Mustafa Elveren*
Hukuk ve
Demokrasi
Bugün ülkemizde antidemokratik Anayasa ve yasaların
yürürlükte olduğu bilinen bir gerçektir. Bu yasalar ancak benim gibi garibanlara
uygulanmaktadır.
Örneğin; TC Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın bu
yasalara uymadığı açıkça görülmektedir. Anayasa’da görevleri açıkça
belirtilmesine rağmen buna uymamakta direniyor.
Türkiye’de işlemeyen hukuk tamamen
siyasallaşmıştır. Demokrasi ise, bu ülkeye hiç uğramadı. Antidemokratik seçim
yasası çerçevesinde 4 yılda bir yapılan seçimler bize demokrasi olarak
yutturulmaktadır. O nedenle demokrasi mücadelesini kesintisiz sürdürmemiz
gerekir.
Bir dönem hakkımızda davalar ve soruşturmalar açan
savcılar ile karar veren yargıçların bu gün “Paralel Yapı” taraftarı olduğu
iddia edilmektedir. Hem de iktidar tarafından öne sürülmektedir.
Kamuoyunda çok iyi bilinen “Ergenekon”, “Balyoz”
ve benzeri birçok davanın sanıklarına; “Size kumpas kuruldu. Pardon, biz de
aldatıldık!” Yargının bağımsız olmadığı iktidar yetkilileri tarafından böylece
itiraf edilmiştir. Dün taraf olan yargı, bugün de bağımsız değildir. Bu gün
sadece farklı bir formatla yürütülmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, yargı iktidarın istediği
çerçevede kararlar vermektedir. Yani, geçmişte verilen kararları bu gün
formatlayarak kendi görüşlerine göre yeniden düzenlenip, uyguladığını
görmekteyiz.
Yüzlerce yazar-çizer ve aydın kişilere; 3 veya 5
yıl aynı konuda görüş belirtmemek, yazı yazmamak koşuluyla verilen cezalar
ertelenmiştir. “Türk milleti adına” verilen bu kararlar demoklesin kılıcı gibi
boynumuzda duruyor. Şöyle ki; “eğer aynı konuda yeniden yazı yazarsanız ertelenen
cezanız tekrar uygulanacaktır…” biçiminde karar veren yargıçlar bağımsızlar
mıydı?
Benim gibi 3 K’li (Kürd-Kızılbaş-Komünist)
hakkında verilen “siyasi karar”ların hala yürürlükte olması ülkemizde hukukun
siyasallaştığının en önemli kanıtı değil midir?
Özellikle kendimden bir örnek vermek istiyorum.
Çağdaş Kawa Mazlum Doğan ve Pirimiz Seyit Rıza için yazdığım yazılardan dolayı Tunceli
Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan soruşturmalar nedeniyle dava aşamasına
dönüştü.
Hakkımda açılan bu davalardan bir tanesi zaman
aşımına uğradı. Diğer bir tanesi de; yasanın ilgili maddesinden yararlanmak
için savunmamda belirtilen istem doğrultusunda bir daha aynı konuda yazı
yazmamak şartıyla verilen hapis cezası ertelendi.
Yine aynı gerekçeyle yargılandığım başka bir davada
ise; Tunceli Asliye Ceza Mahkemesince bulunduğum ilin Asliye Ceza Mahkemesi’nde
talimatla ifademin alınması istenmiştir. Bu talimat üzerine ilgili Asliye Ceza
Mahkemesi’ne ifade vermek üzere gittim. Önceden hazırlamış olduğum yazılı
savunmamı Mahkeme kaleminde kayıttan geçirmek suretiyle Kâtip memura teslim
ettim. Verdiğim yazılı savunmamda; yasanın ilgili maddesinden yararlanmak
istemiş ve bu doğrultuda karar verilmesini arz ve talep etmiştim.
Duruşma sıram geldiğinde yetkili hâkimin karşısına
çıktım ve yazılı savunmamı sözlü olarak okumak istedim. Duruşma hâkimi bana;
“Önümdeki dosyada görüyorum ki sen Tunceli’sin. Günümüzde Kemal Burkay’ın,
Şıwan Perwer’in Türkiye’de serbestçe gezdiği halde, senin CMK 231. maddesinden
yararlanmasını doğru bulmuyorum. Sen gel yazılı ifadeni değiştir ve o maddeden
yararlanmak yerine davanın temyiz edilmesini talep et…” dedi.
Ben de kendi kendime; “bu yargıç herhalde benim
lehime karar çıkmasını istiyor” diye saf saf inandım.
Yargıcın bu açıklaması üzerine, ben de; “Efendim,
ben hukukçu değilim. Avukat tutacak kadar da maddi durumum elvermiyor. O
nedenle tüm savunmalarımı kendim hazırlamaktayım. Eğer sizin söylediğiniz bu
gerekçe benim lehime olacaksa, öyle yapalım” şeklinde yanıtladım. Bu
mutabakatımız üzerine yargıç kâtibe dönerek; “Beyefendinin yazılı savunmasının
düzeltmesini yap ve yeniden imzalasın” biçiminde duruşma kâtibine talimat
verdi.
Kâtiple birlikte Mahkeme kaleminde bilgisayarda
kayıtlı olan savunmamın sonuç bölümünde “Mahkeme aksi kanaatte ise, CMK’nun
231.maddesinin uygulanmasını…” cümlesi değiştirilerek yerine “CMK’nun 231.
maddesinin uygulanmasını kabul etmiyorum ve temyiz hakkımı kullanmak istiyorum”
cümlesi eklenerek yeniden düzenlenip, tarafımdan imzalandı.
Birkaç ay sonra Tunceli Asliye Ceza Mahkemesince
3000 Tl para cezasına çaptırıldığımı açıklayan bir karar tarafıma tebliğ
edildi.
Bu kararı temyiz etmek için kısa bir savunma
hazırladım. Savunmamda kısaca; yazdıklarımın düşünce ve ifade özgürlüğü
çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirttim. Ancak, Yargıtay’a
göndereceğim bu savunmanın kurallara ve biçim olarak da uygunluğunu teyit etmek
için ricada bulunmak üzere tanıdığım bir avukat arkadaşıma gittim.
Savunmayı inceleyen avukat arkadaş bana, neden
yasanın erteleme maddesinden yararlanmadığımı sorunca, ben de yukarıda
açıkladığım olayı aynen kendisine aktardım. Avukat; “Seni yönlendiren hâkimi
tanıyorum. Bu hakim tarikat mensubudur ve karısı da türbanlıdır..” yanıtını
verdi. Artık iş işten geçmişti. Yargıtay’a savunmayı gönderip sunucu
beklemekten başka çarem kalmamıştı.
Yargıtay’dan bir süre sonra gelen tebligatta;
“TBMM’nin çıkardığı demokrasi paketi (kaçıncı demokrasi paketi olduğunu
hatırlamıyorum) çerçevesinde cezanın ertelendiğini, o nedenle dosyanın
mahkemeye iade edilmesi…” şeklinde karar verilmişti.
Beni yönlendiren yargıç hala aynı mahkemede mi
görev yapıyor? Yoksa başka yere mi atandı? Bilmiyorum. Ancak bu tür olayları
ispatlamak çok zor olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendisi de suça ortak olmuş
oluyor. Dolayısıyla o kâtibin, yargıcın yönlendirme yaptığını söylemesini
beklemek saflık olur.
Peki, o gün hakkımızda verilen kararların bu gün
geçerliliği var mı?
Ne yazık ki, Türkiye’de bu gün demokrasinin ve
hukukun işlemediği bir sistemde yaşamaktayız.
Sol, Aleviler
Ve Seçim
Cumhuriyeti, laikliği, demokrasiyi savunmak tüm halkların yararına olduğu
bir gerçektir. Türkiye’de hukuk ve demokrasi kriteri; Cumhuriyet, laiklik, evrensel hukuk ve Kürt sorunu çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Birçok
sol örgütün ve bazı Alevi kurumlarının “…Cumhuriyeti, laikliği, demokrasiyi savunmaktan…”
dolayı durup dururken Mustafa Kemal’e karşı çıktıkları doğru değildir. Karşı
çıkılan ve İtiraz edilen; Kemalizm’in devrimcilik ve solculuk olarak bizlere
yutturulmasınadır. Başta dersim katliamı olmak üzere, M. Kemal’in temize
çıkarılmasınadır. Adına cumhuriyet deyip tek tipçi anlayışın dayatılmasınadır. Dolayısıyla
bu çerçevede kendini konumlandırmayan sol hareketler tarihte tasfiye olmaları
kaçınılmazdır.
“Solun, Mustafa Suphilerin neden ve nasıl
tasfiye edildiğini iyi anlamaları ve çözmeleri gerekir. Sol bunu çözmeden bir atılım
yapamaz.” (A.Öcalan-Nisan
/ 2010-Görüşme Notlarından)
Bize
demokrasi olarak yutturulmaya çalışılan 7 Haziran seçimlerinde halkların lehine
sonuç almak için meşru yollardan tüm enerjimizi harcamalıyız. Bu durum aynı
zamanda bizim bu güne kadar verdiğimiz demokrasi mücadelemize de katkı
sunacaktır. Buradan hareketle, 7 Haziran’da yapılacak milletvekilliği seçiminde
sol ve Alevilerin tavrı çok önemlidir.
Tüm
kamuoyu araştırmaları bize şu gerçeği göstermektedir. Şöyle ki; HDP’nin %10
seçim barajını aşması durumunda AKParti iktidarını kaybedecektir. Yani CHP ve
MHP oylarının birkaç puan yükselmesi iktidarı etkilemeyecektir. Fakat HDP’nin
barajı aşması durumunda hem AKParti iktidarı ve hem de tek adam rejimi önlenmiş
olacaktır.
Bu
analiz çerçevesinde başta Aleviler olmak üzere; demokratik solun,
sosyalistlerin, emekten yana olanların, sosyal demokratların hatta gerçek
Kemalistlerin de önümüzdeki 7 Haziran seçimlerinde yukarıdaki analize göre
oylarını kullanmaları tüm halkların yararına olacağını düşünüyor ve öneriyorum.
Yakın
çevremde ve tanıdıklarımdan bazıları şöyle bir formül öneriyorlar. “biz bu güne
kadar hep CHP’ye oy veriyoruz. CHP’den asla ayrı kalmayız. Fakat AKParti
iktidarını ve tek adam rejimini önlemek için HDP’nin barajı açması gerekir.
Bundan başka çaremiz yok. O nedenle oylarımızı CHP ve HDP arasında paylaşmamız
lazım…” Öyle sanıyorum ki, Türkiye’nin
her yerinde CHP seçmeni bu formüle göre oylarını kullanacaktır.
Tarihte
silinmek istemiyorsak hep birlikte fedakârlık yapmak zorundayız.
Seçimin
yapılmasına bir aydan az süre kaldı. Hep birlikte başaracağımıza inanıyor ve
diliyorum.
08.05.2015
*Em. Öğrt.