4 Haziran 2013 Salı

İLGİLİ MAKAMA…




Bülent Tekin



1 Haziran günü Diyarbakır’da Diclekent’ten Ofis’e gitmek istedim. Geçen tüm dolmuşlar balık istifi ile dopdoluydu ve mizah dergilerindeki karikatürlerde çizilenler gibi ayaklar ya da vücudun başka parçaları (okura saygımdan dolayı vücudun o parçalarını yazmıyorum!) dışarıda, kapı açık şekilde geçip gidiyorlardı. Bu kadarla da kalsa iyiydi. On adımda bir durup yeni yolcu almaya çalışıyorlardı. Bu kadar acımasız ve insanlık dışı yolcu taşıma tarzının ünlü Amed (Diyarbakır/Diyarbekir) kentinde olması o güne mahsusu değildi. Her gün bu manzaralar vardır. 14 kişilik dolmuşlara bir seferde ben diyeyim yüz, siz deyin 200-300 kişilik yolcu indirme bindirme usulünün para kazanma adabını nasıl bir hale getirdiğine bakmanın zamanını çoktan geçtiğini düşünüyorum. Yazılarımın bazılarında bu tür konuları dile getirdiğim halde nedense ilgili makamlar (valilik, belediye, emniyet, savcılık ve diğerleri) dikkate almamaktadırlar. Bu yazımı da muhtemelen dikkate almayacaklardır. Ama ben yazmaya devam edeceğim. Ben yazacağım, siz de dikkate almayın, olur mu?
1 Hazirandaki olaya gelmek istiyorum. Şehir içi dolmuşların bu tarzını protesto etmek amacıyla Diclekent’ten Ofis’e yürüdüm Önce 155’i arayıp ilgili polise durumu anlattım. Erkek polis pek güven vermedi. İkinci kez aradığımda karşıma çıkan kadın polis beni bir trafik görevlisiyle görüştürdü. Görevli çok insani boyutlarda olaya baktı ve telsizden ilgili yerlere durumu aktardı. Bana da emniyet internet sayfalarındaki mail adreslerine durumu açıklamamı önerdi. Ben de bunun üzerine bir internetkafeye girdim ve ilgili emniyet birimlerine şu maili gönderdim: “Diyarbakır merkezde M plakalı şehir içi dolmuşların tüm hatları onlarca yolcuyu, kadın, erkek, çocuk üst üste ve balık istifiyle taşımaktadırlar.14 kişilik bir dolmuşa her an en az 30-40 ve bazen bunların üstünde yolcu almaktadırlar. Her on metrede bir de durup yeni yolcu almaya çalışmaktadırlar. Bu tavra belediye, valilik ve emniyet teşkilatı neden olmaktadır. Belki trafik polisinin azlığını anlıyorum ama ya dolmuş kooperatifi ile diyalog halinde olması gereken valilik, belediye ve emniyetin ilgili görevlilerine ne demeli? Bugün bu tavrı protesto etmek amacıyla Diclekent’ten Ofis'e yürüyerek geldim.155’e gerekli bilgiyi yaptım ve bir yazar olarak bu konuyu gazetemde de yazacağım. İnsan haklarına aykırı, sömürü amaçlı ve sağlıksız bu davranışların önlenmesini bir yurttaş olarak istiyorum. Böyle mafyavari davranışlara asla göz yumulmaması gerektiğini ve insanların maddi yapısına göre yaşamlarını cehenneme dönüştürmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu konularda gerekli işlemlerin yapılmasını ve duyarlılık gösterilmesini bir yurttaş olarak rica ediyorum. Saygılarımla. Bülent Tekin” İnternet kafeden çıktığımda elinde telsizi olan bir kâhyanın müfettiş rolünde dolmuşlara müdahale ettiğini ve yolcu sayısına göre harekete izin verdiğine tanık oldum. Gülümsedim tabii. Çünkü ben biliyor(dum) ki bu uygulama sadece o güne mahsus olacaktı. Bu benim kısacık bir zaferim(?!) olmalıydı, ne dersiniz ha?
Bu manzaradan en fazla sorumlusunun bir Diyarbakırlı olan Belediye Başkanının olduğunu düşünüyorum. Çünkü Diyarbakır’a yakışmayacak bu tavırlara ilgili kooperatifle diyaloga girerek meydan vermeyebilir düşüncesindeyim. Sonraki büyük sorumlunun Vali’nin olduğunu düşünüyorum. Ve sırasıyla da diğer makamlar. Ve en sonunda da bizleri de ekliyorum. Ben de sorumluyum. Ses çıkarmadığım ve müdahale etmediğim için de “ben” sorumluyum.
Duraklarda ellerinde telsiz olan, ayakçı ya da kâhya olarak adlandırılanların sigortalı çalışanlar olduğunu sanmıyorum. Yoksulluktan ve iş bulamazlıktan kaynaklanan bir iş yaptıklarını düşünüyorum. Para kazanmanın bir ahlakı vardır. Öyle kadın, kız, çocuk demeden dolmuşun içine pastırma usulü ile insanları sıkıştırıp, her on adımda bir yeni yolcu almak usulünün insanlıkla uzaktan bir ilgisi yoktur. Bu topluma karşı ve mevcut hukuk yasalarına karşı da işlenilmiş bir suçtur. Ve en önemlisi bu bir insan hakları suçudur. İnsanlar, kooperatifler bu kadar cimri olmamalıdırlar. Böylesine bir uygulamayı yapanların insanların (yolcuların) yüzüne nasıl bakabildiklerine de hayret ediyorum.

Bu konuda yazacak çok şeyim var. Onları da başka seferlerde yazacağım. Ve sonuç itibari ile bu yazdıklarımın kimse tarafından dikkate alınmayacağını biliyorum. Ne Belediye Başkanı, ne Vali ve ne de Savcı dikkate almayacaktır. Biliyorum. Çünkü çok işleri vardır ve bu küçük olay ellerindeki dosyaları artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Küçük bir ihtimal de olsa, ilgi makamlara yazmış olduğum bu yazının bu sıcak yazda hiç olmazsa bir seferliğine(?!) dikkate alınmasını diliyorum. Çok şey mi istedim acaba?

Hiç yorum yok: