Bülent
Tekin
Murat Kapkıner’in son yazdığı
romanı,”Seni Öldüğüm Gün”ü keyifle okudum. Çok heyecanlı ve kalite bir roman. Aslında
roman 2003’te yazılmış, oldukça eski ama 2013’te yayınevine gönderilmiş ve
geldiği gibi basılmış. Çok ta iyi etmişler. Ama ilginç bir zaman aralığından
bahsediyorum, değil mi ya? İtiraf etmek isterim ki yerli ve yabancı şöhretlerin
romanlarına alışık olduğumdan Seni Öldüğüm Gün’ü okumaya başladığımda öylesine
bir roman diye düşündüm. Ne de olsa bir ilahiyatçı, saz ve söz sanatçısı, bir
şairin bu kadar cezp edici yazabileceğini düşünmediğim için de daha sonra utandım.
Argo, erotik anlatımları ve modern bir Avrupa yaşamını böylesine açık ve
sansürsüz yazabileceğini düşünememiştim. Üstelik o söz(cük)leri kullanırken de
kalbimizden geçenleri söylüyordu. Bu nedenle de elimde olan diğer kitaplarımı
bitirip daha sonra bu romanı okuduğum için de zaman kaybına uğradığımın da
farkına vardım.
Romanın kahramanı yaşlı bir
adam olan Mahmut inancına uygun bir yaşam içinde değildir. Kendi çıkarları için
Avrupa’da (Almanya’da) İslami kurumlar kurmuş bir organizasyonun istemeyerek
olsa da içine girer. Bu ona pahalıya mal olacaktır. Türk kadınlarından nefret
ettiği için bir Alman kadının tecavüzüne uğramayı düşlerken hayatının kadınını
bulur. O kadının bir Türk olmadığını arzulamaktadır. O kadına (Rose) mezarlıkta
rastlar. Kadın çok güzeldir ve Mahmut’un ona karşı olan ilgisi aşkla karışık
bir çocuk sevgisi taşımaktadır. Mahmut kendi çocuklarının bakışlarını onda görmektedir.
Belki de bağımlı olma nedeni budur. Tıpkı bir tanrı sevgisi gibidir bu. Kıza
Veli de âşıktır. Veli, Mahmut’un çek tahsilinde İslami kuruluşun (aslında bu
işlere Mahmut’u bulaştıran babasının ikizi ve amcası çıkarcı biri olan Çatlak Tezcan’dır!)
ona bulduğu bir yardımcısıdır. Genç ve dindar biridir Veli.
En galiz küfürleri, en erotik
anlatımları üst düzey edebiyat kullanımında okuyucuya verebilen Murat
Kapkıner’in bu romanını bitirmeden yatmak mümkün değildir. Bu kadar akıcı ve
heyecanlı anlatımına ben Rus klasiklerinde ya da Fransız klasiklerinde
rastlamıştım. İşte Seni Öldüğüm Gün adlı roman böylesi bir payeye sahiptir.
Mutlak ruhsal açlığımızı
tamamlamada kullanabileceğimiz böylesi romanlar bizleri hayal dünyamızda farklı
ve ileri safhalara taşıyabilir. Bu tür romanları yazabilmek ya da heyecanla bir
sonraki sayfaya geçebilme isteğimizi kamçılayan öyküleri yazmanın gerçek birer
hayat hikâyesinden geçtiğini düşünüyorum. Bu yönüyle de Seni Öldüğüm Gün adlı
romanın Murat Abinin kendisi veya bir yakının (tanıdığı olabilir) başından
geçen bir gerçek yaşam öyküsü de olabilir diye düşündüğüm oldu.
En heyecanlı sahne kasap dükkânında(kesimhanede)
yaşanır. Rose’nin üvey babasını çengele asar ve çek sahiplerinden birini
hızarla doğrar. Çeki beş yüz bin marklık
çeki kendisine teslim olan diğer küçük kardeşlerden tahsil eder. Sonunu merakla
bekledim. Yazar romanın sonunu (bitimini) okura bırakmıştı. İşte bu noktada
yazara kutlama maili atarken de öykünün sonuyla ilgili görüşümü belirtim: “Murat
Abi, Seni Öldüğüm Gün’ü keyifle okudum. Çok heyecanlı ve kalite bir roman.
Romanın sonunda keşke bir son bilgi olsaydı. Mesela Alman Hapishanesinden
yazılan bu romana ait hatıra yazılımı gibi. Sonda ne olduğunu çok merak edenler
olabilir. Çok kalite bir roman olduğunu söyleyebilirim. Elinize ve gönlünüze sağlık.
Saygı ve sevgiyle. Bülent Tekin” Romanın sonuyla ilgili yanıtı yazarından
hemencecik aldım: “Eyvallah Bülent. Senin anladığın sonu herkes anlamıştır
umarım.”
Evet, sanırım kitabın sonu
Rose’nin Mahmut’a armağan ettiği sarımtırak damar damar bir deste kâğıtlara
yine Rose’nin armağanı olan Monc Blanc
146 markalı kalemle yazılmış bu roman anlatımı ile son buluyor. Bizlere
yıllarca okunacak ve okundukça da klasik Türk romanları arasına girecek bir
roman armağan ettiği için birinci el olarak Murat Kapkıner’e teşekkür ediyorum.
Çünkü roman kahramanı ile yakınlığı nedir bilmiyorum? Herkes(ç)e okunması
dileklerimle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder