Mustafa Elveren*
1-
Avrupa Birliği:
Bundan önce yazdığım “İslam, Resmi İdeoloji ve Kader Kurnazlığı”
başlıklı yazım üzerine e-posta adresime gönderilen bir mesajı aynen buraya
aktarmak istiyorum.
“Sayın
Elveren, Siz ve bütün aydınların gerçek bir Dünya amaçları varsa bunun
gerçekleşmesi için bir tek yol var. Siyaset de tıpkı futbol tartışmaları gibi
herkesin konuştuğu, konuşabildiği bir alana döndü. Oysa çare basit. Evrensel
Hukuku savunmak. Bunun da somut adı AB Anayasasıdır. Ülke AB'ye girmese de AB
Anayasasını savunmak zorundayız. Hem de ısrarla savunmak zorundayız. Bölgedeki
barbar güçlerin etkinliğinin kırılması ancak böylelikle başlar... Dr. Ali GÜN”
Avrupa
Birliği ülkelerinde sınırlar yok. Artık eyalet, bölgesel özerklik, federasyon
ve benzeri siyasal sistemlerin önemini kavramamız gerekiyor. Bu sistemle
evrensel hukuk çerçevesinde bir demokrasi inşa etmek mümkündür. Neden tüm Dünya
böyle olmasın? Bu anlamda Sayın Dr. Ali Gün’ün önerisini kendi penceremden
olumlu görüyorum.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bayrak ve
sınırlar semboliktir. O nedenle insan değeri ve çevre duyarlılığı daha
fazladır. Dolayısıyla Türkiye’nin AB’ye üye olma çabaları her geçen gün daha da
çok önem kazanmaktadır.
2- Bayrak ve İslam:
. “… 12 Eylül döneminde Kürtlere
cezaevlerinde bir yandan cop sokulurken bir yandan zorla bayrak öptürüldüğünü hatırlayın.(B.Oran)” Lice’de karakol yapımlarına karşı yapılan protesto
eylemleri sırasında bir provokatörün askeri karakolun bahçesinde Türk bayrağını
indirmesi karşısında ırkçı baskılar had safhaya çıktı
Başbakan Erdoğan ve MHP Genel Başkanı
Bahçeli adeta ölüm kustu. “Bunun bedeli ödetilmelidir… O insan alnında vurulup,
direkten indirilmeliydi…” Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin bu ırkçı ve katliamcı
söylemleri üzerine taraftarları da meydanlara çıkıp; “Tekbirrrr! Ya Allah
bismillah Allahu Ekber!” naralarıyla bir kez daha Kürdlere saldırmaya
başladılar.
Sayın Başbakan açılışlarda avazı çıktığı
kadar “Ya Allah, Bismillah!” deyip kurdeleyi kesiyor.
İslamcı olduğunu iddia eden bazı
örgütler de Ortadoğu’nun birçok yerleşim birimlerinde “Ya Allah, Bismillah!,
Allahu Ekber!” naralarıyla Alevileri öldürüyorlar…
“Ya Allah, Bismillah!, Allahu Ekber!”
nidalarıyla gâh açılışlar yapılır, gâh insanların kellesi kesilir, bazen de 9
yaşındaki kız çocuklarının nikâhları kıyılır.
Ülkemizde adeta din, bayrak, vatan
sevgisi yarışı yapılmaktadır. Başbakan ve MHP lideri; “ben senden daha çok
bayrağı seviyorum” gibi bir yarış içine girmişler. Bunlarda hiç insan sevgisi
kalmamıştır. Yer altı maden ocaklarında hayatını kaybeden yüzlerce işçinin canı
bayrak kadar kutsal sayılmıyor. Onların mantığına göre; “Parası neyse veririz!”
Hâlbuki hiçbir şey insan hayatı kadar
daha değerli olamaz. Dünya’da en kutsal şey insanın yaşam hakkıdır. Dolayısıyla
bayrak insan hayatından daha değerli olamaz. Çünkü Dünya’da en kutsal şey
insanın yaşamıdır. O nedenle insan hayatı her şeyden daha değerlidir, benim
için.
3-
“Kökenli” Vatandaşlık:
Basılı ve görsel medyada; “uzman”lar hep
şöyle bir dil kullanıyorlar: “Kürt kökenli vatandaşlarımız, Alevi kökenli
yurttaşlarımız”… Her nedense hiçbir zaman “Türk kökenli vatandaşlarımız, İslam
kökenli yurttaşlarımız” denilmiyor? Aleviler ve Kürdler “kökenli” oluyor,
Türkler ve Müslümanlar ise asıl oluyorlar. Alt-üst diye ucube bir kimlik
yaratılmıştır. Türk üst kimliği olunca efendi, alt kimlikler ise “kökenli”, bu
duruma itiraz edenler ise “bölücü” oluveriyor.
Türkiye’de
öncelikle halkların eşitliği ve buna bağlı olarak da eşit vatandaşlık hukukunun
yaratılması şarttır.
Önümüzdeki
Cumhurbaşkanlığı seçimi yarışında bu konular mutlaka işlenmeli ve adaylar bu
çerçevede değerlendirmelidir. En azından Kürdler ve Aleviler bunu yapabilirler.
4-
Parçalı SOL:
Aslında Türkiye’nin demokratikleşmesi
görevini Türkiye SOL hareketleri yapmalıdır. Ancak bu günkü haliyle çok zor
görünüyor.
Yaklaşık üç yıl önce bir yazar
arkadaşımın bana yazdığı mesajda sol parti ve örgütlerle ilgili olarak özetle
şöyle bir tablo ortaya koymuştu;
“SDP'den
ayrılanların bazıları BDP’ye katıldı, diğerleri de Sosyalist Partiyi kurdu. Bu
arada ÖDP'den bir grup ayrıldı EDP'yi kurdu. Devamında HKP'den bir grup ayrıldı
DHP'ni kurdu. Alınteri'den bir grup ayrıldı, EHP'den bir grup ayrıldı Özgürlük
Dergisini çıkarmaya başladı. Şimdi de geçmişte SDP'den ayrılıp Sosyalist
Parti'yi kuranlar yeniden bir ayrılık yaşadı.”
Kürd
siyasal hareketi bu sol gurupları HDP çatısı altında toplamaya çalıştı. Kısmen
başarılı da oldu. Ancak bu defa da en büyük bileşenlerinden biri olan EMEP
HDP’ye katılmama kararını aldı.
Ne
yazık ki, bu tablo her gün daha da bölünerek çoğalmaktadır. Bundan sonra da bu
memlekette solcuların daha çok ayrılıklar yaşayacaklarını hep birlikte
göreceğiz.
Arkadaşım
mesajının sonuna eklediği; “Bölüne bölüne kazanmak” cümlesi uyarıcı ve ders
verir niteliktedir.
SOL’un
başarısı için şimdilik Kürd özgürlük muhalefeti dışında başka bir ışık
görünmüyor, bence!
22.06.2014
*Emekli öğretmen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder