8 Haziran 2013 Cumartesi

HAZİRAN DİRENİŞİ’NİN İLK SONUÇLARI



Adil Okay

Gezi parkı, bardağı taşıran son kıvılcım oldu. 10 yıla yaklaşan AKP iktidarının adım adım ördüğü, alıştırarak, kanıksatarak uygulamaya soktuğu ve muhafazakârlıkla kardığı neo-liberal politikalar nihayet ters tepti. Kendinden olmayanlara karşı kurmaya çalıştığı "korku imparatorluğu" çatırdadı. Homojen olmayan, tek bir siyasal grubun önderliğinde olmayan halk kitlesi, özellikle gençler, Gezi parkında “3 ağacı korumak” için ayaklandı. Elbette buradaki 3 ağaç, 30 yıldır adı konulmayan iç savaşta devletin yaktığı ormanlarda ağlayan ağaçların kardeşleriydi, AKP’nin iktidarda olduğu 10 yıl boyunca İslamcı sermayeye peşkeş çektiği ormanlardı, barajlarla kirletilen nehirlerdi.

Buradaki 3 ağaç, 2B, 3. Boğaz köprüsü ve Yeni havaalanı projeleriyle “katli vaciptir” denilen milyonlarca ağacın sözcüsüydü.

Gezi parkında başlayan ayaklanma, AKP hükümetinin, yandaşlarını zengin etmek için yaptığı, saymakla bitiremeyeceğim hırsızlıklara tepkiydi.

Halk ayaklandı. Ben de ayaklananlar arasındayım. Zira biz artık ceberut başbakanın ne içeceğimize, ne yiyeceğimize, kiminle ve nasıl sevişeceğimize, kaç çocuk yapacağımıza, hangi ibadethaneyi kullanacağımıza bizim adımıza karar verme cüretine isyan ettik.

Zira biz sermayenin fütursuzca, hükümetten aldığı destekle iş cinayetleri işlemeye devam etmesine isyan ettik.

Zira biz, var olan laikliği beğenmezken, (Sünni) diyanet işleri bakanlığının olduğu, imamların devlet memuru yapıldığı bir ülkede laiklik zaten yarımdı, sorunluydu derken, onun da kuşa çevrilmesine isyan ettik.

Zira biz hapishanelerin dolup taşmasına, gazetecilerin, avukatların, öğrencilerin, seçilmiş vekillerin, belediye başkanlarının, meclis üyelerinin olmayan suçlarla hapse tıkılmasına, hasta mahpusların birer birer tahliye edilmeden ölmesine isyan ettik.

3. Boğaz köprüsü 2 milyondan fazla ağacın katline neden olacak. Sadece "yavuz" adını tartışıp bu geleceğin doğa katliamını görmezden, duymazdan gelmeyelim. Doğrudur "yavuz sultan selim" adı Alevilerin ilk kitlesel katliamına fetva vermiş, kendi babasını zehirleterek tahta çıkmış bir alçağın adıdır. O nedenle tepkileri anlıyorum. Bu tepkiler-itiraz sesleri hem o isme hem de köprünün yaratacağı ağaç-orman katliamına karşı yükselmelidir. AKP hükümeti bir hamleye ülkede iki yara açmak istiyor. Birincisi Alevilerin ilk sistematik katline neden olan bir adamın adını aklamak, ikincisi sermaye sınıfına rant kapısı açmak, bunun için de doğayı katletmek. Yani hem Yavuz Sultan Selim ismine, hem de köprüye karşı çıkmak gerekiyor.

Yeni havalimanı projesinde yapılmak istenen de çok farklı değil. Siz İstanbul’a yapılması planlanan yeni havalimanının yüzde 90’ının orman ve göl üzerine inşa edileceğini biliyor muydunuz? İşte bilmeyenlere bu gerçekleri “3 ağaç” için ayaklananlar öğretti.

Peki, “Yeni 2b, Yeni petrol ve Yeni orman” kanun tasarılarında neler olduğunu biliyor musunuz? Mersin Akkuyu ile Sinop’ta yapılmak istenen nükleer santrallerin yapacağı doğa tahribatı ve tehlikesi bir yana, ülkeyi nükleer çöplüğe çevireceğini ve bu çöplerin bin yıl saklanması gerektiğini biliyor muydunuz? Bir makalenin en fazla iki sayfa olması gerektiğini bildiğimden bunların yanıtını aramayı da okuyuculara bırakıyorum. Sadece şu güzel haberi verebilirmiş: Çok yazılıp çizilmedi ama Taksim direnişi ilk meyvesini verdi: Hükümet tepkilerden çekinip "Orman kanun tasarısını" sessiz sedasız geri çekti. Bu tasarıyla Belgrad ormanı, Yedigöller bölgesi ve Manyas kuş cenneti imara ve HES'lere açılacaktı.

Direniş başladığında İzmir'de eğitimini yapan yeğenim bana şu soruyu yöneltmişti: "dayı tüm Türkiye sokakta ama Tayyip Erdoğan hala kışkırtıcı konuşmalar yapacak cesareti nerden buluyor... ”

Ben de şu yanıtı vermiştim: Macar şairi Sandor Petofi, günümüzde barış-demokrasi mümkün değildir, savaş teknolojiyi geliştirmektedir diyenlere şunları hatırlatmaktadır: Bir zamanlar kölesiz bir yaşam düşünülemezdi. Ama insanlık gelişti, köleler ayaklandı. Ben ek yapayım: Bir zamanlar bir kız çocuğunun doktor olması da yasaktı. İmkansızdı. Ama bu yasaklar da kadınların mücadelesi sonucu kırıldı. Devam edeyim, Türkiye’de bir zamanlar 1 Mayıs tatil bile değildi, iş günüydü, Taksim’e çıkmak imkansız deniliyordu. Çıkıldı. Cumartesi annelerine oturma izni bile verilmiyordu, yargısız infaz amirleri, katiller devletten madalya ve bol maaş alıp serbest gezerken, “halkların kardeşliği” sloganını atanlar “bölücü” sayılıp hapis cezası alıyordu. Bu örnekleri çoğaltabilirim. Demem o ki: Bir zamanlar, 12 Eylül’ün mührünü seleflerinden alan AKP hükümetine (Hükümet: sermaye sınıfı, kolluk güçleri vd.) karşı gelmek imkansız deniliyordu. Bu gün Taksim Gezi parkında başlayan başkaldırı ilk meyvesini verdi. Hükümet ve emir erleri geri adım attı.  Bükülmez sanılan bilek büküldü. Demek ki iradi olarak mücadeleyle mevziler kazanılabilir.

Gezi parkı ya da bir diğer adla Haziran Direnişi’nin ilk kazanımları bunlar…

Yazımı, sosyal paylaşım ağlarında gördüğüm bir döviz üzerindeki, ince zeka örneği bir cümleyle bitiriyorum: “Başbakanım, bizim gibi 3 çocuk daha ister misiniz”.?

O çocukları, "Çapulcuları" kutluyorum...

Haziran direnişinde hayatını kaybeden Abdullah Cömert’i, Ethem Sarısülük’ü ve
Mehmet Ayvlalıtaş’ı saygıyla anıyorum.

06.06.13






Hiç yorum yok: