20 Temmuz 2013 Cumartesi

SENİ ÖLDÜĞÜM GÜN...









Bülent Tekin



Murat Kapkıner’in son yazdığı romanı,”Seni Öldüğüm Gün”ü keyifle okudum. Çok heyecanlı ve kalite bir roman. Aslında roman 2003’te yazılmış, oldukça eski ama 2013’te yayınevine gönderilmiş ve geldiği gibi basılmış. Çok ta iyi etmişler. Ama ilginç bir zaman aralığından bahsediyorum, değil mi ya? İtiraf etmek isterim ki yerli ve yabancı şöhretlerin romanlarına alışık olduğumdan Seni Öldüğüm Gün’ü okumaya başladığımda öylesine bir roman diye düşündüm. Ne de olsa bir ilahiyatçı, saz ve söz sanatçısı, bir şairin bu kadar cezp edici yazabileceğini düşünmediğim için de daha sonra utandım. Argo, erotik anlatımları ve modern bir Avrupa yaşamını böylesine açık ve sansürsüz yazabileceğini düşünememiştim. Üstelik o söz(cük)leri kullanırken de kalbimizden geçenleri söylüyordu. Bu nedenle de elimde olan diğer kitaplarımı bitirip daha sonra bu romanı okuduğum için de zaman kaybına uğradığımın da farkına vardım.
Romanın kahramanı yaşlı bir adam olan Mahmut inancına uygun bir yaşam içinde değildir. Kendi çıkarları için Avrupa’da (Almanya’da) İslami kurumlar kurmuş bir organizasyonun istemeyerek olsa da içine girer. Bu ona pahalıya mal olacaktır. Türk kadınlarından nefret ettiği için bir Alman kadının tecavüzüne uğramayı düşlerken hayatının kadınını bulur. O kadının bir Türk olmadığını arzulamaktadır. O kadına (Rose) mezarlıkta rastlar. Kadın çok güzeldir ve Mahmut’un ona karşı olan ilgisi aşkla karışık bir çocuk sevgisi taşımaktadır. Mahmut kendi çocuklarının bakışlarını onda görmektedir. Belki de bağımlı olma nedeni budur. Tıpkı bir tanrı sevgisi gibidir bu. Kıza Veli de âşıktır. Veli, Mahmut’un çek tahsilinde İslami kuruluşun (aslında bu işlere Mahmut’u bulaştıran babasının ikizi ve amcası çıkarcı biri olan Çatlak Tezcan’dır!) ona bulduğu bir yardımcısıdır. Genç ve dindar biridir Veli.
En galiz küfürleri, en erotik anlatımları üst düzey edebiyat kullanımında okuyucuya verebilen Murat Kapkıner’in bu romanını bitirmeden yatmak mümkün değildir. Bu kadar akıcı ve heyecanlı anlatımına ben Rus klasiklerinde ya da Fransız klasiklerinde rastlamıştım. İşte Seni Öldüğüm Gün adlı roman böylesi bir payeye sahiptir.
Mutlak ruhsal açlığımızı tamamlamada kullanabileceğimiz böylesi romanlar bizleri hayal dünyamızda farklı ve ileri safhalara taşıyabilir. Bu tür romanları yazabilmek ya da heyecanla bir sonraki sayfaya geçebilme isteğimizi kamçılayan öyküleri yazmanın gerçek birer hayat hikâyesinden geçtiğini düşünüyorum. Bu yönüyle de Seni Öldüğüm Gün adlı romanın Murat Abinin kendisi veya bir yakının (tanıdığı olabilir) başından geçen bir gerçek yaşam öyküsü de olabilir diye düşündüğüm oldu.
En heyecanlı sahne kasap dükkânında(kesimhanede) yaşanır. Rose’nin üvey babasını çengele asar ve çek sahiplerinden birini hızarla doğrar.  Çeki beş yüz bin marklık çeki kendisine teslim olan diğer küçük kardeşlerden tahsil eder. Sonunu merakla bekledim. Yazar romanın sonunu (bitimini) okura bırakmıştı. İşte bu noktada yazara kutlama maili atarken de öykünün sonuyla ilgili görüşümü belirtim: “Murat Abi, Seni Öldüğüm Gün’ü keyifle okudum. Çok heyecanlı ve kalite bir roman. Romanın sonunda keşke bir son bilgi olsaydı. Mesela Alman Hapishanesinden yazılan bu romana ait hatıra yazılımı gibi. Sonda ne olduğunu çok merak edenler olabilir. Çok kalite bir roman olduğunu söyleyebilirim. Elinize ve gönlünüze sağlık. Saygı ve sevgiyle. Bülent Tekin” Romanın sonuyla ilgili yanıtı yazarından hemencecik aldım: “Eyvallah Bülent. Senin anladığın sonu herkes anlamıştır umarım.”

Evet, sanırım kitabın sonu Rose’nin Mahmut’a armağan ettiği sarımtırak damar damar bir deste kâğıtlara yine Rose’nin armağanı olan  Monc Blanc 146 markalı kalemle yazılmış bu roman anlatımı ile son buluyor. Bizlere yıllarca okunacak ve okundukça da klasik Türk romanları arasına girecek bir roman armağan ettiği için birinci el olarak Murat Kapkıner’e teşekkür ediyorum. Çünkü roman kahramanı ile yakınlığı nedir bilmiyorum? Herkes(ç)e okunması dileklerimle…

Hiç yorum yok: