Adil Okay
SÜRGÜNDAŞIM
ŞIVAN GELİYORMUŞ… HOŞ MU GELİYOR?..
Kürtçe
bilmiyorum. Yoksa “sürgündaşım” sözcüğünü Kürtçe yazar Şıvan Perwer’e onun
diliyle seslenirdim. Ne çok sürgündaşım var… Mahpusdaşlarımdan fazla. Öyle ya,
sürgünde bir ömür geçirip, sürgünü de tek bir ülkede değil, Orta Doğu’dan
Avrupa’ya uzanan geniş bir coğrafyada ve dolu dolu yaşayınca “sürgündaşlar”
çoğalıyor.
Ne
çok yazdım değil mi “sürgün” konusunda. Makale, şiir, öykü, anı belgesel
kitabım “12 Eylül ve Filistin günlüğü”… Arkadaşlarım keyifle okudukları
söyleseler de yazdıklarımı, “artık yeter. Sürgünü yaşamadık ama artık empati
yapabiliyoruz…” dediklerini duyar gibiyim.
Ama
arkadaşım Şıvan geliyormuş ülkesine… 36 yıl süren sürgünden sonra…
Şıvan’la
ilk kez Moskova’da sohbet ettim
İlk kez
Şıvan’ı canlı olarak Paris’te bir etkinlikte dinlemiştim. Sonra Almanya’da.
Sonra İsviçre’de. Sonra yine Paris’te. “Kinem”
diyerek başladığı şarkısında sanki trans haline geçerdi Şıvan. Ve sesi yaktığı
ağıdın rengine bürünürdü. Geldiği coğrafyanın renklerini yansıtırdı. O hali
bana da geçerdi. Yani hüzün ve isyan hali aynı anda. Elbette ikimiz de çok
gençtik o zamanlar.
Ama
o konserler-etkinlikler döneminde birebir-baş başa görüşme şansım olmamıştı. Onunla ilk kez 1985 yılında
‘Dünya Öğrenci ve Gençlik Festivali’nde, Moskova’da tanışmış, aynı otelde
kalmış ve sohbet etmiştim. Gorbaçov dönemiydi... ‘Dünya Öğrenci ve Gençlik
Festivali’ne davetli bir gruptuk. Ben gençlik kontejanından, Şıvan ise sanatçı
kontenjanından davet edilmiştik. Aramızda Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ,
Ömer Polat, Yaşar Miraç, Rahmetli Nurşani ve şimdi anımsamadığım yazar şair ve
sanatçılar vardı. Gündüzleri mitingler, ziyaretler bitince geceleri de
Kaldığımız Kosmos otelinde eğlenirdik. Şıvan ve Nurşani çalıp söylerlerdi. Hatta
Şıvan festivalin sloganına uygun doğaçlama beste yapmıştı.
Şıvan’ın
hem Kürt halkının ulusal bilincinin gelişmesine hem de sözel kültürün
yaşamasına büyük hizmetleri oldu.
Ama
İbrahim Tatlıses’le ve Başbakan Erdoğan’la olmadı Şivan
Şivan,
Mesud Barzani ve Tayyip Erdoğan’ın konuğu olarak 36 yıl sürgün hayatından sonra
ilk kez Diyarbakır’a geliyor. Ve rivayete göre İbrahim Tatlıses ile düet
yapacak.
Barzani’ye
diyeceğim yok. Kürtlerin liderlerinden biri. Rojawa konusunda politikasını ve
bölgesinde uygulanan vahşi kapitalizmi eleştirmem onun Kürt halkının önemli
liderlerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Şıvan’da Barzani’nin davetine
icap edebilir. Ama gönül isterdi ki Diyarbakır Newroz’unda Diyarbakırlıların
davetini kabul edip gelseydi ve ana vatanında halkıyla kucaklaşsaydı. Ülkeyi
karanlığa sürükleyen Başbakan Erdoğan’la kucaklaşmayı kabul etmeseydi.
Şıvan’a,
AKP’nin ve başbakan Tayyip Erdoğan’ın 11 yıllık iktidarı sürecinde yarattıkları
yıkımdan, doğa ve insan tahribatından söz etmek gerekiyor. Haziran
ayaklanmaları boyunca katledilen, sakat bırakılan, zindanlara doldurulan
gençlerden söz etmek gerekiyor. Delilsiz, mesnetsiz rehin politikasıyla
zindanlara doldurulan 10 bin Kürt muhalifinden, Milletvekili, belediye başkanı,
meclis üyesi, yazar ve gazetecileri hatırlatmak gerekiyor… Ve Hapishanelerde ölüme terk
edilen hasta mahpuslardan…
Şıvan
bunları bilmiyor mu? Biliyor elbette. Ve ben de biliyorum ki: Siyasette
duygusallık olmaz. Diplomasi var. İnsan düşmanıyla da aynı masaya oturmak zorunda
kalabilir… Ama bunu söyleyen siyasi kimliğim. Bir de şair kimliğim var ya. İşte
o kimliğim duygularıyla konuşuyor. Yapmasaydın Şıvan diyor. Halkınla
kucaklaşsaydın. Halkının temsilcilerinin davetini kabul etseydin. Erdoğan’ı
reddetseydin. Sen bir sanatçısın. Politikacı değil.
“Küçük
Orospu”
Şıvan’ın
birlikte düet yapacağı düşünülen İbrahim Tatlıses kim. Onu da Hasret Birsel
anlatmış “küçük orospu” adlı yazısında. Yazı 3 yıl önce yayınlanmış ama Şıvan’a, Tatlıses’in kim olduğunu hatırlatmak babında iyi bir özet.
“Hani bir adam var sahnelerde imparator olarak anılan.
Çorabını seyirci karşısında çıkarmakta bir beis görmeyen, kadın tokatlayan,
kendine ait televizyonun canlı yayında olduğu bir esnada mafya babası yürüyüşü
ve konuşması ile gencecik bir programcıya, kendi çalışanına “Şerefsiz, derhal
bu stüdyoyu terk et” derken ekranları başındaki izleyiciye ve o genç
programcıya nasıl hakaret ettiğini hiç umursamayan… … Doğrusu hiç hazzetmem bu
adamı. Yok, Kürtlüğünü inkar ettiğinden değil, kendini inkar eden o kadar Kürt
var ki, İbo`ya kızmama zaman kalmıyor. Kaldı ki insan kendisini ne hissederse
odur. İbo`da kendisini Türk ve mafya ve dahi maganda ve dahi şarlatan
hissediyorsa “neden” deme gereği duymam. Doğrusu kabadayılık değil, ama mafya
bozuntuluğu tiplemesi adama cuk diye de oturmuş. Bayram nedeni ile lüks bir
otelde Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da izleyiciler arasında olduğu
bir konser veren İbo, sahneye çıkardığı on yaşındaki küçük bir kızın” Ben seni
Antalya’da izlemedim” demesi üzerine “Vay küçük orospu” diyerek, aklı sıra espri
yapmış. Buyurun buradan yakın. On yaşında bir kız 800 yüz izleyicinin içinde
orospu ilan ediliyor…”
Demiş, Hasret
Birsel… ne güzel de demiş… az bile demiş… Sevgili Sürgündaşım Şıvan Perwer
duymamış olabilir mi İbo’nun bu “meziyetlerini”. Başka sanatçı mı yoktu düet
yapacak…
Sonsöz: Şair
yanım, duygusal yanım “başlarım diplomasiye, protokola” diye isyan ediyor.
Halkın sanatçısı, halkın davetine icap etmeliydi diyorum.Ezgi
Başaran konuyla ilgili yazısını. “Tüm bunlara rağmen bir büyük sanatçının
ülkeye dönüşü diye bir gerçekle de karşı karşıyayız. Memleketine, toprağına
kavuşacak, halkıyla kucaklaşacaktır diye sevinmek, kalpten bir hoş geldin demek
icap eder. Hayırlara vesile...” diye bitiriyor.
Ben de: Ama eleştirilerime rağmen yine de büyüksün Şivan
diyorum… Araf’ta bile günahlar-sevaplar tartılır. Şıvan’ın, dili-kimliği yok
sayılan, acılarla renkleri soldurulan halkına sunduğu hizmet unutulmaz…
-----------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder