlerin açığa çıkarılması gerekmektedir.

Özellikle 12 Eylül darbesi sonrasında halkların yaşamsal alanlarında oluşan antidemokratik yasaların bir an önce evrensel hukuk normlarına uygun olarak düzenlenmelidir.
Seçim yasasındaki yüzde on baraj sistemi, Anadilde eğitim, yer isimlerinin iadesi, yerel Yönetimler, KCK rehineleri, Roboski katliamı, Reyhanlı bombası, Cem evleri statüsü, Diyanet’in kaldırılması, zorunlu din dersleri, başörtüsü, koruculuk, Karakollar, barajlar, doğa tahribatı gibi önemli konuların bir bütün olarak ele alınması gerekir.
Tüm bu sorunların çözümü için Seçim Yasası’nın halkların yararına değiştirilmesi çok acil ve öncelikli olması gerekir. Demokratikleşmenin olmazsa olmaz şartı seçim yasasındaki yüzde on barajın kaldırılması ya da en aza indirilmesidir. Dolayısıyla ülkemizin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel, seçim yasasındaki yüzde on baraj sistemidir.
Ancak, yukarıda sıraladığım öneriler temenni olmaktan öteye geçmediğini izlediğimiz güncel haberlerden anlaşılmaktadır. Özellikle Kürd sorunu çerçevesinde oluşturulan “Çözüm süreci” durma noktasına gelmiştir.
Meclis Anayasa Komisyonu’nda Yeni Anayasa’nın değiştirilmesi kapsamındaki çalışmalar artık tıkanmıştır. 12 Eylül diktatörlüğünün eseri olan TC. Anayasası’nın değişmeyeceği, hatta revize bile edilmeyeceği anlaşılmaktadır.
Yine, Anayasayla doğrudan bağlantılı olmadığı ve ana muhalefet partisinin desteği olduğu halde mevcut seçim yasasının da değişmeyeceği anlaşılmaktadır.
Zaten bu güne kadar değişmemesinin sebebi de Kürdlerin yoğun olarak desteklediği DEP-HADEP-DEHAP ve devamı partilerin Meclis’e girmesini önlemeye yönelik değil miydi? Öyle ise, Kürdler demokratikleşmenin temel şartı olarak yüzde on baraj sisteminin kaldırılmasını ya da indirilmesini göz ardı edemezler.
Her defasında seçimi atlatmak için halkları sahte demokrasi paketi ile aldatan AKParti iktidarının bu konuda sicili çok kabarıktır. Zaten AKParti Hükümeti’nin seçim yasasındaki yüzde on baraj sistemini değiştireceğine inanmak, en hafif deyimle saflık olur. AKParti iktidarı böylesi çıkarcı davranışlarından dolayı ülkeyi bilinmeyen bir kaosun içine doğru sürükleyeceğini söylemek herhalde abartılı olmaz.
12 Eylül Cunta yasalarıyla ülkeyi yönetenler demokrat olamazlar. Çünkü demokrasi maskesi altında 12 Eylül cuntasının antidemokratik yasalarının arkasına gizlenmişlerdir. Öyle ise, Türkiye’de bu güne kadar yapılan seçimler demokratik olabilir mi?
06.09.2013

Hiç yorum yok: