Adil Okay
Gezi parkı, bardağı taşıran son kıvılcım oldu. 10 yıla
yaklaşan AKP iktidarının adım adım ördüğü, alıştırarak, kanıksatarak uygulamaya
soktuğu ve muhafazakârlıkla kardığı neo-liberal politikalar nihayet ters tepti.
Kendinden olmayanlara karşı kurmaya çalıştığı "korku imparatorluğu"
çatırdadı. Homojen olmayan, tek bir siyasal grubun önderliğinde olmayan halk
kitlesi, özellikle gençler, Gezi parkında “3 ağacı korumak” için ayaklandı.
Elbette buradaki 3 ağaç, 30 yıldır adı konulmayan iç savaşta devletin yaktığı
ormanlarda ağlayan ağaçların kardeşleriydi, AKP’nin iktidarda olduğu 10 yıl
boyunca İslamcı sermayeye peşkeş çektiği ormanlardı, barajlarla kirletilen
nehirlerdi.
Buradaki 3 ağaç, 2B, 3. Boğaz köprüsü ve Yeni havaalanı
projeleriyle “katli vaciptir” denilen milyonlarca ağacın sözcüsüydü.
Gezi parkında başlayan ayaklanma, AKP hükümetinin,
yandaşlarını zengin etmek için yaptığı, saymakla bitiremeyeceğim hırsızlıklara
tepkiydi.
Halk ayaklandı. Ben de ayaklananlar arasındayım. Zira biz
artık ceberut başbakanın ne içeceğimize, ne yiyeceğimize, kiminle ve nasıl
sevişeceğimize, kaç çocuk yapacağımıza, hangi ibadethaneyi kullanacağımıza
bizim adımıza karar verme cüretine isyan ettik.
Zira biz sermayenin fütursuzca, hükümetten aldığı destekle
iş cinayetleri işlemeye devam etmesine isyan ettik.
Zira biz, var olan laikliği beğenmezken, (Sünni) diyanet
işleri bakanlığının olduğu, imamların devlet memuru yapıldığı bir ülkede
laiklik zaten yarımdı, sorunluydu derken, onun da kuşa çevrilmesine isyan
ettik.
Zira biz hapishanelerin dolup taşmasına, gazetecilerin,
avukatların, öğrencilerin, seçilmiş vekillerin, belediye başkanlarının, meclis
üyelerinin olmayan suçlarla hapse tıkılmasına, hasta mahpusların birer birer
tahliye edilmeden ölmesine isyan ettik.
3. Boğaz köprüsü 2 milyondan fazla ağacın katline neden
olacak. Sadece "yavuz" adını tartışıp bu geleceğin doğa katliamını
görmezden, duymazdan gelmeyelim. Doğrudur "yavuz sultan selim" adı
Alevilerin ilk kitlesel katliamına fetva vermiş, kendi babasını zehirleterek
tahta çıkmış bir alçağın adıdır. O nedenle tepkileri anlıyorum. Bu
tepkiler-itiraz sesleri hem o isme hem de köprünün yaratacağı ağaç-orman
katliamına karşı yükselmelidir. AKP hükümeti bir hamleye ülkede iki yara açmak
istiyor. Birincisi Alevilerin ilk sistematik katline neden olan bir adamın
adını aklamak, ikincisi sermaye sınıfına rant kapısı açmak, bunun için de
doğayı katletmek. Yani hem Yavuz Sultan Selim ismine, hem de köprüye karşı
çıkmak gerekiyor.
Yeni havalimanı projesinde yapılmak istenen de çok farklı
değil. Siz İstanbul’a yapılması planlanan yeni havalimanının yüzde 90’ının
orman ve göl üzerine inşa edileceğini biliyor muydunuz? İşte bilmeyenlere bu
gerçekleri “3 ağaç” için ayaklananlar öğretti.
Peki, “Yeni 2b, Yeni petrol ve Yeni orman” kanun
tasarılarında neler olduğunu biliyor musunuz? Mersin Akkuyu ile Sinop’ta
yapılmak istenen nükleer santrallerin yapacağı doğa tahribatı ve tehlikesi bir
yana, ülkeyi nükleer çöplüğe çevireceğini ve bu çöplerin bin yıl saklanması
gerektiğini biliyor muydunuz? Bir makalenin en fazla iki sayfa olması
gerektiğini bildiğimden bunların yanıtını aramayı da okuyuculara bırakıyorum.
Sadece şu güzel haberi verebilirmiş: Çok yazılıp çizilmedi ama Taksim direnişi
ilk meyvesini verdi: Hükümet tepkilerden çekinip "Orman kanun tasarısını"
sessiz sedasız geri çekti. Bu tasarıyla Belgrad ormanı, Yedigöller bölgesi ve
Manyas kuş cenneti imara ve HES'lere açılacaktı.
Direniş başladığında İzmir'de eğitimini yapan yeğenim bana
şu soruyu yöneltmişti: "dayı tüm Türkiye sokakta ama Tayyip Erdoğan hala
kışkırtıcı konuşmalar yapacak cesareti nerden buluyor... ”
Ben de şu yanıtı vermiştim: Macar şairi Sandor Petofi,
günümüzde barış-demokrasi mümkün değildir, savaş teknolojiyi geliştirmektedir
diyenlere şunları hatırlatmaktadır: Bir zamanlar kölesiz bir yaşam
düşünülemezdi. Ama insanlık gelişti, köleler ayaklandı. Ben ek yapayım: Bir
zamanlar bir kız çocuğunun doktor olması da yasaktı. İmkansızdı. Ama bu
yasaklar da kadınların mücadelesi sonucu kırıldı. Devam edeyim, Türkiye’de bir
zamanlar 1 Mayıs tatil bile değildi, iş günüydü, Taksim’e çıkmak imkansız
deniliyordu. Çıkıldı. Cumartesi annelerine oturma izni bile verilmiyordu,
yargısız infaz amirleri, katiller devletten madalya ve bol maaş alıp serbest
gezerken, “halkların kardeşliği” sloganını atanlar “bölücü” sayılıp hapis
cezası alıyordu. Bu örnekleri çoğaltabilirim. Demem o ki: Bir zamanlar, 12
Eylül’ün mührünü seleflerinden alan AKP hükümetine (Hükümet: sermaye sınıfı,
kolluk güçleri vd.) karşı gelmek imkansız deniliyordu. Bu gün Taksim Gezi
parkında başlayan başkaldırı ilk meyvesini verdi. Hükümet ve emir erleri geri
adım attı. Bükülmez sanılan bilek
büküldü. Demek ki iradi olarak mücadeleyle mevziler kazanılabilir.
Gezi parkı ya da bir diğer adla Haziran Direnişi’nin ilk
kazanımları bunlar…
Yazımı, sosyal paylaşım ağlarında gördüğüm bir döviz
üzerindeki, ince zeka örneği bir cümleyle bitiriyorum: “Başbakanım, bizim gibi
3 çocuk daha ister misiniz”.?
O çocukları, "Çapulcuları" kutluyorum...
Haziran direnişinde hayatını kaybeden Abdullah Cömert’i, Ethem
Sarısülük’ü ve
Mehmet Ayvlalıtaş’ı saygıyla anıyorum.
06.06.13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder