Hasan Bildirici
Mili İstihbatar ve Cinayet Teşkilatı MİT, Paris
cinayetiyle ilişkilerinin olmadığını ileri sürdü ve şöyle dedi:
"Söz konusu
yayınların, Çözüm Süreci'nde aktif rol üstlenen teşkilatımızı yıpratmaya ve bu
süreçte görev alan personeli deşifre ederek görevlerini yapamaz hâle getirmeye
yönelik bir operasyon olduğu değerlendirilmektedir."
Demesine dedi, ama yine de kendi içlerinde soruşturma
başlattıklarını eklemeyi ihmal etmedi. Çünkü suçlular, muhalif de olsa sivil üç
Türkiye vatandaşı Kürt Paris'te öldürülmüş, bırakalım cinayetin faillerinin
ortaya çıkarılmasını, üç Türkiye vatandaşı kadının öldürülmesinden dolayı şaibe
altında olan teşkilatlarını temize çıkaracak bir açıklamaları da olmamıştı.
Ortada Paris cinayetleri zanlısı Ömer Güney'le MİT mensubu olduklarını
söyleyenlerin cinayet planı içeren ses kaydı ve MİT sorumlularının isimlerinin
geçtiği ıslak imzalı bir cinayet belgesi var. Bunlar MİT'e ait mi değil mi?
Herkes "Çözüm sürecinde aktif rol üstlenen ve süreçte görev alan personeli
deşifre ederek görevini yapamaz hale getirilen" MİT'ten, tarafsız bir
ekspert raporuyla bu delillerin sahte olduğunu açıklamasını bekliyor.
Delillerin sahte olduğunu kanıtlasınlar, biz de vatandaşı olduğumuz ülkenin
gizli istihbarat teşkilatının arınmaya çalıştığına ikna olalım.
Cinayet emrini veren ıslak imza sahibi MİT sorumluları mı
süreci götürüyor yoksa? Eğer böyle değilse, delillerin sahte olduğunu
kanıtlamak kolay.
Sadece Kemalist diktatörlere ve iktidardaki Türk
muhafazakarlarına hizmet eden, bu yoldaki engelleri kanlı operasyonlarla
artadan kaldırdan MİT'in kirli ve karanlık sicilini anlatmaya gerek yok.
Bundan önceki yazımda, Türk ve Kürt yurttaşların huzur ve
güvenlik içinde yaşaması için MİT'in dağıtılması gerktiğini söylemiş, bazı
okurlar bunun gerçekçi bir talep olmadığını öne sürmüşlerdi. Eğer bu gerçekçi
bir talep değilse, demokrasi ve insanca yaşamak talebimiz de gerçekçi değil.
Dünyanın alt üst olmuş bütün ülkelerinde, Kafkaslar, Balkanlar, Latin
Amerika'da; Sovyetler Birliği, İran, Irak ve Tunus'ta, o güne kadar var olan
istihbarat teşkilatları dağıtılmış, yerine yenileri kurulmuştu. Humeyini
rejiminden önce İran Gizli Servisinin adı SAVAK'tı; devrimden sonra SAVAK
görevlilerinden yakalananlar idam edildi, bir kısmı kaçtı, yeni oluşturulan
gizli servise SAVAMA adı verildi. Sovyetler Birliği'nin gizli servisinin adı
KGB idi; Rusya gizli servisinin şimdiki adı FSB ve SVR...
Böyle bir çok örnek var; bu ikisiyle yetinerek şunu
söylemek istiyorum. Türk devlet görevlileri, kanlı bir bataklığı andıran kurum
ve kuruluşlarının hiç birini feda etmeden, sorunları çözmeye çalışıyorlar. Ama
olmuyor.
Öyle bir barış ve çözüm havası estirilmişti ki, PKK ve
Öcalan'ı kırmamak için, bir cinayet
örgütü olan MİT'i eleştiremez hale gelmiştik. PKK ve Öcalan yine görüşedursun,
ama bu kanlı cinayet teşkilatı bir kısım Kürtle görüşürken, bir kısım Kürdü
ortadan kaldırıyor. Bizim sorun yaptığımız bu. İyi o zaman, bütün ülkelerin
istihbarat örgütleri silahlarını kuşansın, hangi ülkeye bir vatandaşı iltica
etmişse gidip kafasına sıksın gelsin. Dünya bir cinayet tarlasına dönsün
böylece.
MAFYA diyeceğim, bunlarda MAFYA ahlakı da yok. Mafya'nın
ayakçı takımının işlerine benziyor MİT'in işleri.
Kendini MİT'in çözümüne kaptırmış olan bazı yazarlar
cinayetle ilgili ses kayıdı ve ıslak imzalı belgenin yayınlanma zamanına dikkat
çekiyor ve "Cemaat sızdırdı," diyorlar.
Kimin sızdırdığı hiç önemli değil. Türkler arası kaset ve
belge yayınından bıkmış bir ülkenin serseme dönmüş yurttaşları olarak devlet
denen canavarın ceset ve pislik kusmasından iğrenir duruma geldik. Sızdırılan
her belge ve her ses kaydı için beynimizi patlatmanın lüzumu yok. Çünkü bunun
sonu yok. Ve bizim de bunları yorumlayacak hayal gücümüzden başka bir
olanağımız yok. Hayal güçlerimiz ise farklı farklı.
Kurum ve kuruluşlarıyla Türk devleti çatırdıyor. Savcı
operasyon emri veriyor, polis çıkmıyor. AKP ve Cemaat'e bağlı polis amirleri
köşe kapmaca oynuyor. Her iktidar grubu savcı ve polisini yanında taşıyor.
Cinayetleri ortaya dökülen MİT, sürecin arkasına gizleniyor...
Bir yurttaş olarak siyasetten çok, sadece Türk
muhafazakarlarına ve onların çeşitli kimlik ve inançtan işbirlikçilerine hizmet
sunan çeteleşmiş bu devlet ve onun cinayet şebekesine dönmüş istihbarat
örgütünün çözülüşü beni ilgilendiriyor artık.
Soğumak ve soğutmak diyorum ben buna. Devletler de
insanlar gibi canlı bir organizmadır. Doğar, büyür, yaşlanır ve ölür...
Gözü doymaz iktidar düşkünlerinin elinde yaşlanmış Türk
devleti yağmalanıyor. Kürt siyasetçileri, yağmalanırken bile kendisine karşı
cinayet işleyen devletin ortaya çıkmış hasarlı organlarına dört elle tutunarak,
devleti hala demokratik terbiye sosuna batırıp çıkarmakla
iyileştirebileceklerini sanıyorlar...
Türk devleti yeni dünyaya uymuyor, yukarıdakilerin
uydurma çabaları ise tutmuyor...
----------
Web site: http://rojevakurdistan.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder