10 Mart 2014 Pazartesi

HDP VE LİNÇ ORDUSU...



Adil Okay


 HDP binalarına saldırılar başladı. BDP’den sonra şimdi de HDP’liler linç tehditiyle karşı karşıya. Gencecik sol görüşlü çocukları sadece bildiri dağıttıkları için, bunlar ‘Kürt’tür’ diye linç etmeye kalkan sapıklar yeniden sahnede. Bu konuda 2005 Yılında yayınlanan “Kurtlar inlerinden çıkıyor…” başlıklı bir makale yazmıştım. Aşağıda olduğu gibi aktardığım bu yazı ne yazık ki hâlâ güncel.

Dünyada en çok çocuk pornosunun izlendiği ülkelerden birinin neden Türkiye olduğu sorusunun cevabı: HDP’lileri, linç etmek için sıraya giren bu sapık-faşistlerin giderek çoğalmasında ve bunların kimi ‘devlet adamlarından – güvenlik güçlerinden’ destek görmelerinde aranmalıdır.

“1976 ya da 1977 yılıydı. Bedri Koraman’ın Milliyet gazetesinde ilginç bir karikatürü yayınlandı. Kimliği belirsiz birileri tarafından ipi çözülmüş azgın bir köpek kulübesinden dışarı fırlıyordu. O yıllar üniversitelerde, fabrikalarda ve sokaklarda MHP’lilerin devlet destekli saldırılarına rağmen yükselen devrimci bir kabarış vardı. Taş ve sopalarla bu sol gelişmenin önünü alamayan güçler silaha sarıldılar. Önce öğrenci ve işçi liderlerini, sonra aydınları hedef aldılar. Cahit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, DİSK Genel Sekreteri Kemal Türker, kaçırılıp işkence ile öldürülen 7 TİP’li öğrenci ve İstanbul Üniversitesinde güpegündüz üzerlerine bomba atılarak katledilen onlarca öğrenci, o dönemden ilk aklıma gelenler. İşte Bedri Koraman’ın karikatürü tam o dönemde yayınlandı. O güne kadar bağlı tutulan yedek güçler sokağa salınmıştı. Bu katliamları sağcıların yaptığı apaçık kanıtlarıyla ortaya çıktığı halde, 12 Eylül 1980 darbesi solun üzerine balyoz gibi indi. Sivil faşist çetelerin yarım bıraktığı kirli işi, Kenan Evren ve şürekası üstlendi. Sonuç: 17 bin fail-i meçhul. Boşaltılan – yakılan köyler.
                      Bugün kimi “aydın”lar bellek kaybına uğramış görünüyor. MHP’nin değiştiğinden, AKP’nin demokratlığından söz ediliyor. Mersin ve Trabzon’daki olaylardan sonra 200 aydının yumuşak bir dille kaleme aldıkları bildiriye bile tahammül edemeyen ve onları “Evlerinizde oturun, bu işlere karışmayın” diye tehdit eden Susurluk sanığı Mehmet Ağar’ın beyanatları alkışlanıyor.
                     
                      Trabzon bir dönüm noktası mı?
                     
                      12 Eylül 1980 darbesinden sonra iktidar ortaklığı, bakanlık ve milletvekilliğiyle ödüllendirilen ‘ülkücülere’, derin devlet 25 yıl sonra yeniden ihtiyaç duyuyor. Ve Bedri Koraman’ın otuz yıl önce çizdiği karikatürdeki gibi kurtların ipleri çözülüyor. Mersin’deki bayrak olayını abartıp krize dönüştüren bu güçler, Trabzon’da yasal haklarını kullanıp bildiri dağıtan dört delikanlıyı parçalayıp öldürmeye kalkıyor. Arkasından Sakarya’da basın açıklaması yapmak isteyen bir gruba linç girişimi ve diğer saldırılar.
                      Trabzon turnusol kağıdı işlevi görüyor. At izinin it izine karıştığı ülkemizde, Trabzon’daki linç girişimine bakış ve ilk tepki foyaları meydana çıkarıyor. Öyle ya, Felluce ve Filistin direnişini selamlamak kolay; derin devlet rahatsız olmaz. Gelin, demokratlığınızı Trabzon’da, Mersin’de, Diyarbakır’da gösterin. Aradan bunca zaman geçmesine karşın hala hayasızca Mersin’de, Trabzon’da bayrak yakıldığı yalanını söylüyor satılık kalemler. Halkı göreve, yani linçe davet ediyorlar. Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir, kurt işareti yapıp örgütlü linç girişiminde bulunan ‘ülkücülerden’ sözetmek yerine, F Tipi cezaevlerini protesto etmek amacıyla bildiri dağıtan beş delikanlının Türk milletinin huzurunu bozduğundan, bunun üzerine halkın milli tepkisini ortaya koyduğundan sözediyor.
                      Gerçek ortaya çıktığı halde kimse özür dilemiyor, asıl suçlular yakalanmıyor, hükümet kendi koyduğu ve savunduğu yasalarını uygulamaya yanaşmıyor.
                     

Biz bu filmi ve bu karikatürü daha önce görmüştük


Oysa herkes biliyor ki, bu “milli refleksler” daha önce Çorum’da, Maraş’ta ve Sivas’ta yaşanmış ve yüzlerce insan katledilmişti.
                      Oysa herkes biliyor ki, daha birkaç gün önce Konya Ülkü Ocaklarında yapılan aramada on kadar tabanca, üç bıçak, sopa ve işkence aletleri ele geçirildi. Yani “ülkücüler” yeniden silahlanmaya başlamıştır.
                      Oysa herkes biliyor ki, halktan, halkın tepkilerinden dem vuranlar bir gün olsun işçiden, memurdan, köylüden, yani emekçiden yana olmadılar. Sermayenin çıkarlarına hizmet ettiler.
                      Oysa herkes biliyor ki, bütün bunlar, ırkçı saldırılara zemin hazırlayan komplolardır. Pabuçlarının dama atıldığını düşünen güçlerin siyaset sahnesine yeniden çıkmak için yaptıkları gövde gösterisidir.
                      Oysa herkes biliyor ki, bu saldırıların amacı vatanı, milleti korumak değildir. İncirlik üssü ülkemizde kurulurken, 6. Filo’nun askerleri denize dökülürken bu sahte vatanseverler ortada yoktular.  
Bilenlerin çoğu konuşmuyor. Konuşanların çoğu yalan söylüyor. ‘Demokrat’ geçinen gazeteciler, politikacılar, ‘aydınlar’, savcıları göreve çağırmak yerine, kurt işareti yapıp, kan istiyoruz diye bağıran gözü dönmüş linç girişimcilerini dolaylı olarak destekliyor.
                      Gerçekleri konuşup yazanlar, ülkemizin yeniden karanlık, bulanık bir mecraya girmesini istemeyenler hala azınlık. Ve bu azınlık önce hükümeti sağduyulu olmaya çağırıyor. Taşlar bağlanıp kurtlar ininden çıktıktan, aba altından sopalar gösterildikten sonra, gecikmeli olarak devletin zirvesi sağduyu çağrısı yapıyor.
                      Biz bu filmi ve bu karikatürü daha önce görmüştük...”
                     
Demiştim eski makalemde.

Sonsöz: Peki, bu gün ne yapmalı. Öncelikle nasıl “hepimiz Filistinliyiz, hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Aleviyiz, hepimiz Roboskiliyiz” diye geçmişte safımızı belli ettiysek, ezenlere karşı, faşizme karşı ezilenlerin safında yer aldıysak, bu gün de HDP’li olalım, olmayalım, eğer özgürlük ve eşitlik istiyorsak, “Hepimiz HDP’liyiz” diyerek sokaklara çıkmalıyız.



Hiç yorum yok: