19 Temmuz 2014 Cumartesi

BONZAİ: ÖLDÜREN SERMAYE...




Müslüm Kabadayı

Sonda vurgulayacağımız gerçeği, bir cümleyle başta ifade etmek gerekirse, Dünya’da sermayenin en önemli kaynaklarından biri de uyuşturucudur.

Kapitalizmin Dünya sistemi haline geldiği yaklaşık 100-150 yıllık dönemde yaşanan savaşların, katliamların, ekonomik krizlerin, finansal çöküş ve yükselişlerin merkezinde yer alan birkaç büyük uluslararası şirketin ve bunların sahipleri Dünya patronu ailelerin yer aldığı biliniyor. Dünya’daki para trafiğini yöneten bankacılık sistemine egemen olan bu şirketlerin, uluslararası uyuşturucu trafiğini de nasıl yönlendirdiğini, biraz uzun ama yoğun anlatımla Doç.Dr. Sait Yılmaz’ın “Ak para & kara para; dünyayı kim yönetiyor? Paramız nasıl çalınıyor?” başlıklı yazısından aktarmak istiyorum.

“Uluslararası uyuşturucu ticareti yukarıdan aşağıya dünya siyasi yapılanması içinde en iyi organize olmuş, İngiltere’nin koruması altında ve ABD’nin büyük görünmez gelirler elde ettiği bir iş alanı olmaya devam etmektedir. Uyuşturucu geliri Amerikan ve dünya ekonomisinin ayrılmaz bir parçasıdır. ABD’nin yıllık 700 milyar dolarlık illegal uyuşturucu geliri büyük ölçüde Wall Street’deki finans kurumları tarafından yutulur. Halkının büyük çoğunluğunun fakir olduğu ve 56 milyon kişinin yiyecek kuponu ile beslendiği ABD’de sosyal çalkantıların önüne geçmek için ‘din’ dışında iki şeyin ucu açılmıştır; seks ve uyuşturucu. ABD, hem uyuşturucudan para kazanmakta hem de ülkeye giren uyuşturucuyu kontrol altına almaktadır. ABD’ye yıllık 400 ton uyuşturucu girmesine müsaade edilmektedir. ABD’nin uluslararası uyuşturucu trafiğini kontrol sistemi Meksika’dan Kolombiya ve pek çok ülkeye Pentagon, CIA ve ülke liderlerinin yer aldığı bir sistemle yürütülmektedir. Latin Amerika’da uyuşturucu trafiğini kontrol etmek; ABD’ye aynı zamanda siyasi baskı ağı sağlamakta, bu alış verişte ABD şirketleri mağdur ülkelerin kamu teşebbüslerini skandal denecek ucuz fiyatlara satın almakta ve pazarlarına girmektedirler. Bu sistemin bir aracı olan Panama diktatörü Noriega, izin verilenden fazla uyuşturucu satınca, demokrasi adına bir askeri harekâtı müteakip ABD’ye getirildi, yargılandı ve hapse konuldu. ABD dünya genelinde uyuşturucu (narkotik) ile mücadele görüntüsü altında silahlı kuvvetleri ve istihbarat örgütleri ile birlikte operasyonlar yaparak, bu trafiği kontrolü altında tutmaya ve para kazanmaya devam etmektedir.

ABD tarafından işgalini müteakip ABD-NATO kontrolü altındaki Afganistan’da eroin üretimi ve satışı patlama yaptı. Azerbaycan, en stratejik eroin geçiş merkezi oldu. ABD hava üslerinin olduğu Kırgızistan, Azerbaycan ve Türkiye bu geçiş güzergâhının üzerindeki ülkelerdir. Bu güzergâh Türkiye’den sonra Bulgaristan, Kosova, Bosna istikametini izlemektedir. Deniz güzergâhı ise Korsika adasına uğramaktadır. Afganistan harekâtı başladığından beri 10 yılda Akdeniz’de bir gram bile uyuşturucu yakalanmadı. Afganistan’da Batılılar bir yandan uyuşturucu üretimi, ulaşımı ve dağıtımını kontrol altına aldı. Petrol ve enerji hatlarının jeopolitik ve askeri kontrolü kadar uyuşturucu rotalarının da kontrolü stratejik bakımdan önemlidir. İstihbarat servisleri, iş dünyasının güçlü merkezleri, uyuşturucu ticareti yapanlar ve organize suç örgütleri bu rotaların stratejik kontrolü için rekabet halindedir. Amerikan uyuşturucu trafiği ve ilgili suç faaliyetleri için Bahama önemli bir merkezdir. Küresel uyuşturucu ticareti, istihbarat servisleri tarafından yönetilir ve bu işe İngiliz istihbaratı liderlik eder. Mİ 6’nin edindiği uyuşturucu parası Bank of England, Barclays Bank ve diğer bağlı bankalara aktarılır. Bu para orijini kaybolana kadar büyük bir işlem trafiği içinde hesaptan hesaba aktarılır. Para ne kadar temizlense de tamamen temizlenemez. Bu para ile illegal değerli taş trafiğini yöneten Oppenheimers gibi iş dünyası ailelerinden elmas satın alınır. Elmaslar uyuşturucu parası temizlenene kadar satılır. ABD bir yandan ülkeleri uyuşturucu ile mücadelede yetersiz kalmakla suçlarken, CIA elemanları dünya genelinde uyuşturucu gelirlerinden yolsuzluk cennetleri yaratır. Uyuşturucular, petrol ve silahtan sonra dünyanın en değerli üçüncü ticari metasıdır.”

Evet, sermayenin üçüncü ticari metası olan uyuşturucu trafiğinde Türkiye’nin “köprü” olduğu görülmektedir. Güney Asya ülkelerinden başlayıp Balkan, Kuzey Karadeniz ve Doğu Akdeniz rotalarından Avrupa ve ABD’ye uzanan uyuşturucu trafiğinin, uluslararası sermayenin finanse edip yönlendirdiği istihbarat örgütleri, kıyı bankaları aracılığıyla gerçekleştirildiği malumun ilanından başka bir anlama gelmiyor. Yine Soner Yalçın’ın yerinde saptamasıyla Türkiye’de “karapara” olarak uyuşturucu trafiğinin 1990’lı yıllarda Türkiye sermayesinin ihtiyaçlarına tahvil etmek için dönemin Adalet ve İçişleri Bakanlığı yapan Mehmet Ağar ve ekibi tarafından merkezileştirildiği ortadadır. Bugün bu trafiğin Dubai üzerinden Türkiye’nin “karapara cenneti” haline getirildiği, araştırmacılar tarafından ortaya konmaktadır. Gerçek, her dem devrimcidir ve uyuşturucu baronlarının ülkemizi son yıllarda “bonzai cehennemi”ne dönüştürebilme alçaklığını ortaya çıkarmak bakımından da kendini göstermektedir.  

Liseli gençliğimizin bu trafiğin kurbanı haline getirildiğini öğrendiğimizden beri bu konuda bilinçlendirme ve aynı zamanda hedef seçilen gençlerimizi uyandırma mücadelemizi yükseltiyorduk. Bu trafiğini yönlendiren aracı maşalardan devletin ilgili kurumlarının haberdar olduğunu birçok örnek olaydan da biliyorduk. Artık gerçek devrimciliğini ortaya koymaya başlayınca, CHP Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın Meclis’te düzenlediği basın toplantısıyla “bonzai cehennemi” Türkiye’nin gündemine oturdu. Kaplan’ın açıklamasında üzerinde durulması gereken nokta şudur: “Böyle giderse 2015, 2016’da çok ciddi bir tehlike var. Bu yaygınlıkla Türkiye’de gelecek 2-3 yılda toplum ölümler meydan gelir; böbrek yetmezliği ve kalp rahatsızlıkları patlama gösterir. Bir kereden çok şey oluyor. Bir kere kullanıldığında bile bağımlılık yapıyor, hatta bir dozda ölenler var.

AMATEM’den uzman arkadaşım, ‘Bu esrar gibi morfin gibi değil. Onları 2 ayda tedavi ediyorum, ama ben bonzaiyi tedavi edemiyorum, içinde ne olduğunu bilmiyorum’ diyor.”  Emniyet verilerinin işlendiği haritada, “sentetik kannabinoid” pazarlayan sokak satıcılarının 2011’de 13 ilde bulunduğu görülüyor. Bonzai yakalanan illerin sayısı 2012’de 32’ye ulaşırken, 2013’te yakalanmayan iller azınlıkta kalıyor. 2013’te sadece 22 ilde bonzai görülmüyor. Kaplan, resmi veriye göre 3 yıldaki artışın yüzde 800 olduğunu belirtti. Bu madde, Bakanlar Kurulu’nca 2010’da uyuşturucu kapsamına alınmıştı.” (Hürriyet, 17.7.2014)

Konuyla ilgili “öldüren sermaye”nin hedefi olmaktan kurtardığımız bir öğrencimizin “bonzai cehennemi”yle ilgili değerlendirmesini paylaşmak istiyorum: “Çin Halk Cumhuriyeti’nde üretilir. Türkiye’ye gelene kadar birçok gümrükten geçer ve yakalanmaz. Bu da uyuşturucunun ülkemize girmesine izin veriliyor demektir. Bir halkı gençliğinden vurarak zayıflatırsınız. Bu maddeyi kullananlar, bir süre sonra sağlıklı kararlar veremezler, hatalar yaparlar. Bundan 20 yıl sonrasını düşünün, bugünün gençliği yönetecek.”

Fazla söze gerek yok, uyuşturucu sermayesinin bir taşla birkaç kuş vurmayı hedeflediği ortadadır. Bir yandan uluslararası sermaye önemli bir kaynak sağlarken, diğer yandan da gençlik başta olmak üzere emekçi halkı uyuşturarak “öldüren sermaye”ye karşı direnişini kırmaktadır. Hedef, gerçek bu kadar çıplak olduğuna göre, “öldüren sermaye”yi akıttığı beyaz kanda boğmanın hak ve zorunluluk olduğu da insani bir gerçekliktir.

Hiç yorum yok: