Bülent Tekin
Başbakan, Barzani, Şıvan ve
Tatlıses’in Diyarbakır’a (Amed’e) birlikte gelmeleri konusu gündem yaratan bir
olay oldu. BDP çevresinde önümüzdeki yerel seçimleri etkilemeyi hedef alan bir
davranış olarak algılandı. AKP ise böylesine bir vole vurmanın gol getireceği
umuduyla hoşgörü ve sakin bir çizgi çizmeye çalışıyor. Demokratik Kürt hareketine
sempati duyanlar koskocaman Barzani’nin böylesine sağcı ve dinci iktidara karşı
sempati ve destek sunmasına kızgın. Nasıl oluyor da büyük lider Mustafa Barzani’nin
oğlu, Kürdistan’ı bombalayan, Kürtleri katleden bir ordunun amiri durumundaki
bir başbakanın kankası olma gibi bir duruma nasıl gelir?
Ancak bizim unuttuğumuz ve
hatırımıza getirmediğimiz tarih’e nedense danışmıyoruz. Barzani hareketi ve
diğer Kürt hareketleri her zaman dost ve müttefik değiştirmişlerdir. Zamanı
gelmiş Rusya dost olmuş, Amerika düşman olmuş. Çok geçmeden tersi olmuş: Rusya
düşman Amerika dost! Ya da an gelmiş Talabani cahş (hain) olmuş, an gelmiş en
büyük yurtsever olmuş. İşte Kürt hareketleri öylesine taktik ve stratejilerle
yönetilmişler. Bugün Başbakan Erdoğan’ın en büyük müttefik olmasını nasıl
anlamazsınız? Üstelik (Irak Kürdistan’ı) Kürt hareketi devletleşme sağlamış;
diplomatik, siyasi ve ekonomik ittifaklar peşinde. PKK ya da legal partisi
olarak anılan BDP öyle midir? Daha Türkiye Kürdistan’ındaki ideallerini
gerçekleştirememiş ve devletsel desteği de yok! İki farklı pozisyondaki siyasi
hareketlerin bakış ve algılama durumları da tabii ki farklı olacaktır.
Bu olaylar bu anlayışlar
biraz da Kürtlerin mücadelesi ile bu noktaya geldi. Söyleyeceğimiz her söz, her
eylem taşların biraz daha oynamasına sebep oluyor belki. Aslına bakarsanız yangına
su taşıyan her insanın değeri var. Bazen nedense yangıncı başı olmak insana
paye kazandırabiliyor. Siyasi getirisi de epeyce fazladır. Şöhret olma yolu da
biraz da oradan geçer. Bu duruma yine de ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Kürtlerin
birbirilerini küçümsemeye hakkı yok diyebilirsiniz. Mücadelenin geldiği aşamada
her kesin bir emeği olduğunu kabul edelim o halde. Emek ve demokrasi biraz da
öyle değil midir?
Barzani’nin Rojava’yı
sıkıştırmasıyla Türkiye’nin duvar örmesini bir arada düşünürsek meseleyi kötü
ittifaklara dayandırabiliriz. Şıvan’la Tatlıses’in düet yapmasını bir arada
düşünürsek te acaba ortaya çıkacak şarkıya sanat mı diyeceğiz? Aslında
Erdoğan’ın seçim öncesi koskocaman Kürt lideri Barzani’yle Diyarbakır’da
buluşmasını da bu gidişle analiz edersek korkarım ki sonuç olarak seçim
işbirliğini çıkartabiliriz. Ancak bu bakış eksik ve durağan olur. Çünkü Öcalan
da Mesut Barzani’ye barış sürecinin başlangıcında gönderdiği mektupta ona dört
parçanın lideri sensin, demiştir. Kürdistan’ın yarısını sen kurtardın, diğer
yarısını da ancak sen kurtarabilirsin, demiş. Bu deyiş biraz da zaman ve mekâna
göre siyasi hareketlerin manevrası olarak değerlendirilebilir. Öcalan’ın da
lider ve büyük güç gördüğü birisini zayıf ve politikasız görmek demokratik Kürt
hareketi açısından da sorun olacaktır. Diz çökertme ya da utanç anlayışlarından
uzak durarak değerlendirmeler yapmada yarar vardır. Hayat ve insanlardan her
gün aynı şeyleri bekleyemezsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder