Hasan Bildirici
"Devletsizliği savunmanın acı hikayesidir bu. Hepimizin hikayesidir."
Bu aralar site için az yazıyorum; Kürdistan ulusal kurtuluş
mücadelesi gibi hepimiz biraz rölantideyiz. Kürdistan ulusal mücadelesi
Türkiyelileşirken, kendine yük Türkiyeliliğin ne olacağı belli değil. Bir
binanın kalitesini, kullanılan malzemeyle ustalığın niteliği belirler.
Türkiyelilik, kalitesiz ve zorba bir bileşimdir. Kürtlerin Türkiyelileşmesi ise
bu kalitesizliğe başka bir kalitesizlik olarak eklenecek.
Ne yapalım, Türkiyelilik malzemesi bu, bundan iyi bir şey
çıkaralım derseniz, siz ondan değil, o sizden başka bir şey çıkarır. Ve biz
ezilenler, sıradan vatandaşlar, Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin sıra
neferleri, başka bir biçimde çatılmış Türk sisteminin mağdurları olmayı
sürdürürüz. Türkiye’de siyaset ve siyasetçilik, Ortadoğu’da her gün onbinlerce
camide iyilik ve sevap üzerine vaaz verenlerin daha sonra iyilik ve güzelliği
bizzat kendilerinin çiğnemesi gibidir.
Ezilen ulusların ve sınıfların sömürgeciliğe ve sınıf
zorbalığına karşı ellerindeki tek silah devrimdir. Devrim ve kurtuluş,
sömürgeciliğin ve sınıf zorbalığının kabusudur. Bu silahtan vazgeçen uluslar ve
sınıflar “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” egemenliğin alt veya yan öğesi olarak
kalmaktan kurtulamazlar.
Toprakları işgal edilen Kanada yerlilerin nasıl bir yaşam
sürdürdüklerini sormuştum bir arkadaşa. Turistik köylerde, devlet yardımına
muhtaç seyirlik ve aç gözlü bir yaşam sürdüklerini söylemişti. Egemen olana
teslim olmanın trajik bir hikayesidir bu.
Kanada yerlilerinin devletten sosyal yardım beklemesi gibi,
biz Kürtler de Türk devletinden şefkat ve merhamet bekliyoruz. Türkiyelileşme
projesi içinde buna mecburuz. Devlet denen çark, iktidardaki yandaşlar
tarafından oluşturulmuş çeteci bir yapıdır. İdeolojik ve ırkçıdır. Polis
teşkilatı, askeri kurumlar, valilik, kaymakamlık, gizli istihbarat teşkilatı,
maliye, adliye ve diğer bürokrasi bunların elamanları tarafından
paylaşılmıştır. Ezilelenlere ve Türkiyelileşen Kürdistan ulusal kurtuluş neferliğine
ise bütün alanları tutulmuş devletin alt işleri ya kalır kalmaz.
Muhalifler, ödedikleri bedellerin karşılığını alamadıkları
gibi, uzlaşmak istedikleri noktada devletin geçmiş zorunlu hizmetlerine tabii
olurlar. Diyelim yirmi yıl dağda gerilla olarak yaşamış biri dönmek
istediğinde, 20 yıl karşı savaş yürüttüğü askeri birliğin eri olmak
durumundadır.
Devletsizliği savunmanın acı hikayesidir bu. Hepimizin
hikayesidir.
Diyelim yargılanmışsın, yirmi yıl içeride boşuna
tutulmuşsun, fark etmez, tahliye olduğun gün devletin zorunlu görevlerine dahil
olmak zorundasın. Türk devletinin bu işlerde özürü ve üzüntüsü olmaz. Yası
tutulmaz muhaliflerin çektiği acılar ve verdiği kayıpların. Ama devlet
görevlilerinin ve onların ailelerinin bu yoldaki kayıpları en üst düzeyde
karşılanır.
Askerlik ve devlet oluşumu ideolojik ve ırkçı öğelerden
arındırılmadığı için, muhalif olarak sen hiç bir şey olamazsın. Beli bükük bir
muhalif ve ulusal kurtuluşçu olarak, askerlik için bedel biriktirmek zorunda
olduğun gibi, bir de karnını doyurma işine, bütün meslek ve yetenek
özelliklerini yitirmiş olarak, sıfırdan başlamak zorundasın. Sömürgecilikle
bağları kesip atmamış, düzenle uzlaşma yolunu seçmişlerin hikayesidir.
Avrupa’nın yüzlerce yıl süren savaşları, ulusal ve sınıfsaldı.
Devrim içinde onlarca devrim gerçekleştirdiler. Onlarca devlet yıkıp, onlarca
yeni devlet kurdular. Silahı ve sözü çok etkin kullandılar. Ama biz tevekküle
yattık. Kendi devletimizi küçük görüp, zalimlerin devletini kutsadık.
Çok mu karamsar şeyler yazıyorum? 12 Eylül muhalifliğinden
geriye ne kaldı? Türk devleti, 12 Eylül’ün Avrupa’daki simge muhaliflerini tek
tek Türkiye’ye çekti. Adları ve sanları unutuldu. Devrim çığlıklarının yerini,
düzenden pay kapma yarışı aldı.
Kürt ulusal hareketi Türkiyelileştiğinde, bir kaç yüz
siyasetçisinin dışında, bedel ödemiş milyonlara düşecek olan nedir? İdeolojik
ve ırkçı devlet çarkı içinde ben Kürdüm diyen bireyin yeri ne olacak? Devlet
tarafından açılmış bir kaç Kürt kurumuna memur olarak girebilmek için kuyruklar
oluşturmayacak mıyız?
Dinin yerini siyaset aldı. Bir süre sonra siyaset çoğumuza,
daha çok gelecek nesillere tarihsel bir komedi gibi gelecek. Bir zamanlar din
nasıl kutsanmıştıysa şimdilerde bir süre sonra vezgeçilecek olan siyaset
kavramının her türlüsü kutsanıyor.
Ben onun için bir yazımda Kürdistan halkını siyasetsizliğe
davet etmiştim. Siyaset duygu ve düşüncelerimizi esir aldı. Doğuştan gelen
hakları kullanabilmek için hiç de bu kadar siyaset yapmamız gerekmiyor. Kürtlük
dinlerden ve siyasetten önce de vardı.
Kaynak: Rojeva Kurdistan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder