Hasan Bildirici
Ulus denince benim aklıma
hukuk gelir. Kendi içinde ve çevresiyle ilişkilerde kararlaştırılmış bir hukuku
olmayan ulusların uygar dünyada pek bir yaşam şansları yok. 30 yıldan fazladır
çok ciddi bir direniş örneği sergiyene PKK, kendi içinde ve ulusuyla bir hukuk
oluşturamadığı gibi, sömürgeci ülkerle savaşını bir hukuka oturtamadı. PKK
mücadelesinin en büyük açmazı da bu. PKK’yi destekleyen kitle ile PKK’nin
herhangi bir hukuku bulunmuyor. Tek taraflı hukuku da PKK belirliyor. Diyelim
30 yıldır PKK’ye yardım eden bir yurtsever, bir yıl olanaksızlıktan dolayı az
destek sunarsa, her türlü yaptırımla karşılaşabilir. Bu yaptırım bazen derneğe
sokmamak, yürüyüşlere almamak, newroz gecelerinden atmaya kadar varabilir. Kürt
halkı TC’ye sömürgeci bir hukukla bağlıdır, Kürt halkı ise PKK’ye tek taraflı
parti huku ile bağlıdır. Üstelik bu hukuk bireylere göre değişebilen bir
hukuktur. Diyelim 2010 yılında alanınıza gelmiş PKK sorumlusu sizi sevmişse o
yıl sorun yaşamazsınız, 2011 yılında gelen sizi sevmiyorsa her şeye hazırlıklı
olmak zorundasınız. Bunu bir çok kez yaşamış biri olarak, sıradan insan kaç kez
yaşamış bilemiyorum.
Basit bir örnek vermek
istiyorum, Avrupa’da bulunduğum 20 yıl boyunca Kürt hareketine çeşitli
etkinliklerle ve destek kampanyaları aracılığıyla verdiğim para 20 bin €urodan
az değildir. Öyle büyük destekler sunanlar var ki, benimki onlarınınkinin
yanında bir damla olarak kalır. Geçen yıl dört aidat, yani 100 Frank
ödeyemediğim için, haber vermeden bölge meclisindeki kültür komisyonu üyeliğimi
dondurmuşlar. Kürtlerin çoğu sosyal kurumların yardımıyla geçiniyor. Avrupa’da
hiç bir kurum, önceden haber vermeden ne yardımları keser ne de oturdukları
evden çıkarırlar. Ama PKK ve ona bağlı dernek, haber vermeden rahatlıkla dört aidat
için 20 bin Euroluk yurtsever müşterisini gözden çıkarabilir. Üstelik siz hiç
bir şey yapamazsınız. Çok zorlarsanız, gel özeleştirini ver, aidatını yatır,
durumu değerlendiririz derler. Halbuki hukuku çiğneyen kendileridir. Savunmanı
almadan, ödeme için uyarı yapmadan peşinen hüküm vermiş ve verdikleri hükümle
sizi aşağılamışlardır.
PKK’nin Kürt toplumunda
yarattığı hukuk budur. Tanrı hukuku gibi bir şeydir bu. Toplumla ilişkide PKK,
Tanrı’dan daha yetkildir. Tanrı’nın dinlerinde farklı mezhepler olabilir,
tölerans olabilir, fakat PKK hukukunda partinin çıkarı neyi gerektiriyorsa,
ağırlaştırılmış olarak o yapılır. Bu kadar ağırlaştırılmış tek yanlı hukuk
altında, siyasal kararlar da topluma danışılmadan alınır. Can istediğinde
partiler kapatılır, sürgün parlamentosu feshedilir, bir sorumlu istemezse sizin
kitaplarınızı alır yere çarpar, PKK olmadan önce de var olan Newroz
kutlamalarından onurunuz çiğnenerek atılırsınız.
Hukuk yoksa, elbette adalet de
olmaz. Fransız yazar Victor Hügo’nun sözüdür galiba: “İyi olmak kolaydır, zor
olan adil olmaktır.”
PKK’lilerin hepsi iyidir,
fedakardır, ama adalet ve hukuk diye bir anlayışları yoktur. Toplumla ve
bireyle ilişkide geçerli olan partinin ve sorumlu kişinin tek yanlı hukukudur.
Bu da bir hukuk değil, adaletsizliğin ve hukuksuzluğun kendisidir.
Gelişmiş bütün ulusların iç
hukuku çok güçlüdür. Ulusu güçlü yapan, hukukun gücüdür. ABD’yi veya Almanya’yı
güçlü yapan da ulusal hukuklarıdır.
PKK’nin otuz yıllık
mücadelesinin Kürt ulusuna kazandırdığı tek bir ulusal hukuk maddesi yoktur.
Ulusal hukuku olmayanın, sömürgeciliğe karşı mücadelede de bir hukuku olmuyor.
Hukuk olmayınca, bağımsızlık için yola çıkmış bir hareket bir bakıyorsunuz,
hukuku ve yasallığı bile olmayan bir kaç görüşmeyle kendinin ve ulusun düzenini
alt üst edebiliyor.
Ulusal hukukun olmamasından
tek başına PKK’yi sorumlu tutmuyorum. Kürt ulusunun eskiden gelen bir
hukuksuzluğu var. Ancak bu kadar güçlendiği halde, örgütlenmesini ve halkla
ilişkilerini bir hukuka oturtamayan PKK, eleştirinin en büyüğünü hak ediyor.
Kürt partisi BDP’nin bir günde
tabela partisi haline getirilmesindeki işleyişe bakarsanız, PKK ve önderliğinin
Kürt ulusuyla ilişkide herhangi bir hukuka sahip olmadığını kolaylıkla
anlayabilirsiniz. Bu hukuksuzluk, PKK mücadelesini gerileten çok önemli bir olgudur.
Diyarbakır’ı yakından izleyen dostlarımın yorumları beni bir ölçüde bu yazıyı
yazmaya itti. Kürt halkı, BDP’nin bir günde tabela partisi haline getirilmesine
öfkeli. Bir Kürt partisi elimizden alınıyor ve ses çıkaramıyorsunuz.
Eleştirdiğinizde, PKK sorumluları “HDP projesine karşı çıkanlar düşmandır,”
diyerek kestirip atıyorlar. Diyelim HDP projesinin ilk seçimde başarısız olması
PKK sorumlularını pek ilgilendirimiyor. Onları ilgilendiren önlerine konan
projeye itirazsız uyulmasıdır.
Kısacası PKK’nin, toplumla,
toplumun bireyleriyle, aydınlarıyla, çeşitli meslek gruplarıyla, karşıdakinin
de çıkarlarını gözeten bir hukuku yoktur. Sadece PKK’nin parti çıkarlarını
gözeten tek yanlı bir hukuk söz konusudur, PKK mücadelesinin tıkanmasının ana
nedeni de budur.
Hukuk yoksa gelişme, hukuk
yoksa ulusun canlı bir yaşam dinamizmi olmaz.
Kürdistan halkı ve aydınları
PKK’yi adil olmaya ve ulusal hukukun oluşturulmasına katkı sunmaya davet
etmelidirler. Hukuksuz bir mücadele ve ilişki, binlerce metre derinliğinde bir
çukuru ulus olarak açıp yeniden kapatmaya benziyor...
bildiricihasan@hotmail.com
***
Not: Avrupa'da kitaplarımın
satıldığı ve dağıtıldığı herhangi bir adres yoktur. Kitaplarıma ilgi duyan arkadaşla, mail veya
facebook adresime mesaj bırakarak aşağıdaki kitapları benden isteyebilirler.
1-Dönüşü Olmayan yol(I)
2-Dönüşü Olmayan Yol(II)
3-Dönüşü Olmayan
Yol(III)-Uçurum Atlıları
4-Dönüşü olmayan yol(IV)-Geri
Çekilme
5-Geçmişin Gölgeleri
6-Son Mektup
7-Ülkeye Dönüş
8-Bekaa-Yaratılan Toprak
9-Pusu
10-Şervan
11-Van Gölü'nde Yılanlı Bir
Günün Esrarı
12-Yasak Ülkenin günlüğü
13-Kürdistan Kazanacak
----------
Kaynak: Rojeva Kurdistan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder