14 Kasım 2013 Perşembe

SÜRGÜNDAŞIM ŞIVAN GELİYORMUŞ…



Adil Okay
okayadil@hotmail.com           
SÜRGÜNDAŞIM ŞIVAN GELİYORMUŞ… HOŞ MU GELİYOR?..
Kürtçe bilmiyorum. Yoksa “sürgündaşım” sözcüğünü Kürtçe yazar Şıvan Perwer’e onun diliyle seslenirdim. Ne çok sürgündaşım var… Mahpusdaşlarımdan fazla. Öyle ya, sürgünde bir ömür geçirip, sürgünü de tek bir ülkede değil, Orta Doğu’dan Avrupa’ya uzanan geniş bir coğrafyada ve dolu dolu yaşayınca “sürgündaşlar” çoğalıyor.
 Ne çok yazdım değil mi “sürgün” konusunda. Makale, şiir, öykü, anı belgesel kitabım “12 Eylül ve Filistin günlüğü”… Arkadaşlarım keyifle okudukları söyleseler de yazdıklarımı, “artık yeter. Sürgünü yaşamadık ama artık empati yapabiliyoruz…” dediklerini duyar gibiyim.
 Ama arkadaşım Şıvan geliyormuş ülkesine… 36 yıl süren sürgünden sonra…  
 Şıvan’la ilk kez Moskova’da sohbet ettim
İlk kez Şıvan’ı canlı olarak Paris’te bir etkinlikte dinlemiştim. Sonra Almanya’da. Sonra İsviçre’de. Sonra yine Paris’te.  “Kinem” diyerek başladığı şarkısında sanki trans haline geçerdi Şıvan. Ve sesi yaktığı ağıdın rengine bürünürdü. Geldiği coğrafyanın renklerini yansıtırdı. O hali bana da geçerdi. Yani hüzün ve isyan hali aynı anda. Elbette ikimiz de çok gençtik o zamanlar.
 Ama o konserler-etkinlikler döneminde birebir-baş başa görüşme şansım olmamıştı.  Onunla ilk kez 1985 yılında ‘Dünya Öğrenci ve Gençlik Festivali’nde, Moskova’da tanışmış, aynı otelde kalmış ve sohbet etmiştim. Gorbaçov dönemiydi... ‘Dünya Öğrenci ve Gençlik Festivali’ne davetli bir gruptuk. Ben gençlik kontejanından, Şıvan ise sanatçı kontenjanından davet edilmiştik. Aramızda Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ, Ömer Polat, Yaşar Miraç, Rahmetli Nurşani ve şimdi anımsamadığım yazar şair ve sanatçılar vardı. Gündüzleri mitingler, ziyaretler bitince geceleri de Kaldığımız Kosmos otelinde eğlenirdik. Şıvan ve Nurşani çalıp söylerlerdi. Hatta Şıvan festivalin sloganına uygun doğaçlama beste yapmıştı.
 Şıvan’ın hem Kürt halkının ulusal bilincinin gelişmesine hem de sözel kültürün yaşamasına büyük hizmetleri oldu.
 Ama İbrahim Tatlıses’le ve Başbakan Erdoğan’la olmadı Şivan
Şivan, Mesud Barzani ve Tayyip Erdoğan’ın konuğu olarak 36 yıl sürgün hayatından sonra ilk kez Diyarbakır’a geliyor. Ve rivayete göre İbrahim Tatlıses ile düet yapacak. 
Barzani’ye diyeceğim yok. Kürtlerin liderlerinden biri. Rojawa konusunda politikasını ve bölgesinde uygulanan vahşi kapitalizmi eleştirmem onun Kürt halkının önemli liderlerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Şıvan’da Barzani’nin davetine icap edebilir. Ama gönül isterdi ki Diyarbakır Newroz’unda Diyarbakırlıların davetini kabul edip gelseydi ve ana vatanında halkıyla kucaklaşsaydı. Ülkeyi karanlığa sürükleyen Başbakan Erdoğan’la kucaklaşmayı kabul etmeseydi.
Şıvan’a, AKP’nin ve başbakan Tayyip Erdoğan’ın 11 yıllık iktidarı sürecinde yarattıkları yıkımdan, doğa ve insan tahribatından söz etmek gerekiyor. Haziran ayaklanmaları boyunca katledilen, sakat bırakılan, zindanlara doldurulan gençlerden söz etmek gerekiyor. Delilsiz, mesnetsiz rehin politikasıyla zindanlara doldurulan 10 bin Kürt muhalifinden, Milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi, yazar ve gazetecileri hatırlatmak gerekiyor…  Ve Hapishanelerde ölüme terk edilen hasta mahpuslardan…
Şıvan bunları bilmiyor mu? Biliyor elbette. Ve ben de biliyorum ki: Siyasette duygusallık olmaz. Diplomasi var. İnsan düşmanıyla da aynı masaya oturmak zorunda kalabilir… Ama bunu söyleyen siyasi kimliğim. Bir de şair kimliğim var ya. İşte o kimliğim duygularıyla konuşuyor. Yapmasaydın Şıvan diyor. Halkınla kucaklaşsaydın. Halkının temsilcilerinin davetini kabul etseydin. Erdoğan’ı reddetseydin. Sen bir sanatçısın. Politikacı değil.
 “Küçük Orospu”
Şıvan’ın birlikte düet yapacağı düşünülen İbrahim Tatlıses kim. Onu da Hasret Birsel anlatmış “küçük orospu” adlı yazısında. Yazı 3 yıl önce yayınlanmış ama Şıvan’a, Tatlıses’in kim olduğunu hatırlatmak babında iyi bir özet.
 Hani bir adam var sahnelerde imparator olarak anılan. Çorabını seyirci karşısında çıkarmakta bir beis görmeyen, kadın tokatlayan, kendine ait televizyonun canlı yayında olduğu bir esnada mafya babası yürüyüşü ve konuşması ile gencecik bir programcıya, kendi çalışanına “Şerefsiz, derhal bu stüdyoyu terk et” derken ekranları başındaki izleyiciye ve o genç programcıya nasıl hakaret ettiğini hiç umursamayan… … Doğrusu hiç hazzetmem bu adamı. Yok, Kürtlüğünü inkar ettiğinden değil, kendini inkar eden o kadar Kürt var ki, İbo`ya kızmama zaman kalmıyor. Kaldı ki insan kendisini ne hissederse odur. İbo`da kendisini Türk ve mafya ve dahi maganda ve dahi şarlatan hissediyorsa “neden” deme gereği duymam. Doğrusu kabadayılık değil, ama mafya bozuntuluğu tiplemesi adama cuk diye de oturmuş. Bayram nedeni ile lüks bir otelde Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da izleyiciler arasında olduğu bir konser veren İbo, sahneye çıkardığı on yaşındaki küçük bir kızın” Ben seni Antalya’da izlemedim” demesi üzerine “Vay küçük orospu” diyerek, aklı sıra espri yapmış. Buyurun buradan yakın. On yaşında bir kız 800 yüz izleyicinin içinde orospu ilan ediliyor…”
Demiş, Hasret Birsel… ne güzel de demiş… az bile demiş… Sevgili Sürgündaşım Şıvan Perwer duymamış olabilir mi İbo’nun bu “meziyetlerini”. Başka sanatçı mı yoktu düet yapacak…
Sonsöz: Şair yanım, duygusal yanım “başlarım diplomasiye, protokola” diye isyan ediyor. Halkın sanatçısı, halkın davetine icap etmeliydi diyorum.Ezgi Başaran konuyla ilgili yazısını. “Tüm bunlara rağmen bir büyük sanatçının ülkeye dönüşü diye bir gerçekle de karşı karşıyayız. Memleketine, toprağına kavuşacak, halkıyla kucaklaşacaktır diye sevinmek, kalpten bir hoş geldin demek icap eder. Hayırlara vesile...” diye bitiriyor.
Ben de: Ama eleştirilerime rağmen yine de büyüksün Şivan diyorum… Araf’ta bile günahlar-sevaplar tartılır. Şıvan’ın, dili-kimliği yok sayılan, acılarla renkleri soldurulan halkına sunduğu hizmet unutulmaz…
 -----------

Hiç yorum yok: