5 Ekim 2013 Cumartesi

Akdeniz: Mülteci mezarlığı...



Adil Okay
adilokay@hotmail.fr
UMUDA YOLCULUKTA: KATLİAM GİBİ KAZA

“Yüzlerce kaçak göçmen taşıyan bir tekne, İtalya'nın Afrika'ya en yakın kara parçası olan Lampedusa Adası açıklarında battı. Olayda can kaybının 350'ye kadar çıkabileceği belirtiliyor…”
Bu gün, biz çocuklarımızla veya sevgilimizle kahvaltı yaparken 400 mülteciyi taşıyan tekne battı. İtalya Ulaştırma Bakanı Maurizio Lupi en az 250 kişinin de kayıp olduğunu açıkladı. Yani 250 insan “umuda yolculukta” öldü. Sahte cennetlere varmak isterken öldü. Öküzünü, gecekondusunu, çocuğunun küpesini satıp, kaçakçılara verdiler. Yola çıktılar. Ve öldüler. Akdeniz onlara da mezar oldu.
“Bu hafta başlarında benzer bir olayda Sicilya açıklarındaki Ragusa adası yakınlarında da 13 kişi hayatını kaybetmişti. "Bu gibi trajediler bizi buna benzer olayların yaşanmaması için önlem almaya mecbur ediyor" diyen Başkan Giorgio Napolitano, politikacılara Afrika'daki savaştan etkilenmiş ülkelerden kaçan mültecilerin sığınması konusundaki kanunları gözden geçirmesi çağrısında bulundu. İtalyan gönüllü yardımlaşma derneği Fortress Europe verileri bölgede korkunç gerçeği gözler önüne serdi. Buna göre kesin olmamakla birlikte son 25 yılda Akdeniz, 19 binden fazla mülteciye mezar oldu. Bunlar arasında sadece Sicilya Kanalı’nda hayatını kaybeden mülteci sayısı ise 6 bin 200’ü geçti.”
Ne kadar çok yazdım bu konuda. En son makalem de bu konudaydı. Kim bilir daha ne kadar yazacağım. Kimi zaman nefretle kimi zaman acz ile. Ama her zaman öfkeyle.
Dile kolay. 6 bin 200 kişi Akdeniz’de kayboldu, umuda yolculukta. Ben de yaşadım mülteciliği. Bir ömür üstelik. Yıllarca yeni gelen mültecilere ücretsiz tercümanlık yaptım. Şimdi yılda bir gittiğimde, onların kaldığı ülkeye, bir kahve ısmarlıyorlar beni görünce. Vefa gösteriyorlar. Evet, ben de mülteciydim. Bana da evini açtı insanlar. Sonra benim evim olduğunda da ben açtım evimi yeni gelenlere. Evet, bu gün ölen insanlar gibi, ben de aştım sınırları. Bilirim o duyguyu. Ben de verdim kaçakçılara para. Bilirim o gerilimi. Ben yaşadım. Bu insanlar yaşayamadı. Ben ölmedim, yaşadım ama yolunu kaybedip dağda soğuktan donarak ölen yoldaşlarım oldu. Ben yakalanmadım ama teknede fırtınaya yakalanıp hedefe varamadan yakalanan yoldaşlarım oldu.
İş kazalarına, önlem alınmadığı için nasıl “İş cinayeti”diyorsak, Kapitalist ülkeleri “umut” sayıp, kaçak yollara düşen mültecilerin ölümü de cinayet sayılmalıdır. Dünyayı ellerinin arasına alan ahtapot, yani kapitalist sistem ilk elden sorumludur. Bölgesel savaşları çıkaran, tahrik eden, mezhep gerilimleri yaratan, yoksul ülkelere silah satıp onların aşına ekmeğine göz koyan emperyalist tekellerdir. Onlar, esas oğlan yani asıl suçludur. Fransa’nın Libya’ya müdahale için neden ABD’den de aceleci olduğunu sanıyorsunuz. Veya Suriye’ye saldırı için.
Ve sınırlardır.
Ve konulan vizelerdir.
Bu dünya hepimizindir. Dünyanın bir köşesinde yaşayan insanların, diğer köşede yaşayan insanlara yasak koyma-vize koyma hakkı yoktur.
Avrupa ülkelerinde her hükümetin seçim propagandasında “kaçak göçmen işçilere karşı” alacağı önlemler önemli yer tutar. Kaçak göçmenler kimlik kontrollerinde avlanır ve zorla uçağa bindirilip ülkelerine geri yollanır. Yakalanmayanlar da vahşi bir sömürü ağında bulurlar kendilerini. Çalışma iznin yok, o halde normal ücretin yarısını alırsın en fazla. İnsan tacirleri sadece hududu geçirenler değildir, onları boğaz tokluğuna çalıştıran patronlar o tacirlerden daha vicdansızdır.
Hatırlıyorum, dört mülteci arkadaş bir arabadaydık. Atina yakınlarında Lavrion mülteci kampını bulacak, arkadaşlarımızı ziyaret edecektik. Biz batıya iltica edenler, görece daha iyi koşullardaydık. O nedenle Fransa’dan Yunanistan’a gidebilecek para biriktirmiştik. Atina’ya sabahın erken saatlerinde varmıştık. Bir meydanda, soğukta bekleşen bir grup adam görmüştük. Bizim insanlarımıza benziyorlardı. Yol sormak için durduk. Evet, Türkiye’den “umuda yolculuğa çıkan bizim insanlarımız”dı bunlar. İnşaat işçileri. Bir araba geldi, pazarlık yapıldı ve gittiler. Yüreğim cız etmişti o zaman. En son Paris’e gittiğimde, kaldığım evin kapısının önünde, soğukta müşteri bekleyen genç kadınları görünce de aynı sızıyı duymuştum.

Belki uzun yıllar mülteci olarak yaşamışlığımdır beni bu konuda daha fazla öfkeli kılan. İnarittu’nun “Biutuful” adlı filminde de “mültecilerin” ve “en altakilerin” dramı anlatıldığı için sarsılmış ve “Biutiful: Uykuları Kaçıran Bir Film ve Mülteci Yıllarım” adlı makaleyi yazmıştım.[i]

Eski kızıl dere filmlerinde kaldığını sanıyordunuz değil mi, Afrika’dan kaçırılıp ABD’de köle pazarında satılan insanları. Kapitalist sistem aynı çarkı döndürmeye devam ediyor. Eritreliler, Afganlar, Filistinliler, Suriyeli veya Libyalılar, Türkler veya Kürtler onlar için insan değildir. Rakamdır. Ya da ucuz iş gücü. Modern köle.
Bu gün en az 350 insan boğuldu Akdeniz’de. Umuda Yolculukta.
İşte bu kahrolası olay üzerine, istemeden, hazırlanmadan yazdığım bir makale daha. Keşke yaşanmasaydı ve yazılmasaydı diyeceğim.
İtalya kendi sularında yaşanan bu faciadan sonra ulusal yas ilan etmiş.
Dünyanın bütün bayrakları inmeli aşağıya.
Bu bütün dünyanın ayıbı.
03.10.2013
kaynakça: Le Monde.fr avec AFP | 



[i] http://www.adilokay.com/haber_detay.asp?haberID=424

Hiç yorum yok: