Mustafa Elveren*
Ben din uzmanı olmadığım gibi, dinle de hiçbir ilgim
yoktur. Ancak, çocukluğumdan beri din konusunda kafa yormaya hep meraklıyımdır.
Zaten daha 10 yaşlarımda nohut tarlasında gezinirken;
kendi kendime “madem bu dünyada her şeyi Tanrı (Allah) yarattı, peki Tanrı’yı
kim yaratmıştır?” diye aklımdan geçirdiğimi hiç unutmuyorum. Bu düşüncemi yakın
çevrem de dâhil olmak üzere korkudan hiç kimseye açıklayamıyordum. Çünkü tek
tanrılı inanç sistemi korku ve sindirme kültürü üzerinde inşa edilmiştir. O
nedenle düşüncemi çevreme anlatmaktan korkuyordum.
Ne yazık ki, aynı korku günümüzde de geçerlidir. O
halde ne yapmalıyım? Tabuları kırmak ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü uğruna
her şeyi göze alarak bu korkuları yenmekten başka çarenin olmadığına
inanıyorum.
Tek tanrılı dinler; tekçi anlayışın gereği olarak
genellikle birbirlerine benziyorlar. Bu dinler birbirinden etkilenmişlerdir.
İslam tek tanrılı dinlerin sonuncusu olmasına rağmen, kendisinden önceki dinlerle
çok benzeştiği görülmektedir. Kuran’la karşılaştırdığınız zaman yarıdan
fazlasıyla Tevrat’la benzeşir. Keza İncil’de de çok benzer ifadeler
bulunmaktadır.
Mademki tek tanrılı dinler bu kadar birbirleriyle
benzeşiyorlar neden yüzyıllardır savaştılar ve halen savaşıyorlar? Neden yüz
binlerce insanın ölümüne sebep oldular ve halen olmaya devam ediyorlar?
Tarihte Nemrut, Firavun vb krallar bir nevi tanrıydılar.
Nemrutlar, firavunlar ve krallar toplumsal yaşamı kendi istedikleri biçimde
etkilemek için tek tip millet yaratmışlardır. Eğer insan zekâsı olmasaydı tanrı
da olamazdı. Buradan hareketle tanrı anlayışı bu otoriter çizginin devamıdır.
Yani tek tanrılı dinler bu anlayıştan etkilenmiş ve aynı niteliktedirler. Dolayısıyla
milliyetçiliğin temeli de bu tekçi anlayışa dayanmaktadır. Bu tekçi anlayış
sonucunda şiddet kültürü her zaman yaygın bir biçimde topluma hâkim
kılınmaktadır.
Tek tanrılı dinlerde; “Tanrı mutlaktır, her şeyin
yaratıcısı ve sahibidir” Hâlbuki çok tanrılı dinlerde; her toplum ya da şahıs
istediği tanrıya (varlığa) tapma özgürlüğü vardır. Yani dağa, taşa, Güneş’e,
Ay’a, yıldızlara, ineğe ya da kendisinin yarattığı bir yapıta (puta) inanma
özgürlüğüne sahiptir. İnandığı varlığa kendi ana dili ile dua eder, hiçbir dar
kalıbın içine sıkışmaz.
Oysa tek tanrılı dinlerde bu özgürlük yoktur. Örnek
olarak İslam dinini ele alalım; Kullar Tanrı’ya kendi ana dilleri ile dua etme
özgürlüğüne sahip değildirler. Tanrı(Allah)’a sadece Arapça (Kur’an) dili ile
dua etmek zorundadır. Tanrı’nın belirlediği kurallar dışına çıkamazlar. Otoriterlik
olunca, temelinde korkutma ve rüşvet kaçınılmazdır. Kendisine istinasız biat
edenlere Cennet (bir nevi rüşvet), karşı çıkanlara da Cehennem (ateşte yakma
işkencesi) ile korkutma ve sindirme anlayışı vardır.
Eğer insanlar bir tanrıya ihtiyaç duyarlarsa; tek tanrılı
yerine çok tanrılı biçimi tercih etmelerini tavsiye ederim. Çünkü daha
demokratik ve daha mantıklıdır.
Ben tek ve çok tanrılı dinler konusunda görüşlerimi
ifade etmeye çalıştım.
Âşık Mahsuni Şerif bir türküsünün nakaratında; “Ben de
bir insan oğluyum / Bir başım bir beynim vardır? Bırak beni konuşayım / Gene
sana danışayım” der.
Yeter ki, demokratik bir çerçevede hepimiz konuşalım.
Eksiğimiz, yanlışımız olursa yine birbirimize danışalım. Fikirlerimizi
tartışarak zenginleştirelim.
23.01.2015
*Em.
Öğrt.