22 Haziran 2014 Pazar

SİZ HİÇ MÜLTECİ OLDUNUZ MU... BEN OLDUM..



Fotoğraf: Adil Okay. Beyrut 1981.

Adil Okay



"BM Mülteciler Yüksek komiserliğinin son raporuna göre dünyada 45 milyon mülteci var. ve bu sayı her 4 saniyede bir artıyor..."

"Sizin hiç eviniz yandı mı; anılarınız, çeyiz bohçalarınız, koleksiyonlarınız, kitaplarınız, fotoğraflarınız. Mahpus yatanlar, koğuş baskınlarından bilirler bu duyguyu. Özellikle politik tutsakların koğuşu, arama bahanesiyle tarumar edilir, mektuplar, fotoğraflar yırtılır, zulalardaki kurutulmuş çiçekler parçalanır. Bir insanı hayata bağlayan anılar, umutlar postallar altında ezilir. Sıra dayağından çok bu talan yaralar mahpusları. Sürgünler de anılarını, anılarını canlı tutan her şeyi arkada bırakıp yola çıkmışlardır, günün birinde geri dönüp bulabileceklerini düşleyerek. Ve öyle bir an gelir ki, onlar da hep gidecek-lerini ama dönüşün olmadığını, bundan sonra evsiz, vatansız, köksüz, istenmeyen bir konuk gibi yaşamaya mahkum olduklarını anlarlar. İşte o an sürgünlerin gözlerine, o, fark edenleri dehşete düşüren hüzün yerleşir ve ömür boyu gitmez.

Siz hiç bilmediğiniz ülkelere-kentlere yolculuğa cebi-nizde para olmadan çıktınız mı? Ve pasaportsuz, kimliksiz. Ricat yollarında kuşatmaları yarıp geçtiniz mi? Vardığınız ülke-lerde dilleri dilinize, gülüşleri gülüşünüze benzemeyen insanlar arasında öteki olduğunuzu hissetiniz mi? Yeniden yeniden ve sıfırdan başlayarak kurmak zorunda kaldınız mı hayatınızı? Anadilinizde gülmenin, sevişmenin, ağlamanın hemen hemen olanaksız olduğu bir ülkede yaşamak zorunda kaldınız mı? Ne mesleğiniz, ne kahramanlığınız, ne komutanlığınız para etmez sürgünde.

Sürgünlerle politik tutsaklar arasındaki ortak yan nedir diye sorsalar, hemen ‘Özlem’ derim, ‘memleket hasreti’ ve ‘dost sohbetleri’. Ama özgürce seçilecek dost sohbetleri. Sür-günler yaban ellere ayak bastıkları andan itibaren o aradıkları dostlukların tarih olduğunu ve ömürlerinin aramakla geçeceğini anlarlar. Yıllar sonra eski bir dostu görmek her zaman sevindirmeyecektir onları. Genellikle hayal kırıklığı ve öfke olacaktır yaşadıkları. Ne dostlar aynı yerde kalacaktır, ne de alışkanlıklar. Mahpusta ya da sürgünde, sadece ortak dili konuşma özlemiyle kurulan kırılgan arkadaşlıklar, aranılan dostların, dostlukların yerini tutmayacaktır. Zira Araf’ta seçme lüksü yoktur. Dayanışma amacıyla kurulan ilişkiler, aranılan özlenen dostluklar değildir; ne de sevgili geride bırakılan sevgili.

Bir yanları eksik yaşamaya mahkum olur sürgünler. Onulmaz bir yara hep açık kalacaktır. Elde edilen başarılar, hayatların yeniden kurulması, sığınılan ülkede alınan diplomalar ya da kazanılan paralar bu açığı kapatamayacaktır. Tenleri, tinleri, evleriyle bir-likte yanmıştır onların. Yeni kurulan evler hep geçici olacaktır. Geçicilik duygusu gitme özlemiyle atbaşı olacaktır. Yıllarca gitme fiilini çekip gidememe sancısı yaşayacaklar, ola ki günün birinde gitseler de, aradıklarını bulamayacaklardır. Arkada bıraktıkları evler enkaza dönmüş, dostlar ölmüş, yaşlanmış ve değişmiştir. Özlemini duydukları kentlerde ak düşmemiştir saçlarına.

Gidenler Kavafis'in, 'Bu kent arkandan gelecektir', ‘Aynı sokaklarda ak düşecek saçlarına’ diye başlayan şiirini ters çevirip yeniden yeniden yazacaklardır: 'Bu kent özlenir mi Kavafis/ Şimdi sokaklarını / Bir öğürtü nöbetiyle arşınladığım/ Kendi çocuklarını yiyen bu kent/ Özlenir mi..."


Hiç yorum yok: