18 Ocak 2014 Cumartesi

MİT'in cinayet açıklaması ve yağmalanan devlet...



Hasan Bildirici

Mili İstihbatar ve Cinayet Teşkilatı MİT, Paris cinayetiyle ilişkilerinin olmadığını ileri sürdü ve şöyle dedi:

"Söz konusu yayınların, Çözüm Süreci'nde aktif rol üstlenen teşkilatımızı yıpratmaya ve bu süreçte görev alan personeli deşifre ederek görevlerini yapamaz hâle getirmeye yönelik bir operasyon olduğu değerlendirilmektedir."

Demesine dedi, ama yine de kendi içlerinde soruşturma başlattıklarını eklemeyi ihmal etmedi. Çünkü suçlular, muhalif de olsa sivil üç Türkiye vatandaşı Kürt Paris'te öldürülmüş, bırakalım cinayetin faillerinin ortaya çıkarılmasını, üç Türkiye vatandaşı kadının öldürülmesinden dolayı şaibe altında olan teşkilatlarını temize çıkaracak bir açıklamaları da olmamıştı. Ortada Paris cinayetleri zanlısı Ömer Güney'le MİT mensubu olduklarını söyleyenlerin cinayet planı içeren ses kaydı ve MİT sorumlularının isimlerinin geçtiği ıslak imzalı bir cinayet belgesi var. Bunlar MİT'e ait mi değil mi? Herkes "Çözüm sürecinde aktif rol üstlenen ve süreçte görev alan personeli deşifre ederek görevini yapamaz hale getirilen" MİT'ten, tarafsız bir ekspert raporuyla bu delillerin sahte olduğunu açıklamasını bekliyor. Delillerin sahte olduğunu kanıtlasınlar, biz de vatandaşı olduğumuz ülkenin gizli istihbarat teşkilatının arınmaya çalıştığına ikna olalım.

Cinayet emrini veren ıslak imza sahibi MİT sorumluları mı süreci götürüyor yoksa? Eğer böyle değilse, delillerin sahte olduğunu kanıtlamak kolay.

Sadece Kemalist diktatörlere ve iktidardaki Türk muhafazakarlarına hizmet eden, bu yoldaki engelleri kanlı operasyonlarla artadan kaldırdan MİT'in kirli ve karanlık sicilini anlatmaya gerek yok.

Bundan önceki yazımda, Türk ve Kürt yurttaşların huzur ve güvenlik içinde yaşaması için MİT'in dağıtılması gerktiğini söylemiş, bazı okurlar bunun gerçekçi bir talep olmadığını öne sürmüşlerdi. Eğer bu gerçekçi bir talep değilse, demokrasi ve insanca yaşamak talebimiz de gerçekçi değil. Dünyanın alt üst olmuş bütün ülkelerinde, Kafkaslar, Balkanlar, Latin Amerika'da; Sovyetler Birliği, İran, Irak ve Tunus'ta, o güne kadar var olan istihbarat teşkilatları dağıtılmış, yerine yenileri kurulmuştu. Humeyini rejiminden önce İran Gizli Servisinin adı SAVAK'tı; devrimden sonra SAVAK görevlilerinden yakalananlar idam edildi, bir kısmı kaçtı, yeni oluşturulan gizli servise SAVAMA adı verildi. Sovyetler Birliği'nin gizli servisinin adı KGB idi; Rusya gizli servisinin şimdiki adı FSB ve SVR...

Böyle bir çok örnek var; bu ikisiyle yetinerek şunu söylemek istiyorum. Türk devlet görevlileri, kanlı bir bataklığı andıran kurum ve kuruluşlarının hiç birini feda etmeden, sorunları çözmeye çalışıyorlar. Ama olmuyor.

Öyle bir barış ve çözüm havası estirilmişti ki, PKK ve Öcalan'ı  kırmamak için, bir cinayet örgütü olan MİT'i eleştiremez hale gelmiştik. PKK ve Öcalan yine görüşedursun, ama bu kanlı cinayet teşkilatı bir kısım Kürtle görüşürken, bir kısım Kürdü ortadan kaldırıyor. Bizim sorun yaptığımız bu. İyi o zaman, bütün ülkelerin istihbarat örgütleri silahlarını kuşansın, hangi ülkeye bir vatandaşı iltica etmişse gidip kafasına sıksın gelsin. Dünya bir cinayet tarlasına dönsün böylece.

MAFYA diyeceğim, bunlarda MAFYA ahlakı da yok. Mafya'nın ayakçı takımının işlerine benziyor MİT'in işleri.

Kendini MİT'in çözümüne kaptırmış olan bazı yazarlar cinayetle ilgili ses kayıdı ve ıslak imzalı belgenin yayınlanma zamanına dikkat çekiyor ve "Cemaat sızdırdı," diyorlar.

Kimin sızdırdığı hiç önemli değil. Türkler arası kaset ve belge yayınından bıkmış bir ülkenin serseme dönmüş yurttaşları olarak devlet denen canavarın ceset ve pislik kusmasından iğrenir duruma geldik. Sızdırılan her belge ve her ses kaydı için beynimizi patlatmanın lüzumu yok. Çünkü bunun sonu yok. Ve bizim de bunları yorumlayacak hayal gücümüzden başka bir olanağımız yok. Hayal güçlerimiz ise farklı farklı.

Kurum ve kuruluşlarıyla Türk devleti çatırdıyor. Savcı operasyon emri veriyor, polis çıkmıyor. AKP ve Cemaat'e bağlı polis amirleri köşe kapmaca oynuyor. Her iktidar grubu savcı ve polisini yanında taşıyor. Cinayetleri ortaya dökülen MİT, sürecin arkasına gizleniyor...

Bir yurttaş olarak siyasetten çok, sadece Türk muhafazakarlarına ve onların çeşitli kimlik ve inançtan işbirlikçilerine hizmet sunan çeteleşmiş bu devlet ve onun cinayet şebekesine dönmüş istihbarat örgütünün çözülüşü beni ilgilendiriyor artık.

Soğumak ve soğutmak diyorum ben buna. Devletler de insanlar gibi canlı bir organizmadır. Doğar, büyür, yaşlanır ve ölür...

Gözü doymaz iktidar düşkünlerinin elinde yaşlanmış Türk devleti yağmalanıyor. Kürt siyasetçileri, yağmalanırken bile kendisine karşı cinayet işleyen devletin ortaya çıkmış hasarlı organlarına dört elle tutunarak, devleti hala demokratik terbiye sosuna batırıp çıkarmakla iyileştirebileceklerini sanıyorlar...

Türk devleti yeni dünyaya uymuyor, yukarıdakilerin uydurma çabaları ise tutmuyor...
---------- 



Hiç yorum yok: