Hasan Mantıcı: TEKİRDAĞ’DAN İSRAİL ESİR KAMPLARINA YOLCULUK…
Adil Okay
12 Eylül
1980: Eza evleri, darağaçları ve yargısız infazlar. Dönüşü olmayan sürgün
yıllarının başlangıcı. Aranmaya başlanan binlerce insan, bireysel ya da örgütlerinin
kararıyla adı konulmamış ricat yollarında. Avrupa ile Filistin kampları: Bu yolun iki ayrı durağı.
Neredeyse
çeyrek yüzyıl geçti aradan. Sürgün deyince hep Avrupa konuşuldu. Avrupa’daki
sürgünler hakkında kitaplar yapıldı. Filmler çekildi. Ama sürgünün Filistin
durağı çok az yazıldı, anlatıldı. Bu gün, bu yazıyı yazma nedenim de 78
kuşağının Filistin durağının, belki de en önemli kitabının, 1982’de Beyrut’ta
yolumun kesiştiği Hasan Mantıcı tarafından yazıldığını öğrenmemdir. “En önemli”
diye altını çiziyorum zira aynı süreci yaşayan 78 kuşağından bazı arkadaşların
yazdıklarının doğruluğunu, değerini, biz, “o dönemde orada olanlar” biliyorduk.
Ancak sözünü ettiğim anı-roman türünde kitaplar, bilimsel çalışmalar için kaynakça
oluşturmuyordu. Mantıcı bu arkadaşların yazdıklarını da belgelerle -gerçek isimlerin tanıklıklarıyla tamamlamış-
kanıtlamış oldu. Ayrıca benim “12 Eylül ve Filistin Günlüğü” adlı kitabımda yayınladığım,
“İsrail’e karşı savaş sürecinde hayatını kaybeden Türkiyeli devrimciler” listesine
önemli bir katkı sundu. Ulaşamadığım isimleri buldu. 12 Eylül faşizminin ve
İsrail siyonizminin ortak cinayetleri sonucu katledilen yoldaşlarımız (İsrail’in
dolaylı engelleme girişimlerine ve 12 Eylül devamcılarının unutturma
gayretlerine rağmen) yasal bir kitapta daha anılmış oldu. Bu bilgiler, illegal
örgüt broşürlerini, internet yazışmalarını aşıp dünya kütüphanelerine ulaştı. Sadece
bu nedenle bile Mantıcı’ya “eline sağlık” demek gerekiyor.
Mantıcı,
uzun sayılabilecek bir süre Lübnan’da Filistin kamplarında kalmış, İsrail
saldırılarında yoldaşlarını kaybetmiş, 1982 Haziran - Eylül Beyrut işgalini
yaşamış, İsrail kuşatmasından kurtulmuş, BM’in açtığı koridorlardan
Filistinlilerle birlikte Yemen’e gitmiş ve oradan Türkiye’ye geri dönmüş. Bu
arada Filistin kamplarında tuttuğu notlarını, günlük defterini arkada kalan dostlara
bırakmış. İşte bu kitapta okuyacağınız, tarihe ışık tutan belgeler Beyrut’tan
Şam’a, Şam’dan Avrupa’ya, oradan Türkiye’ye 30 yıllık bir yolculuk yapmış ve
sahibini geçtiğimiz günlerde bulmuş.
Mantıcı’nın
çeyrek asır sonra bulup benimle (kitap yayınlanmadan önce) paylaştığı günlüklerini
okurken, belgeleri incelerken bunların kitaplaşması gerektiği konusunda ısrarcı
olunması gerektiğini anladım. Zira tarih, resmi tarihin dışındaki gerçek tarih,
ancak böyle yazılırdı. Benim de bu konuda yayınlanan kitabım, aynı amaca hizmet
ediyordu. Bu bir ödevdi. Diğer yandan çoğu bu gün yaşamayan insanların sesleri,
anıları, tanıklıkları, fotoğrafları neredeyse çeyrek yüzyıl sonra bu kitap
aracılığıyla gün ışığına çıkacaktı. Bu ikinci ödevdi. Ve bu kitap sayesinde, ‘modern’
dünyanın en önemli ayıplarından biri, yani Filistin sorunu, yeniden gündeme
gelecekti. Bu da üçüncü ödevdi.
Hasan
Mantıcı kitabına, “Kavgamın kenti: Beyrut, Kavgamın ülkesi: Lübnan” adını
vermek istemişti. Ama kitap karşımıza: “Filistin Güncesi – Türkiye
Devrimcilerinin Enternasyonalist Mücadelesi” adıyla çıktı. Aslında Mantıcı’nın
kavgası, doğup ilk gençliğini yaşadığı Tekirdağ’da başlamış. Çocukluk
yıllarında emek – ekmek kavgasına girmiş, sonra devrimci mücadeleye atılmış. Ve
o hep ezilenlerin safında yer almış. Emekçilerin, ötekilerin, mazlum halkların.
Ülke dışına çıkınca da, Suriye’de görece daha güvenli bir ortamda kalmayı
değil, Filistin kamplarında İsrale karşı savaşta kalmayı tercih etmiş. Bu
seçimle sürgün yıllarına bir anlam ve amaç katmaya çalışmış.
Hasan Mantıcı,
sadece benim kitabımda “eksik” ibaresiyle yayınladığım “İsrail’e karşı savaş
sürecinde katledilen devrimciler” listesini genişletmekle kalmamış aynı zamanda
benim yapamadığım (Benim kaldığım bölgelerde ve grupta kadın savaşçı yoktu) bir
işi başarmış: Filistin kamplarında kalan Türkiyeli devrimci kadın savaşçılara
yer vermiş.
Mantıcı’nın
kitabından birkaç alt başlık paylaşmak istiyorum:
“Filistinlilerle dayanışmada olan diğer
halkların kampları.
Hristiyan köyler ve Komünist
Filistinliler.
Ve büyük savaş başlıyor. (İsrail’in
Lübnan’ın işgal başlangıcı. Haziran 1982).
İsrail tanklarıyla karşılaşma.
Sur kenti düşüyor.
İsrail helikopteri renk bombası atıyor.
İsrail askerleri ile sıcak temas.
İsrail esir kampında işkence.
Abu Raid yanımda ölüyor.
(İsrail’e esir düşen Mantıcı’nın yoldaşı)
Zeynep’in günlüğü.
El Ansar esir kampı ve Kızılhaç
aracılığıyla mektuplaşma.
Mazlum Doğan ve arkadaşları.
Adil Okay ile Beyrut’ta karşılaşma…”
Hasan
Mantıcı’nın kitabında, ‘özgürlük ve eşitlik’ şiarlarıyla dünyayı
güzelleştirmeye soyunan 20–25 yaşındaki delikanlıların duyguları, öfkeleri,
inançları, hayal kırıklıkları okunuyor. Darbeden kaçıp bu kez sığındıkları
ülkede, Lübnan’da, İsrail’in 12 Eylül Türkiye’sinden aşağı kalmayan
barbarlığına karşı direnmeleri abartısız, yalın bir şekilde yer alıyor. Bu bir
anı kitabı değil, kimi zaman hüzünle, kimi zaman neşeyle okunulan otantik bir
belge. Bu kitap 12 Eylül Türkiyesinde ve 1981 – 1982 ve 1983 Lübnan’ında,
Filistin kamplarında yaşananların fotoğrafı. Fotoğraflar yanısıra, belgeler,
İsrail esir kamplarından yazılan mektuplar, uluslar arası örgütler aracılığıyla
gönderilen “yaşıyorum” mesajları…
Velhasıl
İsrail saldırılarından şans eseri sağ kurtulan Hasan Mantıcı sayesinde, Türkiye
devrimci hareketlerinin tarihine ve Filistin sorununa ışık tutacak bir kitap daha
kazanmış oluyoruz. 1980 sonrası bizimle birlikte Filistin kamplarında kalan arkadaşlar
için müjde sayılabilecek bu kitap hâlâ yazmak isteyenlere de yol gösteriyor.
Sürgünün
Filistin kolu külliyatı, bu kitapla önemli ölçüde tamamlanmış oluyor… Geç de
olsa…
Artık
bundan sonrası tarihçilere, belgeselcilere
ve sinemacılara kalıyor.
Künye: Hasan Mantıcı, Filistin
Güncesi – Türkiye Devrimcilerinin Enternasyonalist Mücadelesi, Ozan Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2014.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder