29 Ocak 2014 Çarşamba

Kültürel yabancılaşma ve insan…


Faiz Cebiroğlu

Kapitalizm ve emperyalizmde, kültür sözkonusu olunca, kültürden değil, yabancılaşan ve insanlardan uzaklaşan ”kültürden” söz etmek gerekiyor. Zira, kapitalist / emperyalist sistem, insan oğlunun topyekûn yabancılaştığı bir sistem oluyor.  Bu düzende kurban olan insan, kültürden, yani yarattığı tüm değerlenden uzaklaşıyor. İnsanoğlu, çalıştığı, işlediği ve yarattığı tüm norm ve değerler, kendisi için ”yabancı” oluyor.  Kültürel uzaklaşmayı doğuran nedenler vardır. En temeli, metadır; özel mülk sahipleri için üretilen metadır.

Kapitalist / emperyalist sistemde meta,  insanların  esir alınması demektir.  Pazarlarda satılmak için üretilen meta, her şeyimizi, en başta,  kültürümüzü esir alıyor, satıyor. Kültür, bu sistemde, bir meta halini alıyor. Bu sistemde insan, ”meta – para” ilişkisi çerçevesinde,  bir insanın, bir başka insan tarafından “kurban” edilmesi,  demek oluyor. Kültürel uzaklaşma, budur. Bunun ipuçlarını veriyorum.

Kültürel uzaklaşma, insan yaşamının tüm cephelerinde kendini gösteriyor. Büyük bir sabırla ve beceri ile yaratılan tüm norm ve değerler, kapitalist / emperyalist ”meta üretimi” ve ”sermaye ihracı” düzeninde yok ediliyor. Yok edilen hem üretim, hem de insan psikolojisidir. Bu düzende, üreten insan için karmaşıklık, kuşku, yaşamın anlamsızlığı gibi acılı duygular hep içte duruyor. Sistemin de istediği budur. Sistemin istediği, kültürüne yabancılaşan ve uzak duran insan tipidir. Yani, sürü olmaktır. Kültürel yabancılaşma, insanın sürüye dönüşmesi, böylesi sistemlerde var oluyor.

Doğrudur; kültürel yabancılaşma,  böylesi düzenlerde vardır ve var oluyor. Ama böylesi düzenlerde, kültürel uzaklaşmaya başkaldıran insan da vardır. İnsan mücadele eden bir varlık olarak, böylesi sistemlere karşı hep mücadele etmiştir. Kültürel yabancılaşmaya hep baş kaldırmıştır. İnsan evrim tarihi budur. Bu tarihte, insan mücadelesi hiç durmamıştır. Durmaz.

Mücadele,  durmaz. Toplum, durmaz. İnsan, mücadele etmekten hiç durmaz. Durmuyor. İnsanların esir alındığı sisteme karşı, niteliksel sıçramalar yapan, devrimci insan hep vardır. Olmuştur.  Olacaktır.  Devrimci insan, dün sömürgeciliğe karşı mücadele etti ve ediyor; bugün de, sosyalist meta üretimin bilinciyle hareket eden mücadeleci insane,  ortakça bir düzen istiyor. Bu mu, şudur:

Bir: Birbirimizi sömürerek, yaratılan değerlere el koymak yoktur.
İki: Hem birey olarak, hem de toplumsal olarak  metamız ortaktır.
Üç: Metamız planlı,  tüm toplum içindir.
Dört: Ortakça üretimin sonucu olan kültürümüz, yaratmak, yaratmak ve yaratmaktır.

Evet….Kültürel yabancılaşma, böylesi bir felsefe ile, bu felsefenin yarattığı insan ile yok edilebilir, edilecektir. Umudumuz budur.  

Umudumuz, insandadır. İnsanoğlu, en zor koşullarda ve umulmadık zamanlarda, niteliksel sıçramalar göstermiştir.

Umudumuz, mücadele bayrağını elinde dik tutan insandadır. Böylesi insanlar vardır. Bugün, kültürel yabancılaşmaya mücadele eden insanlar vardır. Her ülkede vardır. ”meta-para” ilişkisinin yarattığı, kültüründen ve kimliğinden uzaklaştırdığı insan, ”ortakça” bir düzen kurmanın mücadelesini veriyor. Verecektir.

Mücadele durmaz. Toplum durmaz. İnsan da, mücadele etmekten de durmaz.

Ne mutlu kültürel yabancılaşmaya karşı mücadele edene.

Ne mutlu tarihine ve değerlerine sahip çıkana.

Ne mutlu, ortakça düzeni kuracak  insana.

Hiç yorum yok: